Yüz binin üzerinde insanımızın öldüğü depremin ardından bir aydan fazla zaman geçti. İlk günlerdeki şaşkınlığı üzerimizden attık, fakat acımız hala taze.
Depremin değil kapitalist sistemin öldürdüğü tüm detaylarıyla yazıldı, anlatıldı. Tekrar bunu uzun uzun açıklamaya gerek duymamakla birlikte en önemli kısımlardan birine vurgu yapmak istiyorum; her ihmal (kar hırsı ile uygulanan kararlar, bilerek görmezden gelinen eksiklikler vs.) hele de felakete dönüşüyorsa, sistem ile halk arasında ciddi kopuşlar yaratıyor. Bazen uzun zamanlara yayılan sistemin teşhiri ve olması gerekenin tasviri çalışmaları, karşılık bulmaz ya da çok az kesimde sistem ile bağların kopmasını sağlar. Böyle felaketler ise, anlık büyük kopuşları yaratır. Bugün tam da böyle bir ruh halinin içindeyiz.
Milyonların sisteme olan inancı -ki pek de kalmamıştı, iyice azaldı hatta yok oldu desek abartmış olmayız. Bugün zenginler dışında kalan tüm kesimler geleceğinden daha da kaygılı. Evleri yıkılanlar bu sistemin onlara yeni ve daha iyisini veremeyeceğini hatta vermeyeceğini biliyorlar. Bunu, önceki depremlerden sonraki süreçten biliyorlar. Depremin yıkmadığı ama yeni depremlerle yıkılma ihtimali olan şehirlerdeki insanlar ise benzer bir ruh halindeler. Onlar da olası bir yıkımda başlarına ne geleceğini biliyor olmanın tedirginliğindeler. Bu yerlerin başında tabii ki İstanbul geliyor. Ama ben, bulunduğum şehirden bahsetmek istiyorum yani Mersin’den.
Mersin her depremde ciddi sarsıntı yaşadı. Yıkım olmadı, can kaybı da yok, fakat birçok bina boşaltılması gereken binalar kapsamında. Yetmişin üzerinde okul boşaltıldı, yıkım kararları çıktı. Birinci derece deprem bölgesi olmadığı için, kar hırsının daha da azgınlaşmasıyla, çürük yapılan binaların olası Adana depremiyle yıkılacağını düşünmek, herkesi ziyadesiyle tedirgin etti. Mersin’de çoğu ev eski. Yeni şehirleşen bölgelerde ise, bahsettiğimiz nedenden dolayı evlerin sağlam yapılmadığı yanlış bir tahmin olmaz. Bu nedenlerin yarattığı tedirginlikle çadırlarda, arabalarda kalanların sayısı her gün daha da artıyor.
Mersin’deki bir başka sorun da yoğun göç. Son yıllarda hiç durmaksızın göç alan şehir, yaşanan deprem sonrası da 400 bine yakın göç aldı. Bu göç ile birlikte ciddi bir konut sorunu oluştu. Ev bulmak çok zorlaştı. Bulunan evlere ise artan kiralardan dolayı yaklaşılamıyor. Belediye bu yüksek göç ile birlikte su tüketiminde ciddi bir artış olduğunu ve yağışların da azlığıyla büyük bir sorunun kapıda olduğunu belirtti.
Şu an tüm gözler olması gerektiği gibi deprem bölgelerinde. Ama uzun vadede Mersin birçok açıdan alarm veriyor desek yanlış olmaz. Kapasitesinin üzerinde alınan ani göç, uzun vadede zaten var olan çoğu sorunu daha da derinleştirecek. Hal böyle olunca, sistemle bağı kopan, gelecek kaygısı dorukta ve acil çözüm isteyen binlerce insan var Mersin’de. Bize düşen sistemle bağı kopmuş insanları, yeni bir düzen için bir araya getirmek.
DEK’li Bir Öğretmen