İzmir’de Bergama Belediyesi’nde 3 kadın işçi işten atıldı. İşçilerin eylemlerinin üçüncü gününde kendilerini ziyaret ederek desteğimizi bildirdik ve kendileriyle bir röportaj gerçekleştirdik. Bu röportajımızı siz okurlarımızla paylaşıyoruz.
Alev ÇAKIR: 31 Mart 2019 Yerel Seçimleriyle birlikte CHP’den AKP’ye geçen Bergama Belediyesi yönetimi, hem memur hem işçi arkadaşlara kendi yandaş sendikalarına geçmeleri konusunda bir baskı ve mobing uyguladılar. Bu süreçte baskı ve mobinge dayanamayan birçok arkadaş benim söylemimle belirledikleri sarı sendikalara geçtiler. Ama biz işten çıkarılanlar bu sendikalara geçmeme konusunda direndik, kararlıydık, mücadelemizi içerde vermeye devam ettik.
Bu sürecimiz izne çıkarılmalarla, yıllık izinlerimizin tamamının kullandırılmasıyla başladı. Yazı İşlerinde çalışıyordum ve iznimin bitmesinden sonra işe geldiğimde yerime başka bir personelin atanmış olduğunu gördüm. Bana da Evrak Kayıt Servisinde bir süre bekleyeceğimi söylediler. 1 haftalık bekleme süresi boyunca sendikaya geçmem konusunda İnsan Kaynakları Müdürü tarafından sürekli taciz ediliyordum.
Bir haftanın sonunda Arşiv Müdürlüğü denilen tamamıyla AKP yönetiminin oluşturduğu, sürgün ve mobing yeri olan, masası, sandalyesi, müdürü olmayan bir birimde görevlendirildim. İnsan Kaynakları Müdürüne Arşiv Müdürlüğünün neresi olduğunu sorduğumda, yerini göstermesini istediğimde bana Evrak Kayıt’ta bekleme sandalyesinde oturacağımı, müdürlük için gerekli malzemelerin koyulacağı, oranın gerçek anlamda faaliyete geçeceği söylendi.
Ekim ayında atandığım Arşiv Müdürlüğü’nde Şubat ayına kadar herhangi bir faaliyette bulunulmamakla beraber, ben faaliyete geçirmek için çalışmalar yaptığımda Başkan Yardımcısı’ndan randevu alamadım. Başkan’dan zaten personel olarak randevu alamıyoruz. Burada hem bir yönetim zafiyeti var hem de bizlere karşı bir baskı ve mobing unsuru aslında bu. İşverenle görüşememek buna tekabül ediyor.
Sonrasında İnsan Kaynakları Müdürü’ne durumumu bildirdiğimde “Bu iş senin sorunun değil, biz burayı zaten halledeceğiz, hallettiğimiz zaman sen de aktif bir şekilde çalışırsın” dedi. Yani benim yapmış olduğum proje, yönetmelik, yönerge, usul ve esaslar tamamen çöpe atılmış durumda.
7 Şubat itibarıyla da mesai bitimine 20 dakika kala elime bir tebligat geldi ve tebligatta performansımın yetersiz olduğu, bu durumun işyerindeki çalışma arkadaşlarıma olumsuz örnek teşkil ettiği, bu sebepten dolayı iş akdimin fes edildiği yazıyordu. Olay bundan ibarettir.
Gonca ÇETİN: Bergama Belediyesi Hasta Yakını Konuk Evinde çalışıyordum. Yerel seçimlerden sonra bir önceki dönem Belediye Başkanı Mehmet Gönenç’in talimatıyla yeni birime atandım. Fakat bu yeni birim, belediyenin AKP’nin eline geçmesinden sonra faaliyete geçirilmedi.
Faaliyete geçirilmeyen, açık olmayan, resmi anlamda vatandaşa hizmet vermeyen bir birimde benim performans değerlendirmem yapıldı. Vatandaşa hizmet verilmeyen bir birimde benim performansım neye göre ölçüldü merak ediyorum. İnsanlar beni etkin kimliğim, ilkelerim, dik duruşum, sendikal duruşum ya da parti görüşümle değerlendirmemeli diye düşünüyorum.
Belediyecilik anlayışında, benim çalışma şeklim, ne kadar çalışkan olduğumla ilgili bir değerlendirme yapılmalıydı. Bizler liyakat sahibi insanlarız, o kültürde yetiştik ve o kültürde çalışmaya devam ediyoruz. Hiçbir şekilde biat kültürüne uymuyoruz. Bu bizim fıtratımızda yok.
Liyakatlı insanlar olduğumuz için Bergama Belediyesi’nde kapıdan içeriye girdikten sonra yapacağımız tek şey belediyenin bize verdiği görevi yapmaktır. Elimize soğan patates verdiler de biz mi yemek yapmadık diyorum. Halkın anlayacağı dilden konuşuyorum. Bu bir ev kadını için de geçerlidir, önüne ne kadar malzeme koyarsan o kadar çok çeşit yemek yapar. Elimde olmayan malzemeyle sofra kuramazdım. Bu yüzden benimle ilgili performans düşüklüğü gibi bir değerlendirme yapamazlar. Benim 9 yaşında bir kızım var. Sadece benim ekmek paramla değil, kızımın geleceğiyle de oynadılar. Ben burada direnen bir kadından önce direnen bir anneyim.
Nazlı Deniz TAN: 31 Mart seçimlerinden sonra ilk görev yeri değişimleri 10 Mayıs’ta gerçekleşti. 10 Mayıs’taki görev yeri değişimleri ile birlikte sürgün edildim. 10 Mayıs öncesinde Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü personeliydim. Yaptığım iş organizasyonlara, temsile dayalı işlerdi.
10 Mayıs’tan sonra Tebligat Dağıtım Personeli olarak görevlendirildim. Bu bana “İstifa et” demenin farklı bir yöntemiydi. İş farklılığı açısından sendika sesimi duyurdu ve görev yerim tekrar değiştirildi. Benim tepkim işimi bırakmamak, istifa etmemek olunca görev yerimi İcra Tebligat Personeli olarak değiştirdiler. Aynı servisin dışarı giden personeli değil de, içerdeki serviste çalışan personeli oldum.
Ardından 40 saniyeliğine görev yerimde olmadığım için gereksiz yere savunma talebi geldi, zorunlu izne çıkarıldım ve bütün izin günlerim kullandırıldı. 40 iş günü, toplamda 51 gün izne çıkarılmak, varolan bütün izin günlerinin bitirtilmesi hem psikolojik olarak insanda bir etki yaratıyor, hem de izinden geri döndüğüm zaman bu insanlar bana bir şey yapacak hissi yaratıyor. Ben zaten eşyalarımı da toplamıştım, kesin ya yerimi bir daha değiştirecekler, ya işten çıkaracaklar diye düşünüyordum.
İzinden döndükten sonra her telefonum çaldığında şimdi arıyorlar, şimdi çıkaracaklar işten, diye sürekli bir korku altındaydım. O baskıyı bakışlarda, telefon çalmasında, her yerde, herkeste görebiliyorsun. Ardından da bizi aniden hukuksuz bir şekilde, ihbar süresini vermeden, bildiri gelmeden işten çıkardılar.
Cennet ÇAKIR (Alev ÇAKIR’ın Annesi): Bu durumdan hiç birimiz memnun değiliz, bizim evlatlarımız kötü bir çocuk değil, kötü bir çocuk olarak yetiştirmedim. Hırsızlık yoktu, yolsuzluk yoktu, ekmeğinin peşinde olan çocuklarımız işten atıldı. Üzüntüm var ama dimdik ayaktayım. Üçünün de her zaman arkasındayım. 5 yaşında bir torunum var, onun hakkını savunmak için dimdik ayaktayım.
Röportajımızın ardından çay eşliğinde sıcak sohbetler ve “Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber, Ya Hiç Birimiz”, “Asla Yalnız Yürümeyeceksin” sloganlarıyla, gazetemizi vererek veda ettik bu güzel kadınlara.