Ekim Devriminden bu yana ve Ekim Devrimi de dahil, dünyanın neresinde bir devrim olduysa, emperyalist-kapitalist devletler blok halinde oraya karşı-devrimci müdahalelerde bulundu. Hatta bir devrimin olmasını beklemeden, o devrimin koşullarının oluştuğunu gördüğü an bu müdahalelere ivedilikle başlıyorlar. Konu devrim olduğunda, tıpkı Marx’ın belirttiği gibi; burjuvazi kendi aralarındaki tüm çelişkileri bir yana bırakarak uluslararası alanda tam ve kesin bir dayanışma, işbirliği sergiliyor. Paris Komünü’nden beri bu hiç değişmemiş ve hiç esnetilmemiş bir sınıf tavrıdır. O günden beri tüm dünya burjuvazisi işçi sınıfının ve sosyalizmin düşmanı olduğunu ispatlamıştır. Bu hiç değişmeyecek ve hep böyle kalacak çünkü onun için bu bir hayat memat meselesidir.
Ekim Devrimi’nin hemen peşi sıra karşı-devrimci Rus generaller şahsında tüm emperyalist -kapitalist kampın desteklediği sınıf Rus burjuvazisiydi. Sovyet Devrimi’ni boğmak için her türden imkanı sunmaktan çekinmeyen bu karşı-devrimci kamp verdiği tüm politik, ekonomik ve lojistik desteğin yetmediğini görünce de bizzat ordularını devreye sokmakta tereddüt bile etmediler. Bu nedenle de genç Kızıl Ordu erlerinin kurşunlarıyla cansız gövdeleri yere yığılanlar arasında çok sayıda Alman, İngiliz, ABD ve başka burjuva ülkelerin askerleri de vardı. Yani Sovyet Devrimi daha yolun başında tüm dünya burjuvazisine karşı savaştı ve tamamını yenilgiye uğrattı. İç savaş sona erdiğinde kaybeden ne tek başına Rus burjuvazisi ne General Kornilov ne General Denikin ne de Amiral Kolçak idi. Bunlarla birlikte yenilen tüm emperyalist-kapitalist devletler blokuydu.
Sovyet iç savaşı ve bu savaşta Bolşevik Parti’nin sergilediği politik ve askeri tutum, yürütülen destansı mücadele sosyalizm ve komünizm kavgasında sadece bir büyük eser değildir, aynı zamanda derslerle dolu bir tarihtir.
Bu derslerden ilki; emperyalist-kapitalist devletler blokunun bir devrimi kan içinde boğmak için her tür silaha, yola ve yönteme başvuracağı ve de vurduğudur. Bu kamp Sovyet devriminin önünde tutunamayarak rezil bir şekilde yenilse de varlığını hala sürdürüyor. Dünyanın her köşesindeki devrimci mücadelelerde emekçi sınıfların karşısında yer almayı sürdürmekte Kore’de, Çin’de, Vietnam’da, Nikaragua’da ve son elli yılda yaşadığımız bu topraklarda ve her yerde. Karşı-devrim cephesine lojistik, ekonomik politik ve direkt asker, polis, özel ajanlarla saha desteği veriyor.
Lenin bunun böyle olacağını daha en baştan ön görerek iç savaş boyunca içerideki burjuva sınıfa, onun askeri unsurlarına ve emperyalist-kapitalist karşı devrimci bloka karşı net, kesin ve kati bir savaş yürüttü. Sovyet iç savaşında küçük-burjuva ham hayalciliğin, uzlaşmacılığın, ikide bir ilan edilen ve düşmandan başkasının işine yaramayan “barış” girişimlerinin hiç bir izine rastlanmaz. Çünkü genç işçi-asker Sovyeti ve onun önder partisi iç savaşı bitirmenin biricik yolunu çok iyi biliyordu; Rus burjuvazisini tamamen bitirmek, onun elindeki fabrikalara, topraklara ve bankalardaki her bir rubleye el koyarak ve tabii ki askeri gücünü ezerek yok etmek. Bunu da başardılar!
Çıkarılacak bir diğer önemli ders de, karşı-devrime verilen uluslararası desteğin nasıl önleneceğine dair olandır. İşçi-asker sovyetleri bunu en kısa yoldan ve en hızlı şekilde çözdü. Karşı-devrimci ordu yenildiğinde ve Rus burjuvazisinin elindeki tüm imkanlara el konulduğunda emperyalist-kapitalist blokun destekleyeceği bir güç de kalmamış oldu. Yani karşı-devrimi devrimin kendi toprağında yendiğinizde uluslararası karşı-devrimci destek de kesilmiş oluyor. Bunun tersini yapmaya çalışmak; önce uluslararası desteği kesmek mümkün değil. Bir devrim şunu asla unutmamalı; emperyalist-kapitalist karşı-devrimci güçlerin bir ayağı devrimin olduğu ülkedeki burjuva sınıftır. Bu nedenle en önce bu ayak koparılarak atılmalıdır. İşte genç Sovyetlerin başardıklarından biri de buydu. O savaşı sadece cephede değil cephe gerisinde de yürüterek kazandı.
Üçüncü ve önemli bir diğer ders de, tüm Sovyetlere yayılan büyük bir seferberliğin başlatılmasıydı. İşçi-asker sovyetlerine üye olan, ona sempati besleyen ya da ona güvenen milyonlarca emekçi elinde tüfek cepheden cepheye koşmakla yetinmedi. Aynı zamanda, onca yoksulluğa rağmen, 1. Dünya savaşında yerle bir olmuş, sokakları evsizlerle, açlıkla, hastalıkla, yoksullukla dolu bu yıkılmış ülkenin perişan kentlerindeki yoksul fakat onurlu insanlar kızıl orduya yiyecek, giyecek, cephane ve akaryakıt sağladı. İşçiler gönüllü olarak kızıl orduya destek olsun diye saatlerce fazladan mesai yaparken, yoksul köylüler ayaklarından çizmelerini, sırtlarından giysilerini çıkarıp yolladılar. Cephelere giden vagonlar dolusu giyecek, yiyecek ve cephane milyonlarca işçinin ve yoksul köylünün fedakarlığını anlatan ve sarsıcı bir öyküdür.
Sovyet iç savaşının belki de en önemli dersi, cephe gerisindeki tüm emekçilerin desteği kazanılırsa yenilmez bir Kızıl Ordu’nun yaratılabileceğidir. Ama bundan daha da önemlisi böylesine bir desteğe sahip bir orduyla karşı-devrimi yenerek zafer kazandığımızda dışardan gelecek işgalcileri de yenecek güce sahip olacağımızdır. Yani böyle bir ordunuz varsa bir değil birden çok zafer kazanabilinir. İç savaştan on yıl sonra Japon faşizminin en seçkin kuvvetlerini Moğolistan steplerinde yok eden ve ondan bir kaç yıl sonra da Nazi ordularını eze eze Berlin’e giren o şanlı Kızıl ordu işte bu iç savaşı kazanan ordunun ta kendisidir.
Elbette Sovyet iç savaşından çıkarılacak çok daha fazla ders vardır. Fakat biz burada bu dört çıkarımla yetineceğiz. Çünkü bu yazı yazılırken emperyalist-kapitalist karşı-devrimci blok bir devrimi daha kan içinde boğmaya çalışıyor. Bolivarcı devrim içeriden ve dışarıdan kuşatma ve saldırı altında ve hatta ilan edilen bir işgal hareketiyle de yüz yüzedir. Tam da bu nedenle Sovyet iç savaşındaki Bolşevik Parti’nin duruşu Venezuela devrimcilerine eşsiz bir kılavuz olmaktadır. Genç işçi-asker sovyetlerinin Rus burjuvazisine karşı verdiği kesintisiz ve kapsamlı savaş. Bolivarcı Devrime karşı yılardır her türlü yolla saldıran Venezuela burjuvazisine karşı neden verilmesin? Bolivarcı Devrim bu sınıfa kati darbeyi indirerek sadece iç düşmanı ezmeyecek aynı zamanda onun elindeki muazzam imkanları da alarak devrimin hizmetine verecektir. Daha da önemlisi olası emperyalist işgalin veya girişiminin büyük oranda boşa çıkmasını sağlayacaktır.
Bolivarcı devrim iç savaşı kazanmak için en başta kendi burjuva sınıfını yenmek zorunda. Zafere giden bu yolu bundan yüzyıl önce Sovyet Kızıl ordusu açmıştır. Açılan bu yoldan hem kendisi hem de dünyanın başka yerlerindeki yoldaşları yeni yeni zaferlere şanla ve onurla yürüdü. Yüz yıldır komünistler bu yoldan yürüyor. Yüz yıldır “Lenin’in işaretiyle dağlarda ve ovalarda partizan ilerliyor”, karda, soğukta, çöllerde ve sık yağmur ormanlarında o yürüyüşün ruhu ve bilincini kuşanarak. Yüzyıldır onlarca kez tıpkı onlar gibi defalarca “Beyaz orduları yenerek, yok ederek atamanları bitirdiler savaşı denizin kıyısında” ve daha nice savaşlar var bitirilecek o denizlerin kıyısında...
İşte Bolivarcıların ve hepimizin yürüyeceği ve yürümekte olduğu yol bu yoldur. Bu yoldan yürüyecek ve tarihe daha nice nice onurlu ve de önemli zaferler katacağız.
Bu yol yüzyıldır açık. Emperyalist-kapitalist karşı-devrim cephesi bu yolu kapatabilecek güce ve imkana sahip değil!..
Kenan Kızıl