Başlığımızın iddialı olduğunun farkındayız. Ama okuyan herkesin dikkatini çektiğini ve onları düşündürdüğünü de biliyoruz.
Che gibi olmak…
Bunu hiç kendimize sorduk mu? Ernesto Che Guevara kimdir, neden dünyanın her köşesinde, nereye giderseniz gidin tanınır, bilinir ve sevilir? Sosyalizmden etkilenmiş, devrimcilerin iyi ve güzel şeyleri karşılık beklemeden yaptığını bilen herkesin buna bir cevabının olduğuna eminiz. Hatta her gün yüzlerce ve binlerce insanın, özellikle de devrimci gençlerin, Che gibi olmayı, onun izinden yürümeyi istediğini, Che’yi kendine örnek aldığını kim bilmez ki?
Devrim hareketine katıldığı, yoldaşları ile her türlü zorluğa göğüs gerip savaştığı, devrimin teorik altyapısını oluşturmak için durmak bilmeden çalıştığı, devrimin zafere ulaşmasından sonra tarlada, fabrikada çalıştığı, cephede savaştığı Küba halkı için çok şey yapmıştır. Hem devrimden önce hem de devrimden sonra uzunca bir süre bütün enerjisini, aklını ve zamanını devrime sunmuştur.
Che’nin Küba işçi sınıfı, emekçileri ve gençliği için çok ayrı ve özel bir yerinin olduğunu bildiğimiz için Küba’dan değil, bizlerin neden Che gibi olması gerektiğinden bahsedeceğiz bu yazımızda. Elbette Küba Devrimi’nin ve sosyalizmin inşasının bir parçası, emekçisi ve önderlerinden biri olduğu için onun bir yanı her zaman Kübalı’dır. Ama sadece doğduğu topraklarla veya savaştığı Küba’da kalmayıp, proletarya enternasyonalizmini her yere taşımak için savaşırken ölmesi onu tüm dünya halklarının belleğine kazımıştır.
Sadece yaşadığımız topraklarda değil, Che’nin adımladığı Latin Amerika’dan Afrika’ya, hiç gitmediği ama saygı ve sevgiyle sahiplenildiği Ortadoğu’dan, Uzak Asya’ya oradan dünyanın her yerine Ernesto Che Guevara yoldaş milyonlarca insanın yüreğinde ve bilincinde yer edinmiş durumda. “Niye?” diye soranlara kısaca şöyle açıklayalım.
Yaşamı tepeden tırnağa devrim olan, mükemmel bir kafaya sahip, yaşamını cüretle ve fedakarlıkla devrime adamış bir devrimcidir Che. Emekçilere özgü o soylu alçak gönüllülüğü, çalışkan karakteriyle sade ama derin bir insan olan ve gözünü kırpmadan emekçiler için ölebilen biriydi Che yoldaş. Ama devrimci mücadeleyi çok ciddiye alan, özverili, disiplinli ve düşmanını iyi tanıyan, ona merhamet göstermeyen biriydi de.
Her anını bu kadar dolu dolu yaşamış Che yoldaşın yaşamına biraz bakacak olursak, tıp eğitimi alırken başladığı Latin Amerika gezintileri onun karakterinin şekillenmesinde büyük etkide bulundu. Emekçilerin yaşadığı yoksulluk, sermayedarların işçileri acımasızca sömürmesi, emperyalizmin ve işbirlikçi tekellerin Latin Amerika halklarını köleleştirmesi Che’de büyük bir öfke uyandırıyordu.
Görece orta sınıf bir aileden gelmesine rağmen, çok genç yaşlarından itibaren sosyalizme, toplumcu gerçekçi edebiyatçılara ilgi duyması, onun gelecek siyasal eğilimlerini belirlemesine yön verdi. Latin Amerika’da Guetemala’daki devrim mücadelesine katılırken, buradan ayrılmak zorunda kalır. 1955 Haziranı’nda tanıştığı Raul Castro onu Fidel’le tanıştırır ve Meksika’da Fidel ile gece boyu süren bir tartışmanın ardından Fidel ve yoldaşlarına katılmaya karar verir. Oradan Granma ile Küba’ya uzanan yenilgiler, büyük bedeller, savaşlar ve zaferlerle dolu bir süreçte Che gerilla savaşının teorisyenlerinden olur; keskin politik kavrayışı, pratik zekası, savaşı bir sanat olarak ele alması Fidel dahil ona herkesin saygı duymasını sağlar.
Çok yönlü biridir aynı zamanda Che yoldaş, müziğe, satranca ve edebiyata çok ilgi duyar, iyi bir sporcudur, İspanyolca dışında Fransızca ve İngilizce de bilir. Küba’da devrimden sonra birçok görev üstlenen, devrim için canhıraş çalışan Che yoldaş Kongo ve Bolivya’da da savaşarak başka halkların özgürlüğü için dövüşür ve en sonunda Bolivya’da katledilir.
Che yoldaşın yaşamını uzun uzadıya anlatmak veya bir biyografi ortaya koymak değil amacımız. Bizler için asıl önemli olan, kısacık yaşamında devrime her şeyini veren, yeni insanı yaratan, kendisinden onlarca yıl sonra bile bizlere örnek olan Che yoldaşı anlamak, onun deneyimlerinden ve örneğinden dersler çıkarmaktır.
Bu kadar kısacık bir yaşama, bu kadar çok şey sığdıran Che için, tıpkı Denizlerin ardından da dediğimiz “Aslolan çok yaşamak değil, yaşadığın zaman içerisinde çok şey yapmaktır” sözleri belki de onu en iyi özetleyen şey olacaktır.
İşte bugün öne çıkarılması, yaşadığımız toprakların devrimci gençliği tarafından benimsenmesi gereken anlayış bu olmalıdır. Devrim için her zaman daha fazlasını yapmak, zamanımızın, enerjimizin, yeteneklerimizin her zaman en fazlasını devrim için kullanabilmek! Ancak bugünün kötürüm haline gelmiş yaygın küçük-burjuva davranışlarından birisi olan çok konuşup az iş yapmak ve söylediğini yapmamak, devrimci harekete en çok zarar veren davranış tarzıdır.
Peki soralım, Che yoldaşta veya Denizlerde böyle bir davranışla karşılaşmak mümkün müdür? Hayır, çünkü Che ve Denizler kendi koşulları içinde devrimin zorunluluğunu ve bunun için bıkmadan, usanmadan çalışmayı, inisiyatifli davranmayı ve anın yüklediği görevi omuzlamayı gerçek anlamda bilince çıkarmışlardı. Bir işi başkasından beklemek gibi bir yaklaşımları asla olmadı, biz yapacağız bilinciyle hareket ederek, başkası yapması gereken görevi eksik bırakmışsa bile, o işi ne olursa olsun yaparlardı.
Her dönemin devrimcisi farklıdır derler, o dönemin kendi özgül koşulları içinde yani kendi somut durumunun somut tahlilinde onlar mücadelede öne çıkarlarken o döneme göre bir şekilleniş yarattılar. Bugünden o güne bakarak aynı şeyleri yapmaya çalışmayacağız veya onlar gibi olacağız derken onları taklide düşmeyeceğiz.
Denizler de, Che yoldaş da söylediğini yapan, yaşamını devrime adamış, fedakar, çalışkan, cüretli ve özverili insanlardı. Biz de öyle olacağız, onların devrimle bütünleşen davranış, yaklaşım ve karakterlerini her zamankinden daha fazla kuşanacağız!
Denizler ve Che yoldaş saatlerini devrime ayarlayıp, bağcıklarını sıkı bağlayıp hiç tanımadıkları insanlar, halklar için ölebildiler. İşte bir insan için bundan daha soylu, daha onurlu bir davranış görülmemiştir. Nazım’ın dizeleri Che ve Denizler gibi bir sıra neferi olan Fransız komünisti Gabriel Peri’yi anlatırken ne de güzel özetliyor tüm fedakar komünistleri, yarının toplumunu kuracak yeni insanı. “Pişman değildi, 902'de başlayan ve bu sabah 941 yılı aralık ayının on birinde, bu sabah şafakla bitecek olanı elden gelseydi tekrarlamak, tekrarlardı aynı yerden başlayıp aynı yoldan geçerek ve yine gerekirse aynı yerde bitirmek üzere”.
Sırf bu yüzden, tam da bu yüzden Che gibi olmalıyız, Denizler gibi olup öne çıkmalıyız!
K.Taylan Kızıldağ