“...Erkekler, kadınların özlemlerinin en kararlı muhalifleridir” diyor Bebel.
Flormar'dan atılan kadın işçilerin çalışırken ve şimdi eylemdeyken yaşadıklarını öğrenince, Bebel'in bu sözünü anımsamak işten bile değil. Fabrikada erkek ve kadın çalışanların arasındaki ücret-mesai farklılığı, taciz-hakarete varan davranışlar, belirgin olan haksız uygulamalar kadın işçilerin öfkesini büyütmüş, hatta eylem kararlılıklarını artırmıştır.
Şu an eylemdeki Flormar işçilerinin büyük çoğunluğu hayatlarında ilk kez sokakta eylemdeler. İlk kez, haklarını bu denli kararlı, inançlı savunurken, kendi deyişleriyle “dostluğu, kardeşliği başka şekilde tanıyor”lar. Kimi kadınların çocukları, eylemi bırakmaları için ısrar ediyor; çünkü sokağa-eyleme çıkan herkesi hükümetler terörist ilan ediyor ve çocuklar annelerinin ve haliyle kendi başlarına gelecek olanların kaygısını duyuyorlar. Ve işçi-eylemci anneleri, onlara yaşanılan adaletsizliği, haksızlığı sömürüyü anlatırken, aslında anneler çocuklarına ilk sınıfsal dersi vermiş oluyor. Kimileri kocaları tarafından azarlanıyor, eylemi bitirmezse ayrılıkla tehdit ediliyor. Tabii bunun birde çekirdek ailenin dışındaki akrabalar yanı var. Bilhassa bu insanların iktidar partisiyle “duygusal yakınlıkları” varsa, tepkiler daha katmerli olabiliyor.
Açık olan şu ki, böylesi bir eylemi erkek işçiler yapsalardı bugüne kadar gördüğümüz manzara değişmeyecek; eşler, anneler, kızlar/çocuklar hemen desteğe koşacak, hatta eylemin en direngen gücü olacaklardı. Çünkü erkek işçi ailenin geçim direği olarak görüldüğünden kadın derhal onun safında yer alacaktı. Oysa kadın işçiler, hem kapitalistler tarafından, hem de aileler için yan-ek kazanç elde eden konumda olduklarından, eylemleri aynı biçimde destek görmeyebiliyor. Şimdi eylemde olan kadın işçilerin eşlerinin, babalarının biraz tehditkar, biraz umursamaz, biraz küçümser yaklaşımları, neyse ki eylemci kadınları geriletmiyor. Onlar ne yaptıklarını biliyor, yaşadıklarının insanca olmadığını görüyor ve değiştirmek istiyorlar.
Belki de denilecektir ki, “bir işçi eylemini kadın-erkek ayrımı noktasında değerlendirmek, ele almak doğru değil.”
Hayır, ortada yanlış olan, mücadele edilmesi gereken, işçi sınıfının kadın özgürlüğünde bilincini, davranışlarını geliştirmesi şart olan bir gerçeklik var. Fabrikada kadın işçilerin sorunlarını görmezden gelen erkek işçilerin bu davranışlarının patrona-kapitaliste yaradığını, yarını kurmakla yükümlü işçi sınıfının devrimciliğinin bir göstergesinin kadın özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği olduğunu bilmesi için böylesi tartışmalara ihtiyaç vardır.
Kadın işçilerin neden bu kadar güç örgütlenebildiğini anlamak için Flormar kadın işçilerinin durum iyi bir örnektir. İşçi kadınlarla sendikal örgütlülük üzerine konuşulduğunda bunun gerekliliğini görmüyor değiller. Ancak sendikalı olmaya karar vermek de dahil, eyleme geçerken ve yaparken de, erkek işçilerden daha fazla “ince eleyip, sık dokumak”, hatta baba/kocanın nerde örgütlü olup olmadığına bağlı olarak, önce ailelerini ikna etmek ya da karşılarına almak zorunda kalıyorlar. Bizim gibi yoksulluğun ve kadınlar üzerinde baskının diz boyu olduğu ülkelerde çalışan kadınlar için söylenen “ekonomik bağımsızlığı kazanmak”, toplum ve aile karşısında kendi kararlarını kendi veren anlamına gelmiyor. Onları yoksulluk ve ataerkillik öyle bir kuşatmış, zincirlerini sıkılaştırmıştır ki, genç bir kadın işçinin maaşının denetleyicisi/alıcısı/yöneticisi aile oluyor. Klasiktir, baba bu işi anneye verir, anne-kız arasında gizli bir işbirliği olup olmadığını denetleme işini de abi/kardeş yapar. Hoşumuza gitsin ya da gitmesin işçi aileleri arasındaki bu hiyerarşi demokrat işçi ailelerde biraz daha hafif, gerici işçi ailelerde daha sıkıdır. İşçi kadınımız evli ise, zaten bu işi doğrudan koca/kaynana yapmaktadır. O yüzden alacağı kararların “ekonomik bağımsızlıkla” ilgisi çok olmuyor, -ki aynı işe verilen ücretin düşüklüğü bağımsızlığı da güdükleştiriyor zaten- baba/kocanın iknası, kadının kararlı direnci ya da “kandırabilme” yeteneği ile daha fazla ilgili oluyor.
Kadın işçiler çalışırken bile eve geldiklerinde, ev işçiliğine, çocuk-aile bakım işine devam ediyorken, eyleme giriştiklerinde evde “onun işini” kim yapacak!! Bu esnada çocuklar azıcık hastalansalar, bir kenarda çamaşırlar yığılsa, yemek yapılmamaya başlansa vs. evdeki “efendi” söylenmeye, eylem kırıcılığı yapmaya girişecek! Haliyle kadın işçilerin örgütlenme ve eylem kararları gerçekten de büyük bir karardır, gözüpek bir davranıştır. Flormar işçi-eylemci kadınları tüm bu yaşadıkları zorluklara karşın eylemlerini haftalardır, kararlılıkla yürütüyorlar. Onlar yalnızca patronlara, kapitalistlere ve onların güvenliğini üstlenen kolluk güçlerine karşı direnmiyorlar, kafa tutmuyorlar, aynı zamanda gerici ataerkil aile ilişkilerine de kafa tutarak, sınıf içinde ileri ilişkileri perçinliyorlar. Onların gösterdiği eylem kararlılığı bu açıdan bile bakıldığında işçi kadın ve erkeğin hem fabrikada, hem sokakta, hem de ailede “efendi-ezilen” ilişkisini kırıyor, onun yerine yoldaşlığı kuruyor. Flormar eylemi, diğer kadın işçilerin kararlarına, ileri adım atmalarına da etkide bulunacaktır. Gericilik ne yaparsa yapsın işçileri kazanamaz, bunun ispatını Flormar veriyor ve daha fazlasını da göreceğiz, yeter ki işçi erkek ve kadınların örgütlenmesi çabasından geri durulmasın...
Kısacası “ezilenin ezileni” dediğimiz kadın işçilerin örgütlenmesi, özgürleşmesi zorlu bir mücadeledir; kapitalizme karşı ekonomik ve siyasal mücadele de ne kadar sınamadan geçerse, o kadar güçlü ve devrimci bir bilinç edinecektir. İşte ancak bu sayede “...özlemlerinin en kararlı muhaliflerini” de açıkçası dize getirecek, onları ilerlemeye ancak böyle zorlayacaklardır. O yüzden, işçi kadınlar daha özgür, daha cüretli ve daha kararlı olmalıdır. Kadınlar, kendi kurtuluşlarını kendi ellerine almalıdır.
Flormar’ın eylem güzeli kadınlarına candan selamlar...