SADAT, malum, son 8 yılın meşhur “özel güvenlik şirketi”! ABD’nin Blackwater’ı yahut Rusya’nın Wagner’i gibi, paralı asker şirketi. Tabii bunlar bu tarz şirketlerin “ünlüleri”. Yoksa irili ufaklı çok ama çok sayıda bu tür şirket var. Tıpkı Venezuela’daki komedi darbe girişiminde kullanılan çapsızlar gibi!
Bu tarz şirketler eski ordu mensuplarından oluşur ve “çeşitli ülkelere özel danışmanlık hizmetleri” sunarlar. Son dönemde hemen bütün savaşlarda etkin bir şekilde rol oynadılar. Yakın coğrafyamızda Irak, Suriye, Dağlık Karabağ (Artsakh) ve Libya’da savaşlarda hatırı sayılır bir ağırlıkları var.
Bunlar içinde SADAT, kiralık dinci çete yetiştiriciliği ve ideolojik saiklerle yüklü etkinlikleriyle biraz farklılaşıyor. Şirketin başındaki Adnan Tanrıverdi adındaki “emekli paşa” olan zat, ki bir ara Saray’da RTE’nin başdanışmanlarındandı, aynı zamanda moda tabirle bir “düşünce kuruluşu”nun da başında. ASSAM (Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği )adındaki bu “think tank”, İslam Birliği konferansları düzenliyor, propaganda ve örgütlenme faaliyeti yapıyor. Bu “emekli paşa” “İslam Birliği olacak mı, olacak. Nasıl olacak, Mehdi geldiği zaman. Peki, Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki, bizim bir işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor” demişti bir açıklamasında. Yani Godot’yu bekler gibi beklemiyorlar Mehdi’yi. “Ortamı hazırlıyorlar”.
Görüldüğü gibi bu “think tank”, bir hareketin düşünsel argümanlarını oluşturma ve yayma işini yükleniyor. Hiç kuşku yok, bu aynı zamanda “eleman kazanma”yı da içeriyor. Oluşumun askeri ayağı olarak SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Şirket) ise, bir taraftan bu “elemanları” eğitiyor, donatıyor ve çeşitli “projelere” kiralıyor; diğer taraftan çeşitli ülkelerden gelen “eğitim taleplerini” karşılamak üzere o ülkelere “askeri-teknik eğitmenler” gönderiyor. Son derece “yasal ve karlı” bir iş!
TSK, Suriye’de ve Rojava’da kiralık dinci çeteleri ön saflara sürerek işgale girişti. Askeri-teknik araçlarla, özellikle hava kuvvetleriyle destekledikleri bu dinci çeteleri, kimi zaman “mayın eşeği” olarak kullandı. Sonuçta sahada piyade olarak kullanılan gücün hatırı sayılır kısmı bu dinci çetelerden oluştu. İşgal edilen bölgeler, “dinci çete üretim çiftliklerine” dönüştürüldü. SADAT ismi, işte bu tosuncukların eğitimi konusunda sık sık duyulur oldu kamuoyunda. Türkiye bu bölgeleri işgal etmeden önce Hatay ve Tokat’ta bu şirketin “eğitim kampları” olduğu basına yansımıştı.
Özellikle CHP eğilimli “muhalif” kesimler sık sık bu şirketin ideolojik yönüne takılıp “Erdoğan’ın kişisel ordusu” deyip duruyorlar. Tüm varlıklarını RTE karşıtlığına dayandırdıkları için, çok yönlü ilişkileri görmüyorlar. Oysa iki açıdan, bu iş onların dar bakışını aşıyor. Birincisi, dinci faşizm, Türk tekelci sermayesinin güncel egemenlik biçimi olarak, tüm alanlarda bu egemenliğin çıkarları için savaşmaktadır. Hatta daha tam ifade etmek gerekirse, buna, NATO ve emperyalistleri eklemek zorundayız. İkincisi, mevcut şartlarda dinci faşizmin (ve onun başı olarak RTE’nin) kaderiyle Türk tekelci kapitalizminin kaderi büyük oranda birleşmiş durumdadır. Türk devletinin dışarıda yürüttüğü savaşlar ve bu savaşların etkin bileşeni olarak SADAT, yukarıda bahsettiğimiz bu iki nokta açısından, Türk tekelci kapitalizminin (ve tabii NATO ve emperyalizmin) çıkarları için mücadele yürütmektedir. Ortada emperyalizme ve Türk tekelci sermayesine rağmen RTE’nin çıkarı için yürütülen bir mücadele yok.
SADAT, sınırlar ötesinde bu türden “askeri danışmanlık hizmetleri” verirken, elbette güncel savaşların askeri-teknik yapısına uygun olarak “gayri nizami harp” denen eğitimi de veriyor. Dünyanın pek çok bölgesinde sürmekte olan çatışmalar, neredeyse tümden küçük birliklerin, etkin ateş gücüyle desteklendiği savaşlar biçiminde gelişiyor. En son görece büyük ölçekli savaş olarak karşımıza çıkan Karabağ (Artsakh) savaşı, her iki biçimin etkin kullanıldığı bir melez (hibrid) savaş idi.
Bu konunun önemi şu. Bölgesel düzeyde bir dizi ülkede sürmekte olan savaşlar, “gayri nizami harp” denen yöntemin aktif kullanıldığı savaşlardır. Ve bu savaşlar, iki büyük ülkenin ordularının savaşmasından ziyade, bir ülkedeki iç savaşlara dönük unsurlar içermektedir. NATO konseptinde bu, o kötü ünlü “Gladio” ile de anılır. İşte SADAT’ın söz konusu “dinci çete üretme çiftliklerinde” verdiği temel eğitim, budur. Özellikle son dönemde eğitimin içeriğinin tamamen “Gladio” tarzına büründüğü bir şekilde sızdırıldı basına.
Tekrar edelim. Burada söz konusu olan, cephe savaşlarında küçük birimlerin (komando birimleri) sızması vb. anlamında eğitimler değil. Zira sürmekte olan savaşlar, iç savaşlarla harmanlanmış savaşlar şeklinde gelişiyor. Haliyle bizzat savaş sahasında da etkin olarak kullanılan “gayri nizami harp” teknikleri söz konusu. Suriye’de ve Rojava’da doğrudan kent savaşları yürütülüyor, yerleşik nüfusa karşı bu iç savaş teknikleri uygulanıyor.
Böylece SADAT, suikast, bomba yapımı, insan kaçırma, “sokak hareketleri” vb. konularda eğitim veriyor. Yani tam da iç savaş koşullarına uygun bir eğitim veriyor. Dinci faşist iktidarın kendi destekçilerine “ölüm listeleri” dağıttığının çoktan açık edildiği, harıl harıl “kanlı hesaplaşmaya” hazırlanıldığı bir ortamda şaşırtıcı mı? Elbette değil.
Dinci faşizm, birleşik devrime karşı hazırlıklarını “sahada” dolu dizgin sürdürüyor. Tüm bunlardan çıkarılacak sonuç budur. Ve tabii birleşik devrim güçlerinin karşı hazırlık yapması, güçlerini bu kapışmaya uygun bir şekilde düzenlemesi, eğitmesi ve yönlendirmesi gerektiğini ayrıca vurgulamaya gerek yok.