Kadın cinayetlerine ilişkin haberler hız kesmeden sürüyor… Hep vardı da biz mi görmüyorduk, yoksa sistemdeki çürüme artık bu katliamları yaratacak bir noktaya mı geldi…
Afyon’da cezaevinden kaçan hükümlü Ali Mıngır’ın ilk işi, eşinin Konya’daki evine gelmek ve onu öldürmek oldu. Önce mutfak penceresinden içeri Molotof kokteyl attı, başlayan yangın üzerine dışarı çıkan 48 yaşındaki eşi Birsen Mıngır’ı pompalı tüfekle öldürdü.
Ankara Mamak’ta İbrahim Kutsal, 17 yıllık eşi ve 4 çocuğunun annesi 38 yaşındaki Sibel Kutsal’ı önce boğdu, ardından defalarca bıçakladı ve gidip teslim oldu.
Ankara Polatlı’da emekli asker Cihan A. kendisi ile barışmak istemeyen sevgilisi N.K.’yı ekmek bıçağı ile defalarca bıçakladı. Kadın etraftakilerin müdahalesiyle ağır yaralı hastaneye kaldırılırken, olaya tanık olan kadının 7 yaşındaki çocuğu çığlık atarak kaçtı. Katil ise “seviyorum, evlenmek istiyorum” dedi.
Mardin'in Midyat ilçesinde ağır yaralı olarak getirildiği hastanede 'Merdivenden düştü' denilen 10 çocuk annesi 40 yaşındaki Saime A.'nın, korucu olan eşi tarafından dövüldüğü ortaya çıktı.
Sadece birkaç saat içinde basına yansıyan olaylar bunlar sadece… Duymadıklarımız ya da günler sonra öğreneceklerimiz de olacak…
Tüm bu kadın cinayetlerinin unutulan, gözden kaçan bir yönü daha var: Çocuklar…
“Anne ölme” diyen Emine’nin kızı yahut “Annem olmadan uyuyamam” diyen Tuba’nın kızı… Yahut annesinin vahşice bıçaklanmasına tanık olan N.K.’nın oğlu… Ya da doğumunun ardından anne sütünü dahi içemeden annesi loğusa yatağında bıçaklanarak öldürülmeye kalkışılan bebek…
Pek çok çocuk annelerinin katliamına tanık oluyor… Hayatta en sevdikleri, güvendikleri iki figürden birinin diğerini vahşice katlettiğine tanık oluyor ve yaşama öyle başlıyor… Bu çocukların kimileri babaları ceza almamışsa yahut az bir ceza almışsa annelerinin katili ile birlikte yaşamlarını sürdürüyorlar. Kimileri de çocuk esirgeme kurumlarında…
Anneleri şiddete maruz kalan çocukların da neredeyse tamamı bu şiddetten payına düşeni alıyor. Koruyucu aileler ya da Çocuk Esirgeme Kurumunda kalan çocukların bebek yaşta dahi olsalar bu şiddetin izlerinden kolay kurtulamadıkları biliniyor. Ya da annelerinin katili olan babaları ile yaşayan çocuklar yaşadıkları travmaları atlatamazken, istatistiklere göre de kadına yönelik şiddeti de normal ve haklı görüyor.
Ve kadın şiddetine, cinayetlerine, taciz ve tecavüzlerine yönelik cezasızlık sürüyor. Mahkemelerin ve karakolların “suçsuz” yahut “haklı” bulduğu erkekler, bunu yapmayı kendilerine hak görerek yaşamlarını sürdürüyor. Eşine şiddet uygulanmaktan uzaklaştırılan erkeğin ilk işi eşini öldürmek, taciz-tecavüzle suçlanıp serbest bırakılanların da yeniden tecavüz suçunu işledikleri defalarca örneklerle yaşandı.
Yine son olarak, Adana Seyhan’da bir kadını cinsel tacize maruz bırakan Mehmet isimli erkek, kadınlar tarafından yakalanarak polise götürüldü. Cinsel organını gösteren ve para sallayan bir erkek mahalleli kadınlarca sokak girişleri kapatılarak yakalandı, polise teslim edildi. Ancak “sana dokundu mu” sorusuna olumsuz yanıt alan polis, tacizci erkeği serbest bıraktı. Evet, erkeklerin az da olsa bir ceza alabilmesi için öldürmesi, yakması, parçalaması gerekiyor…
Hayır, artık ölmeyeceğiz, yaşayacağız ve daha fazla yaşayacağız.