25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma günü öncesinde Emekçi Kadınlar olarak Yaşamak İstiyoruz panel ve söyleşimiz Ayışığı Ekin Sanat Derneğinde yapıldı. EKA’dan Delal Erol’un moderasyonunda Av. Seher Dursun ve Emekçi Kadınlar’dan Fatma Yıldırım’ın katılımıyla gerçekleşti.
Söyleşiye 25 Kasım’ın nedeni ve niçini üzerine sembol olan Mirabal Kardeşler’i anarak başladı moderatör kadın arkadışımız. Minerva Mirabal’in Dominik Cumhuriyeti diktatörü Trujillo’nun tacizine karşı boyun eğmemesiyle başlayan mücadelesinin artık bütün bir aileyi ve hatta Tüm Dominik’i kapsayan Clandestino hareketine dönüşmesini aktardı. Üç kız kardeşin tutsak düşmesi, işkencelere maruz kalması onların umutlarını kırmamış, mücadele etmekten geri bırakmamıştı. Kelebekler adıyla anılan Mirabal Kardeşler'in mücadelesi tüm Latin Amerika’ya umut verdi. Dominik’i kuşatan Clandestino, Trujillo diktatörlüğünü sarsacak güçteydi. Ve diktatörlük; 25 Kasım 1960 günü tarihinde bir kara leke barındıracak bir katliamla mücadelenin önünü kesmeyi hedefliyordu. Mirabal Kardeşler, eşlerinin görüşünden gelirken sivil ekiplerce tecavüz edilerek ve işkence ile katledildiler.
1981 yılında ise 25 Kasım; Mirabal kardeşler anısına Latin Amerika Kadın Konferansında Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü ilan edildi.
Bir diğer panelistimiz Avukat Seher Dursun ise şiddetin türlerine ve hukuki yansımasına değindi. Birçok ülkeden rakamlar vererek başladı konuşmasına.
Almanya’da yılda 20 bin kadının şiddet gördüğünü, ADB’de de 4 miyon kadının, Hindistan’da her gün 5 kadının çeyiz kavgasında öldürüldüğü, Türkiye’de her gün 5 kadının öldürüldüğü bilgilerini verdi. Artık günümüzde kadınların neredeyse kazanım için değil, yaşamak için mücadele vermesi gerektiğini vurguladı. Geçmişteki çarpıcı N.Ç. davası, Şule Çet ve Rabia Naz’ın davasına da değindi. İstanbul Sözleşmesinde şiddetin tanımının detaylı yapıldığını, kadını koruyacak bir sözleşme olduğunu, ancak uygulanmadığı ve hatta Türkiye’de ailenin bütünlüğünü bozduğu iddiasıyla mevcut iktidar tarafından iptalinin gündeme getirildiğini belirtti.
Kadınların şiddet gördüğünde karakola giderek şikayet ve darp raporu alması için polise ısrarcı olması gerektiğini anlatarak, ihtiyacı varsa sığınma evi, sığınma evi yoksa polis ya da öğretmenevine sığınabilmesi; hatta eşinin silahı ve ölüm tehdidi varsa kimlik değiştirmesinin bile yasalar tarafından kadına verilmiş hak olduğunu söyledi. Şiddet gören kadınların avukat eşliğinde gitmeleri ya da haklarını bilerek ısrarcı olmaları gerektiği; aksi takdirde şiddeti aile içi gören kadınlar, polis ve hakimlerce katil eşlerine geri gönderiliyor; bu durumda da kadın cinayetlerine bir rakam daha eklenmiş oluyor.
“Tabii yasalar sadece var, ama uygulanmıyor. Bu yasaların çıkarılması, kabul edilmesi bile kadınların uzun yıllar süren mücadelesi ile gerçekleşiyor. En basit haklar için bile mücadele yürütmek zorundayız. Dayanışma ve birlik içinde olmamız gerekli” dedi.
Fatma Yıldırım da toplumsal mücadelede, savaş ve göçte kadının uğradığı şiddetten bahsetti. 2018 yılında 440 kadının öldürüldüğünü, 317 kadının cinsel şiddet gördüğünü, 1217 çocuğun istismara yani taciz veya tecavüze uğradığını ifade etti. Savaşta küçücük çocukların ve kadınların ganimet görülüp tecavüze uğradıklarını, göç ettiklerinde sığındıkları kamplarda fuhuşa zorlandıklarını, Ezidi kadınların köleleştirilip Arap şeyhlerine satıldıklarını aktardı. Şiddetin sadece erkek şiddeti olmadığını, toplumsal mücadele içinde kadınların devlet tarafından da gözaltında işkence gördüğünü, taciz-tecavüz, kaba dayağın olduğunu ve şiddetin bu boyutunun yadsınmaması gerektiğini ifade etti. 90’larda ve daha yakın geçmişte kadın gerillaların ölmüş bedenlerine tecavüz edildiğini, panzere takıldığını, hatta son yıllarda yine insanların çıplak bir şekilde teşhir edildiğini ve devletin şiddetinin de gözler önüne serilmesi gerektiğini vurguladı.
Kadınların şiddet örneklerinin anlatımıyla ve soru cevap şeklinde devam etti panel. Bir kadın arkadaşımız 15 yıllık evliliği içinde sürekli fiziki şiddet gördüğünü, son yıllarda taktik değiştirmesiyle psikolojik şiddet görmeye başladığını anlattı. Bu konuda EKA’yla neler yapabileceğini konuştu.
Başka bir kadın arkadaşımız 19 yıl önce şiddetle geçen 5 yıllık evliliğini nasıl bitirdiğini, üretime katılarak nasıl aştığını, mücadele ederek nasıl özgürleştiğini aktardı.
Kadınların birlikte mücadele etmekten, örgütlenmekten başka, özgürlükleri için, yaşamak için mücadele etmekten, bedellerini göze alarak kendi mücadelelerini vermekten başka şanlarının olmadığı vurgusu yapılarak etkinlik bitirildi.
Kadın dostlarımızın paylaşımlarıyla söyleşimiz güçlendi. Herkes kendi üzerine düşen şeyleri alarak ayrıldı. Mücadele kelimesinin altını somut şeylerle doldurmaktan, korkmadan kendi yaşamamıza sahip çıkarak, mücadeleye, özgürleşmek için dört elle sarılmaktan başka çaremiz yok.