Emperyalist-kapitalist sistemin yıkılış süreci dünyamızın her yerinde isyanlar, savaşlar, ayaklanmalar, çatışmalar şeklinde ilerliyor. Amerika’dan Avrupa’ya, Ortadoğu’dan yaşadığımız topraklara kadar her yerde sermaye egemenliğine karşı amansız bir mücadele sürüyor.
Kapitalizmin sıçramalı çöküş evresinde dünyada gelişebilecek devrimlere ve kendi yıkılışına karşı emperyalist-kapitalist dünya kapsamlı bir savaş halinde. Her yerde askeri hazırlıkların yapıldığı, koca orduların savaş tatbikatları yaptığı, karşı-devrimci, gerici, paramiliter unsurların onlarca ülkede eğitilip donatıldığı ve sıcak çatışmalarda aktif olarak kullanıldığı günümüzde savaşın yarattığı yıkım, ölümler, kan ve gözyaşına karşı halklar isyana durmuş durumda. Bununla birlikte sermaye sınıfının dünya genelinde kendi iç çatışkı ve çelişkileri de sermaye sınıfının farklı kesimleri ve onların devletleri arasındaki savaşı kızıştırıyor.
Sadece 2000’lerden bu yana bakıldığında isyan ve ayaklanmanın patlak vermediği hiçbir kıta kalmamış, sokak savaşlarının egemen olmadığı bir yere rastlamamak pek olası değil. Emperyalist dünya ile karşısında duran Rusya-Çin’in temsil ettiği devletler arasında doğrudan sıcak bir savaş patlamadıysa da Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Ukrayna başta olmak üzere her yerde bir karşı karşıya geliş söz konusu.
Başta yaşadığımız topraklar olmak üzere yıkım ve yağma savaşlarının ortasında olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Bugün dinci-faşist iktidarın Libya’dan Suriye’ye, Yunanistan’dan Rojava’ya, Doğu Akdeniz’den Azerbaycan-Ermenistan hattına kadar çok geniş bir cephe hattında farklı güçlerle karşı karşıya gelişi söz konusu. Kürt halkının özgürlük mücadelesine yönelik Güney’de, Rojava’da, Bakur’da yürütülen kapsamlı savaşla birlikte emperyalist AB’nin ve ABD’nin de desteğini alan Yunanistan ile Doğu Akdeniz’de, Mısır, Rusya ve Fransa ile de Libya’da karşı karşıya gelmiş durumda.
Dinci-faşizmin adımını attığı, savaşı kışkırttığı her yerde bataklık derinleşiyor. Zaten ekonomik ve politik krize boğazına dek batmış olan sermaye sınıfı krizin içinde boğulmakla karşı karşıya. İşte tam da burada sermaye sınıfının içine girmiş olduğu bu yağma savaşını doğru kavramak, tıpkı diğer gerici savaşlarda olduğu gibi bugün de savaşa karşı doğru tutumu takınmak gerekiyor. Yoksa burjuvazinin kendi içindeki bu yağma savaşına karşı tutarlı devrimci politikayı benimseyemezsek bugün birçok kesimin düştüğü sosyal şoven duruma düşmek işten bile değildir.
Gençliğin savaş karşısındaki doğru ve tutarlı devrimci politikayı benimsemesi için gerici savaşların niteliğini ve emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu durumu doğru şekilde ortaya koymak gerekiyor. Dinci-faşizmin saflarında bulunmayan çok geniş gençlik kesimlerini ne sermaye sınıfının ne de burjuvazinin safında yer alan sosyal şovenizmin aldatmasına mahal vermemek için komünistlerin gerici savaşlara karşı tutumunu belirtmekte yarar var.
Burjuvazi, emperyalizm ve tekellerin egemenliği ile birlikte tam anlamıyla gericileşmiş ve giriştiği savaşlara halklara özgürlük yerine yıkım getirmekten başka bir şey olmamıştır. 1. Emperyalist paylaşım savaşında “Anavatan savunusu” kisvesiyle proletaryayı yağma ve yıkım savaşlarına destek olmaya çağıran burjuvaziye karşı Bolşeviklerin “Emperyalist savaşı iç savaşa çevirin ve kendi burjuva hükümetlerinizin yenilgisi için savaşın” şiarı Ekim Devrimi’ne uzanan günlerde dünya proletaryasının emperyalist ve gerici savaşlara karşı işçi sınıfının tutarlı, devrimci politikası olarak somutlanmıştır. Ama bugün bizlerin de karşılaştığı sosyal şoven eğilimler, devrimci görünümlü sınıf uzlaştırıcıları proletaryayı, gençliği burjuvazinin kampında savaşmaya çağırıyor. Emekçi sınıflar kapitalistlerin iktidarını yıkıp, sosyalizmi kurmaya yönelmediği sürece kapitalist sistem sürekli savaşları karşımıza çıkaracaktır. Tarih bunun kanıtlamaktadır.
Emperyalist-kapitalist dünyanın sistemin yıkılışını engellemek, devrimleri ezmek ve tam anlamıyla ekonomik olarak ilhak edilmemiş kapitalist ülkeleri iktisadi ve mali olarak olarak tam bağımlı hale getirmek için sermaye sınıfı bugün her yerde saldırgan bir tutum izliyor.
Sistemin yıkılışını engellemeye çalışırken, girişilen her yağma savaşı aynı zamanda dünyanın pek çok yerinde toplumsal devrimleri tetikliyor. Suriye savaşının bağrından Rojava Devrimi’nin kopması, Irak’ın yağmalanmasının ardından uzun yıllara yayılan ve bugün de devam eden ayaklanmalar, Doğu Akdeniz’de savaşa hazırlanan Fransa’da ayaklanmanın sürüyor olması, Yunanistan’da ve Türkiye’de toplumsal devrimin koşullarının ve devrimci durumun olgunlaşmış olması en yakın örneklerdir.
Toplumsal devrimin savaş koşullarında gelişimi proletaryanın ve gençliğin önüne ne yapmalı sorusunu çıkartıyor. Sosyal reformistlerin ve sosyal pasifistlerin salt bir savaş karşıtlığı ile yetinmeleri, savaşı engellemeye yetmediği gibi emekçilerin bilincini bulandırıyor.
Bu savaş yağma savaşıdır. “Fetih” çığırtkanlığıyla, “kahramanlık” safsatalarıyla, “vatan” sahtekarlığıyla gençliğin bilinci bulandırılmak isteniyor. Üstelik burjuva sınıfın çıkarları adına cepheye sürülecek olanlar gençler.
Her gerici savaşta olduğu gibi bugün faşist devletin giriştiği ve fitilini ateşlemeye çalıştığı ve etkileri tüm dünyayı sarsacak yaklaşan bu gerici savaşa karşı gençliğe bu savaşın gerçek içeriğini çeşitli yollarla teşhir etmeliyiz. Kalıcı ve tutarlı bir barış politikası, pasifist tutumlarla değil, sermaye egemenliğini yıkarak sürdürülebilir.
Burjuvaziye savaşları durdurun çağrıları yapmak savaşlardan en büyük yıkımı yaşayan halkları aldatmaktır. Bunun için her yerde savaş karşıtı anti-kapitalist hareketi örgütlemek, işçi sınıfının devrimci savaşıyla omuz omuza durmak, tutarlı barış politikasını devrimin zaferi ile bileştirmekten geçiyor.
Okullar, fabrikalar, emekçi semtler, sokaklar yani genç işçilerin, öğrenci gençliğin bulunduğu her yer savaş karşıtı devrimci faaliyetin örgütleneceği, propagandasının yapılacağı, sermaye egemenliğinin yıkılmasının çağrılarının yayılacağı alanlara döndürmeliyiz.
K.Taylan Kızıldağ