Bursa Su Kolektifi, Bursa Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü önünde "Deprem Sadece Bir Deprem Değildir" diyerek tehlikeli maddelerin kentlerde yaratacağı tehlikelere dikkat çekti. Basın açıklamasının ardından İl Mudürlüğü'ne talepleri içeren dilekçe verildi.
Bursa Su Kolektifi, 6 Şubat'ta yaşanan depremin ardından tehlikeli maddelerin kentlerde yaratacağı tehlikelere ilişkin Bursa Çevre Şehircilik İklim Değişikliği İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.
"Güvenli Ve Dirençli Kentlerde Yaşamak İstiyoruz" yazılı pankart açan Bursa Su Kolektifi bileşenleri "Yaşamı Önceleyen Güvenli Ve Özgür Kentler İstiyoruz", "İnsanca Yaşayacak Kentler İstiyoruz", "Deprem Sonrası Tehlikeli Maddelerle Ölmek İstemiyoruz", "Bursa Depremde Tehlikeli Madde Barındıran Risklere Karşı Hazırlıklı Mı?"yazılı dövizleri taşıdı. Açıklamayı Candan Gökbayrak Göz ve Hüseyin Gün okudu.
"Yanlış Kararların Bedelini Bu Coğrafyanın Halkları Canıyla Ödüyor"
6 Şubat 2023 sabahı Maraş depremleriyle daha önce bir kabusa uyanıldığını söyleyen Gökbayrak, yaşadığımız toprakların deprem kuşağında yer aldığını bir çok deprem yaşandığını belirtti.
Toplumların yaşadıkları afet deneyimlerden dersler çıkararak tarihin çeşitli zaman dilimlerinde çeşitli alanların yerleşime kapatıldığını, ancak ülkede 24 yıl önce büyük kayıplar verilen Marmara depreminden ders çıkarılmadığının bu 6 Şubat'ta yaşanan depremle ortaya çıktığını belirten Gökbayrak "Bugün onlarca yanlış kararın ve uygulamanın bedelini, dünyayı hayrete düşürecek rakamlarla bu coğrafyanın halkı ödüyor. Oysa yitip gidenler bir rakam değil. Bir anne, bir baba, bir evlat… Hepsinin kendi güzel hikayesi var. Ama en zoru geride kalmak" dedi.
Bursa Su Kollektifi olarak bu acıların yaşanmaması için “Sanayi Bölgeleri İle İç İçe Bulunan Yerleşim Bölgeleri” konusunda uyarmak “Tehlikeli Maddeler – Deprem” konusuna dikkat çekmek istediklerini ifade eden Gökbayrak buna ilişkin bir rapor hazırladıklarını ve bu raporda yer alan 1999 depremi deneyimleri ve sonuçlarını şöyle paylaştı.
"TÜPRAŞ Yangınında Petrol Türevi Kimyasallar Denize, Havaya, Toprağa Karıştı"
7/24 petrol ve petrol ürünleri ile çalışan TÜPRAŞ İzmit Rafineri (İPRAŞ)’sinde; 3 ayrı noktada ve aynı anda yangın çıktı. 5 gün sonra bir tank hala yanmaya devam ediyordu. 2 kamyon şoförü TÜPRAŞ’tan sızan LPG bulutuna yakalandı ve kamyonların tutuşması sonucu öldü. Yangında küçük bir kentin bir aylık benzin tüketimine eşit miktarda 30500 ton petrol ürünü yok oldu. Dünya iç denizleri petrol kirliliği standardı; Ulaşlı’da 13.791 kat, TÜPRAŞ önünde ise 129 kat aşıldı. Depremden sonra kirlenen 1,5 km2lik denizden sadece 600 m3 atık toplanabildi. Geri kalan atıklar, deniz ve deniz canlıları tarafından bertaraf edildi. Biz yıllarca bu atıklarla beslenmiş deniz canlılarını tükettik. İzmit’te daha birçok fabrikada yangın çıktı. Bu büyük yangınlar sonucu atmosfere karışan toksik gazların insan sağlığını tehdit edici boyutlarda olacağı da kesindir.
"TÜPRAŞ Yangınıyla Bölge Haritadan Silinebilirdi"
Petrol ve türevlerinde bulunan Vanadyum ve Nikel’in insan üzerine kanser yapıcı etkisi olduğu bilinmektedir. Başta yangınla mücadele eden TÜPRAŞ işçileri ve arama kurtarma ekipleri olmak üzere bölge halkı depremin ardından bu havayı teneffüs etmişlerdir. Deprem sonrası görülen kanser vb. hastalıklar üzerine yapılmış bir araştırmaya ne yazık ki denk gelmedik. Ancak; deprem anında rafineride ve çevresinde bulunan amonyak tanklarını, LPG şirketlerinin dolum merkezlerini, ortaya çıkabilecek gaz ve zehirleme vakalarını düşündüğünüzde bölgenin haritadan silinme olasılığının yüksek olduğunu da göreceksiniz. TÜPRAŞ işçileri, arama kurtarma ekipleri ve pek çok sayısız kahraman canlarını hiçe sayarak yaptıkları mücadele ile yaşanan olay olabilecek en az zararla atlatılmıştır.
"Buharlaşan Akrilonitril Tüm Çevre Canlılarını Zehirledi, Binlerce İnsan Ani Ölümden Döndü"
AKSA Sanayi A.Ş.’den 6400 ton akrilonitril tehlikeli maddesinin toprağa, denize ve buharlaşarak havaya karışmasıdır. Boşalan miktar öylesine büyüktür ki Kanada'da 4500 işletmeden 176 yılda sızan akrilonitril bu kaza ile bir anda çevreye yayılmıştır. Sızıntının olduğu bölgede bitkiler kurumuş, balıklar, kümes hayvanları ve evcil hayvanlar ölmüştür. İnsanlarda zehirlenme belirtileri görülmüştür. Sızıntı yaşandığında statik elektrikten bile alev alabileceği belirtilen büyük bir şans eseri alev almamış ve böylelikle bölgede yaşayan binlerce insan ani ölümden dönmüştür.
"Erken Uyarı Sistemi Zehirli Gaz Nedeniyle Engellendi Binlerce İnsan Ölüme Terk Edildi"
Deprem sırasında devreye girmesi gereken erken uyarı sistemi yoktu. Depremden 5-6 saat sonra 8,5 km. çapındaki alanda yaşayan insanlar jandarma tarafından dağlara yönlendirilmiştir. Arama kurtarma çalışmaları zehirli gaz nedeniyle engellenmiştir ve enkaz altında kalanlar ölüme terk edilmiştir. 1999 depreminde tehlikeli maddelerden ve karışımlarından etkilenen canlara nasıl müdahale edileceğine dair teknik bilgi yoktu. o nedenle yeterli müdahale ve hastane tedavileri yapılamamıştır.
"Sağlık Koruma Bandı Deprem Gerçeği Gözardı Edilerek Oluşturuldu"
Yerleşim alanları ile sanayi bölgeleri arasındaki Sağlık Koruma Bandı insan sağlığı, ekolojik tahribat ve deprem gerçeği göz ardı edilerek oluşturulmuştu.
Derpemlerde birçok tehlikenin söz konusu olduğunu vurgulayan Gökbayrak, enkazlarda ağır metaller, kurşun, civa, küf mantarları, radon gazı, asbest gibi tehlikeli maddeler bulunduğunu, Hastanelerde; Sınıf 6.2 Bulaşıcı Maddeler, Basınçlı Tüpler, Sınıf 7 Radyasyon Yayan Maddeler (Radyoloji bölümleri, Nükleer Tıp bölümleri), Diğer Tehlikeli Maddeler bulunabildiğini, bu bölgeler için de depreme yönelik gerekli tedbirler alınması ve bilgilerin paylaşılması gerektiğini vurguladı.
Bursa gibi sanayi merkezi olan illerde; Demirtaş, Ataevler, Özlüce, Nilüfer, Gürsu, Barakfakih vb. sanayi bölgeleri yerleşim alanları ile iç içe geçmiştir ve genellikle zemini sağlam olmayan alanlardadır.
"Depremden Kurtulan Zehirlenerek Can Verecek"
TÜPRAŞ gibi uluslararası normlarda bir tesiste bile depremde bu kadar hasar alabiliyorsa; sanayi bölgelerindeki fabrikaları, doğalgaz çevrim santrallerini düşünmek dahi istemedikleri aktaran Gökbayrak "Güvenmediğimiz evlerimizde yıkıntılar altında kalabileceğimizi düşünüyoruz. Ama bir ihtimal arama kurtarma ekiplerinin gelip bizi kurtaracağını…Oysa AKSA örneğinde olduğu gibi zehirli gazların dağılması halinde o bölgeye arama kurtarma ekipleri giremeyecek; depremden kurtulan zehirlenerek can verecek" dedi.
"Kimyasallara İlişkin Yönetmelikler Uygulanmadı"
Aradan geçen 24 yılda bu konuda ne yapıldı diye araştırdıklarını, tehlikeli maddelerin otomasyona aktarılmasının, yürürlüğe girişlerini engelleyen yönetmelikler çıktığını aktaran Gökbayrak. Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Kısıtlanması Hakkında Yönetmelik (KKDİK Yönetmeliği) girişi için istenen analizler yüksek maliyetler içerdiği için analizlerini tamamlayıp kaydı yapılan tek bir yerli üretici olmadığını öğrendiklerini söyledi.
"BEKRA Yapılıp Yapılmadığı Denetlenmiyor"
AFAD’ın raporlarında kullandığı Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik'in (BEKRA) işletme yetkililerinin beyanı ile Çevre Mühendisleri tarafından hazırlandığını aktaran Gökbayrak "Ancak bazı işletmeler depoladığı gerçek miktarı beyan etmemekte ve hatta kapsam dışı çıkmaktadır. BEKRA hesaplamaları çok uzun ve dikkat isteyen bir süreç gerektirdiği için bu duruma sadece bir kaza yaşandıysa “BEKRA yapılmış mı yapılmamış mı” diye bakılmakta; gerçeğe uyumu denetlenmemektedir" dedi.
"Tehlikeli Madde Miktarlarına İlişkin Bilgilere Ulaşmak İmkansız"
İşletmelerde tehlikeli maddelerin tespiti ve tedbirini geliştiren Tehlikeli Madde Güvenlik Danışmanları, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Uzmanları ve Çevre Mühendisleri; ücretini işletme sahibinden alan, beyan usulü ile çalışan, birbirinden farklı bakanlıklara bağlı, birbirinden farklı raporlar üreten birimlerde çalışan teknik kişilerden olduğunu belirten Gökbayrak, "Raporlarındaki tehlikeli madde miktarları genellikle bir önceki döneme aittir. Depremin olduğu andaki kesit ancak evrakların incelenmesi birleştirilmesi ile mümkün olabilir, bu da deprem anında imkansıza yakındır. 1999 depreminde kaç ton tehlikeli maddenin nerede ve nasıl dağıldığını hala bilmiyoruz" dedi.
"Tehlikeli Maddeler Deprem Anında Potansiyel Bomba Durumunda"
Gökbayrak, şu anda deprem olsa ve Rürkiye’den bir kesit alınsa işletmelerde kaç ton ve hangi sınıfta tehlikeli madde var; yollarda kaç ton ve hangi sınıfta tehlikeli madde hareket halinde ve hangi konumda olduğunu bilen bulunmadığına dikkat çekerek "Türkiye’nin her yerinde tehlikeli maddeler deprem anında potansiyel bir bomba etkisindedir ve bu konunun çözümü ile ilgili herhangi bir eylem planına rastlamadık" dedi.
Artık bu topraklarda yaşayan kadim topluluklardan ve yakın geçmişden ders alarak; gelişen teknolojiyi de kullanılarak, anlık kaç ton ve hangi sınıfta tehlikeli maddenin nerede olduğunu belirleyebilecek otomasyon sistemlerinin kurulması; KKDİK, U-ETDS gibi otomasyon sistemlerinin sıkı bir denetim mekanizması ile uygulamaya girmesini ve deprem anında acil eylem planları ve ekiplerinin oluşturulması gerektiğine dikkat çeken Gökbayrak alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı;
* Acilen sanayi bölgeleri ile yaşam alanları birbirinden uzaklaştırılmalı;
* Sanayi tesisleri uygun alanlara devlet teşviki ile taşınmalı;
* Sadece kar odaklı ve aşırı tüketime yönelik vahşi kapitalist üretim anlayışından vazgeçip, temel ihtiyaç planları yapılarak sanayi alanları küçültülmelidir ve kurulması planlanan yeni sanayi tesislerinden vazgeçilmelidir.
* Kısa, orta ve uzun vadede tüm bakanlıkların koordineli olarak tedbirler alması ve geliştirmesi gerekmektedir.
"Sanayi Bölgelerini Şehirlerimizin Dışına Çıkaralım"
Acilen yapılması gerekenlerle ilgili onlarca soruyu bakanlıklara yönelttiklerini ve cevaplarını beklediklerini söyleyen Gökbayrak, kamuoyuna seslenerek "Sanayi tesisleri ile iç içe yaşayan tüm halkımıza sesleniyoruz. gelin birlik olalım, tehlikeli madde kullanan sanayi bölgelerini şehirlerimizin dışına çıkaralım" dedi.
Süleyman Acar