“Sen ki ne hüzünler yaşadın bir başına
erisin artık yüreğinde çırpınan tanyeli
ne belaymış deme zindanda kararmak
acı da aynı imbikten çekiliyor, umut da şimdi…”
Refik Durbaş
Bir çağın tanıkları usul usul kendi gövdelerine çekiliyorlar. Onca dolaşmış ruh, şimdi gövdesine kavuştu. Ölüm bir bitim yeri değil. Öldüğünde başlıyor yaşamak, söylence ikliminde. Kimi gözünü, kimi gülüşünü, kimi hüznünü bilip dil eyliyor.
Gülten, Ülkü, Tahir, Refik...
Bu coğrafyanın kırağısında meyve vermiş kiraz ağaçları. Her şeye rağmen iyi olacak, fideler toprakta, göğermeyi, çatlamayı bekliyor...
Bizim Anadolu alevilerinde ölüm yoktur. Hakka yürümek vardır. Hak kimdir ki yürüne diyor insan. Hak kaç tanedir. Yenir mi, kilo ile tartılır mı, kasalara kapatsan değere biner mi? Bilinmez tabi.
Hak yüzünü döndüğün güzele dair yerdir kanımca. O maddi gerçeğin önünde gönlü el vermeye el vermeye razı gelen, başını eğen Antepli, Çankırılı, Amedli, Balıkesirli insanın "güzele dair" umududur hak.
Çocukken merakımız bitmezdi. Dede derdim, "bu cennet cehennem ne ki, okulda öğretmenler anlatıp durur". Oğlum derdi, bu dünya da iyi kalıp hakkını vererek yaşadınsa cennet, yok tersi ise cehennem. Bunu unutma derdi.
Bir şair hakkını vererek yaşamış mıdır?
Bir şairden razı mıyız bu dünya cenginde?
Bırakalım buna şiirinin tuttuğu renk, adımının düştüğü iz karar versin.
Biz diyeceksek eğer bir şey, gür bir sesle Z / ölümsüzdür diye fısıldayabiliriz sadece arkasından...
Bir şairin arkasından bağırılmaz çünkü.
Yaşatacaksak şairi, şiirine yer açacağız kavgada, sevmede, matemde.
Bak şiir diyeceğiz, bu da senin payın, gel dövüş dilediğin yerden.
Şiiri şairsiz komayacağız ki, şairin gücüne gitmesin.
Şiiri söyleyeceğiz ki dilimizde, renk atmasın.
Şiirin izini süreceğiz ki yolunu unutmasın.
Bir şair için öldü denilmez, nasıl demiyorsak saksı da mevsimi gelince toparlanacak çiçeğe...
Kara günümüz olacak, fakirliğimiz olacak, kapılar açılmayacak yüzümüze olacak, üstümüze zindan kapanacak...
Bunlar olacak ki ruhumuz bek olsun, iz tutsun.
Yaşatacaksan bir şairi dostlarını hatırlayacaksın.
Mahpustakini, daha bu sabah Rosa isimli bebeği doğmuş olanı, rakı sofrasında türkü tutturduğunu, gülüşü ile aklını açanı, elbette topraktakini.
Kara elbiseler giymeyeceğiz bu ölünün ardından, ölürse ten ölür...
Renas Toprak