TBB seçimlerinin süresi, Delege sisteminde temsil, Çoklu baro başta olmak üzere avukatlık kanununda pek çok düzenlemeyi içeren ve bunu da “demokratlık” gereği yaptığı iddiasında olan iktiadrın yasa çalışması meclis komisyonunda tartışılıyor. Bu yazı kaleme alınırken ilk 17 madde kabul edildi bile.
Geçtiğimiz günlerde baro başkanlarının önlerine barikat seti çekilmiş ve başkanlar başkente sokulmamıştı. Görüntü, baro başkanlarının kuşatılmasından ziyade korkunun savunmaya geçmesi gibi idi. Yani devletin acizliğinin fotoğrafı oldu. Anayasal bir devlette kendi başkentlerine sokulmayan baro temsilcilerinin bir kısmı devletle tanışıyordu. Esasında barikat kurulmasa sessiz sedasız bitecek bir Anıtkabir ziyareti, Ankara bozkırından tüm ülkeye yayılan eylemleri başlattı. Pek çok ilde barolar adliye önlerinde, baro binalarında eyleme geçtiler. Hatta İstanbul baro başkanı “binlerce avukatı Ankara’ya yığacağım” diye veryansın ediyordu !
Nitekim ortak kararla 3 Temmuz Cuma 16.00’ya Anıtpark denilen yere çağrı yapıldı. Ankara valiliği hızını alamayıp “şanlı 15 Temmuzu da” içine alan eylem etkinliklerin kısıtlandığı duyurusunu yaptı.Ankara barosuna durumu yazılı tebliğ ettiler. Herkes yasağın komik gerekçesini biliyordu: EYLEM KORKUSU! Devlet Bahçeli stepnesini devreye soktular, bir kaç tehdit savurdu ama kim takar!
Hükümete hayat öpücüğü gene Cumhuriyetçi gruplar dediğimiz CHP çizgisindeki barolardan geldi. İstanbul Barosu bir SMS’le mitingin iptalini duyurdu. Ankara Barosu durur mu, üyelerine adliyeye bir dilekçe verip ayrılcaz gelmeyin mesajı attı! Sosyal medya başta olmak üzere, avukat whatsapp gruplarında öfke hakimdi. CHP aklının ucuzluğu, uzlaşmacılığı ve kitle korkusu...
Tüm eylemler için baro başkanlarının esas korkusu buydu: KİTLE KORKUSU! Tüm eksiklerine rağmen, başta İzmir Barosu olmasına rağmen, bazı baroların çabasını yok saymıyoruz elbette.
İstanbul ve Ankara Barosu’nun Kılıçdaroğlu vasatındaki siyasi yamuklukları, daha küçük illerden gelen baroları Ankara’ya gelmekten vazgeçirdi.
Mevcut hükümeti kanun tasarısını avukatlarla konuşmadan hazırlamakla eleştirenlerin kendisi, avukat kitlesinin kanun tasarısını kendileri ile birlikte protesto etmesinden korkuyor ve kaçıyorlardı!
İzmir Barosu başta olmak üzere, daha küçük barolar otobüsler ve özel araçlar ile katılım sağladı. İstanbul’da ise ÇHD İstanbul iki otobüs kaldırarak eyleme güç katmaya çalıştı.
3 Temmuz Cuma günü saat 16.00’da Anıtpark alanında miting kararı alınmış olsa da, hemen bir gün önce Ankara genelinde toplantı ve gösteriler 15 günlüğüne yasaklanmış olduğundan, Ankara Adliyesi önünde saat 15.00’te toplanma kararı alındı. Amaç yasak hakkında suç duyurusunda bulunmak idi. Tabi bu baro başkanlarının niyeti idi!
Saat 15.00’te yaklaşık 2000 avukat Ankara Adliyesi önünde toplandı. Bu esnada bazı baro başkanları Meclis önünde oturma eylemi yapmaktaydı. Amaçları ise Meclis Komisyonu’nda Avukatlık Kanunu Taslağı görüşülürken Komisyon toplantısına katılıp söz söylemekti. Bu amaç baro yönetimleri için her ne kadar çok büyük anlam ve önem taşısa da, aslında baroların akıllarının nasıl çalıştığını da göstermekteydi. Yasanın geri çekilmesini sağlayacak en önemli gücün kitle gücü olduğu açıkken, ne Ankara Barosu ne de İstanbul Barosu alana güç taşımış, aksi gibi araç dahi kaldırmamıştı. Bu utanç ve geri adım, onların yakasını ileride de bırakmayacak tarihsel bir olaydır!
Saat 15.00’te Ankara Adliyesi önüne sadece avukatlar alındı. Tek bir sivil vatandaşın dahi alana girmesine izin verilmedi. Emniyet Müdürlüğü bu konuda çok dikkatli ve katıydı. Adliye içine çay almaya giren avukat alana geri döndüğünde dahi kimlik göstermek zorundaydı. Uygulama ile iktidar, avukatlara sivil vatandaşların ve demokratik kitle örgütlerinin destek vermesini engellemeye çalıştı. Avukatlar bu konuda ses çıkaramadığı için iktidar başarılı oldu. Tek bir sivil dahi mitinge desteğe gelemedi. Tabi bu konuda baroların bir çağrısı olmadığını söylemek gerek. Demokratik kitleyi ve insanları destek vermek için çağrı yapmamışlardı. Akılları kitlesiz, sembolik, yaptık elimizden geleni minvalinde tutumdu!
Adliye önünde baro başkanlarının bazıları konuşma yaptı ve mitingi bitirmeye çalıştı. Ancak kitle dağılmak istemiyordu. Yürümek istiyordu. Hedef meclise yürümekti. Gücü bu şekilde göstermek gerektiğinin farkındaydı. Zira üç beş baro başkanın meclis komisyonuna girip talepleri dile getirmesi ile yaklaşık iki bin avukatın meclis önünde sloganlarla yasa taslağına hayır diye haykırması arasında dağlar kadar fark vardı. Kitlenin aklı baro başkanlarının aklının ilerisindeydi.
Ancak baro başkanları yürüme işine hiç ses çıkaramadı. Kitleye durun ya da geri dönün diyemiyordu. Kitlenin ruhunu okumaktan uzaktılar. Kitle kol kola girip, sloganlar ile barikatlara yürüdü. Barikatları zorladı, ama doğal olarak yıkamadı. Burada en büyük eksik ne yapılacağı konusunda belirsizlikti. Barolar açıkça kitleye yürüme çağrısı yapmıyordu. Kitle de ne yapacağını bilemez haldeydi. Eğer alana İstanbul ve Ankara’dan daha fazla avukat getirilebilseydi, başkanlar kol kola girip yürüse idi barikatın yıkılması ve meclise yürümek işten bile değildi. İktidar asıl o zaman gücümüzü görebilecekti.
Kitle barikatı zorlasa da, destek azlığından ve baro başkanlarının destek vermemesinden barikatı yıkamadı. Oturma eylemine geçildi. Forum yapıldı. Forumda söz alan baro başkanları “amacımıza ulaştık, mitingi yaptık ve sözümüzü söyledik. Yapacak bir şey kalmadı” gibi kitleyi avutucu ve öfkeyi sönümlendirici ağızlarla konuşma yaptılar.
Forum doğallığında oluştu. Neye uğradığını anlamayan baro başkanlarına kitle, “Gerçek Yürütme Burası, Gerçek Demokrasi Burası” dedi. Ankaralı yaşlı bir avukat Ankara Baro başkanına şöyle sesleniyordu: “Bana Çağrı Atıp Evimden Siz Çağırmadınız, Kendim Geldim. O Yüzden Bana Git Demek De Size Düşmez!”.
Daha cesur ve genellikle demokratik hukuk örgütlerinde örgütlü ileri düzeydeki avukatlar da forumda söz alarak, alanı terk etmemek konusunda konuşmalar yaptılar. Avukatlar alanı terk etmeme kararı aldı. Genelde baro başkanları kitlenin dağılmasını sağladılar. Aciz, korkak ve tutarsızdılar. İstanbul Baro Başkanı ortalıktan çoktan tüymüştü. Lordlar kamarasının beyaz kıçlı İngilizlerine benziyordu, farkında mıdır bilinmez Metin Feyzioğlu denilen devlet aparatı ile aynı çizgide buluşmayı başardı.
Gece alanda yaklaşık 250 avukat kaldık. Alanda yapılan toplantıda gece kalınması, Cumartesi günü durumun tekrar değerlendirilmesi karara bağlandı. Ancak Ankara hukuk kurumları, sabaha karşı saat 04.00 eylemi bitirme kararını ilettiler. İl dışından gelen avukatlar bu duruma itiraz ettilerse de sonuç değişmedi. Eylem barolar başta olmak üzere, Ankara hukuk kurumlarının pasif, ileriyi hedeflemeyen, dağınık tutumları sebebi ile sonlandırıldı.
Pek çok eksiğine rağmen kararlı, yürümek isteyen, mızrak ucu olan avukatlar o alanda dövüştüler! Tıpkı İngiliz birliklerine teslim olan İskoç beylerine benzeyen baro başkanları, kitlelerden kopuk, taban gücüne dayanmadan, TBMM denilen ve ezine peynirine dönmüş kurumun önünde bekliyorlar.
Oysa işin özü “Yürümeyen Kazanamaz, Derdi Olan Yürür!”. Başkanların bu derdi olmadığı açıktır!
Devrimci Hukukçular