Kazanmayı göze alıyor muyuz? Zafere kadar ilerlemeyi açık ve net bir şekilde önümüze koyuyor muyuz?
Hayır, “bedel ödemek” değil kastettiğimiz. Bugün bu topraklarda “bedel ödemek” bir ayrıcalık değil. Her gün, her saat en ağır bedelleri ödüyor toplumun büyük bir kesimi. Her gün ölüm, işkence ve şiddet sarmalında hayatta kalmaya çalışıyor kadınlar. Her gün kelimenin gerçek anlamında açlık çukuruna atılmış milyonlarca emekçi, en ağır şartlarda yaşam savaşı veriyor. Kendisinin ve çocuklarının hayatlarını kurtarma derdinde. Her gün “şafak operasyonları”na uyanıyor devrimci ve demokratlar, gazeteciler, öğrenciler... Zindanla, soruşturma ve kovuşturmalarla yüz yüze kalıyor milyonlar. Her gün süreğen saldırılara uğruyor devrimci tutsaklar. Her gün en temel hakları çiğneniyor, aşağılanıyor Kürt halkı. Her gün, her gün, her gün...
Bahsettiğimiz “bedel ödemek” değil, hayır. “Zaferi göze almak”. Bu çok daha farklı bir şey. Bu, kaybettiğinde salt kendi canını değil, milyonlarca emekçinin yaşamını ve geleceğini yitirme tehlikesini bilerek hedefe yürümek demek. Dahası, asıl kazandığın zaman karşına dikilecek koca bir burjuva dünya ile duraksız bir kapışmayı göze almak demek. Yılın her günü, günün her saati, bitmek tükenmek bilmeyen burjuva dünyanın saldırılarıyla boğuşmak demek. Bu, burjuva dünyadan her şeyinle geri dönüşsüz kopmak demek!
Zaferi herkes ister elbet, ama göze alamaz. Burjuva dünyadan bu köklü kopuşu, bu uzun yıllar hiç bitmeyecek olan savaşı göze alamıyor çokları. O yüzden onca bedeller ödemelerine rağmen, enerjik bir birleşik devrimci odak yaratma işinden uzak duruyorlar. Bu kopuşu göze alamadıklarından, dile getirdikleri tüm “birlik” tasarımları, “en geniş” etiketi içinde tam da bu “eski dünyanın” bileşenlerini de içeriyor. Hatta asıl onları hedefliyor. Önünü göremeyen, ufku düzen sınırlarını aşmayan, hedef netliğine sahip olmayan bir amorf yığın olarak birlik!
Oysa kararlı ve gerçekten devrimci güçlerin, kopuşu ve zaferi göze alan güçlerin bir araya geldiği, hedefi net bir birlik gerek. Bir birleşik devrimci odak gerek.
Tüm toplum bir savaş alanı. İçin için kaynıyor. İnsanların yüreğine çöreklenmiş umutsuzluk, acı ve öfke, patlayacak yer arıyor. Nerede bir mikrofon uzatılsa, isyankar haykırışlar duyuluyor. Üstelik gözaltı ve zindan pahasına! Bu düzen değişmeli fikri, köklü toplumsal değişikliklerin zorunlu ve kaçınılmaz olduğu bilinci, milyonlar arasında hızla yayılıyor. Hem de kendiliğinden.
Bu geniş yığınların karşısına şekilsiz bir birlik çağrısı ile değil, hedefi net gösteren, zaferi kazanma konusunda kararlı olduğunu bizzat ortaya koyduğu görüş ve programla ifade eden bir devrimci birlik, gerçek bir odak haline gelebilir.
Tekrar tekrar vurgulamakta fayda var. Kendine güvenmeyen bir hareket, toplumun genelini sarsacak güçlü bir etki yaratamaz. Sözünü net, açık ve kendine güvenerek söyleyen bir odak gerek. Ne düşünüyor, neyi hedefliyor, çözüm yolu olarak ne gösteriyor... Tüm bunları iki anlama gelmeyecek açıklıkta ortaya koymak gerek.
Ve iddialı olmak: “Faşizmi yıkacağız! Bir devrimle yıkacağız! Birleşik devrimle iktidarı ele geçireceğiz. Devrimci bir hükümet kuracağız. Şu şu acil önlemleri alacağız. Buna gücümüz var. Bunu başarabilecek bir perspektifimiz, bir planımız var.”
Böyle kendine güvenen, iddialı ve net bir birleşik devrimci oluşum, işçilerin ve emekçi yığınların çevresinde birleşeceği odak haline gelecektir.
Mücadelenin çeşitli alanlarında bu oluşum örgütleniyor. Gençlik bu alanda en öne geçmiş durumda. Mücadelenin diğer alanlarında da bu doğrultuda adımlar atılıyor. Yönelim doğrudur. Çabalar son derece önemlidir. Temel ve güncel hedef devrimdir. Bir araya gelişin gerçek harcı, sebebi, faşizmi yıkacak olan birleşik devrimin örgütlenmesidir. Bu netlik ortaya konduğunda tüm anti-faşist güçler için çekim merkezine dönüşecektir.
Zaferi göze almak zorundayız. Faşizmi bir devrimle yıkacağız!