Geçtiğimiz yıl gibi 2021 1 Mayıs’ını da pandemi günlerinde karşılıyoruz. Yine yasaklamalar, yine sermaye sınıfının ve dinci faşist iktidarın ikiyüzlülüğü eşlik ediyor pandemiye.
Covid-19 vakalarının yüz binlere ulaştığı dönemde kendi parti kongrelerini doğru düzgün önlem almadan yapan dinci faşist iktidar, aynı şekilde işçileri salgının kucağına çarklar dönsün diye atarken, yaklaşan 1 Mayıs’ta “önlem” olarak sokağa çıkma yasağı uygulayacakmış. Dinci faşizmin salgının başından beri nasıl da ikiyüzlü bir sermaye iktidarı olduğunu, fabrikaları kapitalist çarklar dönsün diye, pandemiye rağmen kapatmadığından biliyoruz. Aynı şekilde işten atmaları yasakladık diye kısa çalışma ödeneğini yasallaştırıp işçileri sefalete mahkum etmesinden ve Kod-29 saldırısını da çalışma kanununa sokarak işçilerin sendikal örgütlenme haklarına saldırmasından anımsıyoruz. Bu saldırı dalgasına karşı işçi sınıfının geniş kesimleri öfke dolu, her yerde irili ufaklı işçi eylemleri, işçi direnişleri merkezi bir kanala akmanın arayışı içinde.
Aynı şekilde toplumun farklı kesimlerine saldırılar da hız kesmeden sürüyor. Dinci faşizm nasıl demokratik kitle örgütlerine saldırıyorsa, kadınlara yönelik saldırıların önünü daha fazla açmak için hiçbir zaman uygulanmayan İstanbul sözleşmesinden çekiliyor, kadınlara yönelik her türlü şiddetin ve saldırının önü açılıyor. Bir taraftan da biz üniversiteli, liseli, işsiz gençlerin hayatlarına müdahaleler yoğunlaşıyor.
Geleceksizlik, işsizlik, geçinememe, gerici eğitim sistemi kıskacına sıkıştırılmış milyonlarca genç bu düzenden hiçbir şey beklemiyor. Gençliğin düzene dair umutsuzluğunu ve öfkesini sosyal medyadan, sokak röportajlarından görebiliyoruz. Aynı zamanda Boğaziçi direnişi ile birlikte güçlenen üniversite gençliğinin akademik-demokratik mücadelesi de bir taraftan sürerken genç işsizlerin, liselilerin, üniversitelilerin, genç işçilerin sorunlarının ortaklaştığı ve kesiştiği yerler aynı olarak karşımıza çıkıyor. Genç işçileri fabrikalarda, inşaatlarda atölyelerde Covid-19’a terk ederken, milyonlarca genç işsizin olduğu bu topraklarda, ağır, esnek ve örgütsüz çalışma koşullarına genç işçileri mahkum etmeye çalışıyorlar. İşçi sınıfı içinde intihar oranlarının yükselişi göz önüne alındığında sömürü çarklarının acımasızlığı ve sermaye sınıfının fırsatçılığı ve iki yüzlülüğü açıkça görülebiliyor. Pandemi döneminde yoksullar daha fazla yoksullaşırken, sermayedarların karlarına kar kattığını da herkes görebiliyor.
Bununla beraber pandeminin üniversiteli ve liseliler için derinleştirdiği ekonomik zorlukların dışında eğitimin niteliksizliği, eğitim vermeyip sınavların yüz yüze yapılması, gençlerin sosyalleşebileceği alanların daraltılması, yalnızlaşma, gençliği en hareketli çağında eve kapatmaya zorluyorlar. Aynı şekilde eğitim altyapısının asgari koşullarını sağlayamadıkları için yüz binlerce üniversiteli ve liseli düzgün bir şekilde eğitimine devam edemedi. Pandeminin başından bu yana toplumsal olarak bir dizi ciddi sorunla karşılaştık. Gençliğin farklı kesimleri olarak ciddi zorluklar yaşadık, özellikle de işçi sınıfının saflarından gelen gençler olarak! Ama sorunların keşmekeş haline geldiği, iç içe geçtiği, çelişkilerin üst üste bindiği yerde buna karşı gelişen mücadeleler de keskinleşir ve devrimcileşir. 1 Mayıs’ı karşıladığımız bu günler tam da böylesi günler.
İşte böylesi yoğun ve devrimci bir dönemde 1 Mayıs’a giderken, 8 Mart ve Newroz mitinglerinin çok kitlesel geçmesinin ardından sermaye sınıfı 1 Mayıs’ın güçlü geçmesinin önüne geçmeye çalışıyor. Özellikle işçi eylemlerine, 1 Mayıs çalışmalarına ve 1 Mayıs’ın gününe yönelik çıkarılan eylem yasakları, “kapanma” tiyatrosu ile getirilen yasaklar karşı tarafın meseleyi ne kadar ciddi aldığını gösteriyor. Milyonlarca işçinin salgın günlerinde çıkarılan kapanma yasaklarından muaf tutulurken, halkın geri kalanının da evinde aç kalmayı beklediği bu dönemde öfke kabına sığmayacak.
Tüm bu yasaklara rağmen emekçi sınıfların ve özelde işçilerin devrimci kabarışından korkuyorlar ve buna karşı her türlü hazırlığı yapıyorlar. Ancak yasaklara rağmen toplumsal çelişkilerin böylesi yoğunlaştığı bir ortamda 1 Mayıs’a giderken sokağın sesine kulak vermek gerekiyor. Harekete geçen direnişçi işçiler sokaktan geri adım atmıyor, açlıktan ölmek ile salgından ölmek ikilemine mahkum edilen işçiler öfkesini dile getirmekten çekinmiyor, birçok işçi örgütü İstanbul’da Taksim’de, diğer kentlerde de sokaklarda olacağını ilan ediyor.
Öğrenci gençliğin gerçek kurtuluşunun işçi sınıfının kurtuluşu ile ortak olduğunu söyleyen bizler 1 Mayıs’ta İstanbul’da Taksim’de, diğer kentlerde de sokaklarda olacağız. Okullarımıza kayyum atayanlar, üniversitelerimizi kuşatanlar, bizlere geleceksizliği, güvencesiz, esnek çalışma koşullarını ve yoğun emek sömürüsünü dayatanlar ile 1 Mayıs’ı yasaklayanlar aynıdır. İşçileri ölüme gönderenler ile genç arkadaşlarımızı intihara sürükleyen yine aynı düzendir.
İşte bu yüzden yasaklara, saldırılara inat, politik özgürlüğü kazanmak için faşizmin koyduğu barikatları aşmaya, 1 Mayıs’ta başta Taksim olmak üzere her yeri eylem alanına çevirmeye!
K. Taylan Kızıldağ