Ne kadar rahat, aleni tehdit ediyor cümle alemi: “Bu daha bir, daha neler olacak neler, bunlar iyi günler”! Gizlisi saklısı yok. Doğrudan, açık açık, göstere göstere!.. Tıpkı 7 Haziran sonrasında “400 milletvekilini verin, kansız bitsin bu iş” şeklindeki sözleri gibi.
Sonrası hafızalarda tazeliğini koruyor. IŞİD saldırıları, patlayan bombalar, cinayetler... Üstelik o zamanlar böyle mum gibi erimemişti kitle desteği dinci faşist iktidarın henüz. Varın bugünün koşullarında olabilecekleri siz düşünün!
Dinci faşizm böylesine “açık sözlü”. Öyle saman altından su yürütmeye kalkmıyor. Birileri ise hala oy derdinde, sandık derdinde. Hala “faşizmi geriletmek” edebiyatı yapıyor. “Tek adam diktatörlüğüne son vermek”ten dem vuruyor. Her gün bir yenisi yayımlanan anketler, “eriyen iktidar”, RTE’nin yerine başa geçmesi muhtemel adaylar...
Yok, toplumsal mücadele deneyimlerinden hiçbir şey öğrenmemeye yeminliler! Üstelik sözde gazete söyleşilerinde 7 Haziran’ın “özeleştirisini” yapıyorlar. RTE’den kapmış olmalılar. “Aldatıldık” demeye getiriyorlar. Ama hemen ardından sıraladıkları görüşler, gönüllü “aldatılmaya” hazır olduklarını gösteriyor!
Bir “itirafçı” mafyacının popüler videolarında ortaya saçılan kirli çamaşırlar, en geniş kesimler nezdinde düzenin ipliğini pazara çıkarıyor. Dahası ifşaatlar artık doğrudan RTE’nin kapısına dayanmış durumda. Lakin kendiliğinden düşüp gitmeyecek dinci faşist iktidar! Hadi geçtik şimdilik tüm bu çürümenin, yozlaşmanın bizzat bu kapitalist düzenin kaçınılmaz sonucu olduğunu... ya da tüm bu suç şebekesinin ipleri eline almasının ardında, tekelci sermayenin birleşik devrimle baş edebilmek için tüm yetkileri tek merkezde toplamış, daha kanlı bir diktatörlüğe ihtiyaç duyduğunu. Ortaya saçılan tüm bu pislikler yüzünden bir kenara çekilip duracak mı o “tek adam”?
“Bunlar daha iyi günler” lafı öylesine söylenmedi. Ya da Alevilere yönelik kışkırtma ve hazırlıklar tesadüf değil. Gerek RTE’nin, gerek onun “erken öten horoz” ortağı Bahçeli’nin “parlamenter sistem mazi oldu” açıklamaları, mevcut konumlanmayı göstermek açısından önemli.
Meclis boş bir kabuktu, tamamen hiçleşti. Soluk bir gölge bile değil artık. Yasal-anayasal çelişkiler, uygulama ile tüzüksel/kurumsal yapı arasındaki uyumsuzluklar, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” üzerine atılan bıktırıcı nutuklar... Tüm bunlara bir son verme derdinde dinci faşist iktidar. Adına “parlamenter sistem” denilen ölünün tabutuna son bir çivi çakmaya hazırlanıyor.
Şimdi bunun nasıl olacağı, hangi yöntemlerle yerine getirileceği üzerine kafa yoruyorlar. Savaş, büyük afetler, doğrudan darbe veya türlü çeşit gerekçelerle seçimleri tümden rafa mı kaldırmalı; 7 Haziran- 1 Kasım sürecinde olduğu gibi muazzam bir terör ve katliamlar ortasında mı seçime gitmeli; yahut potansiyel “rakipleri” yasal ve gayri nizami yöntemlerle saf dışı mı bırakmalı... henüz netleştirmiş değiller. Ama o tabuta son çiviyi bir an evvel çakma telaşındalar.
Olaya sadece RTE ve çevresindekilerden oluşan suç şebekesinin kişisel ikbali açısından bakmak; gelişmeleri, sadece çalıp çırpmakla ve birilerinin malına çökmekle elde edilen korkunç servetin canhıraş korunması üzerinden okumak, burjuva liberallerin ve onların peşlerine takılanların temel yanlışıdır. Bu suç şebekesi elbette zenginleşmek uğruna korkunç suçlara bulaştılar. Sistemik çürüme ve yozlaşmayı en uç sınırına kadar zorladılar. Ve elbette çalıp çırptıkları bu zenginliği korumak için her tür çılgın direnişi gösterecekler.
Ama unutulmasın. Bunları oraya tekelci sermaye düzeninin ihtiyaçları çıkardı. Devrimin yakıcı soluğunu sürekli ensesinde hisseden tekelci sermaye, belirli bir kitle gücü olan, her tür formaliteden sıyrılmış hızlı karar alabilen, 2015 Haziran-Aralık arası gibi oluk oluk kan akıtmaktan çekinmeyen bir iktidara dayanarak ayakta kalabileceğini düşünüyor. Daha kanlı bir diktatörlüğe, ama topluma sirayet edebilen paramiliter örgütlenmeler üzerinden belirli bir kitle gücü olan bir diktatörlüğe ihtiyaç duyuyor. Tek kelimeyle Hitlervari bir faşist diktatörlük arzuluyor.
Emperyalistler ve tekelci sermaye, tam da bu yüzden RTE ve ekibinin önünü açtı. Her kritik anda ona ihtiyaç duyduğu desteği sundu. Korudu ve kolladı.
Dinci faşist iktidar, tekelci sermayeye muazzam kar imkanları sundu. RTE’nin bir zamanlar itiraf ettiği gibi, grevleri yasakladı, fabrikaları toplama kampına çevirdi; doğanın sermaye tarafından talan edilmesi önündeki tüm engelleri kaldırdı. Özellikle bu küresel salgın döneminde ülkeyi tam bir emek cehennemine çevirdi. Yalnızca “beşli çete”ye değil, geleneksel büyük tekellere, emperyalist mali sermayeye; Koçlara, Sabancılara ve diğerlerine hizmette kusur etmedi. Ekonomik yaşamda tekelleşme, sermayenin daha az ellerde birikmesi hızlandı. Haliyle iktidar aygıtının da buna ayak uydurması, merkezileşmesi, tek bir odak haline gelmesi kaçınılmazdı.
“Parlamenter sistem mazi oldu” sözünü böyle anlamak lazım. Ve tabii, “bunlar daha iyi günler” tehdidini de, bu gidişe engel çıkartacak tüm burjuva güçleri hizaya çekme hamlesi olarak görmek...
Dinci faşist iktidar, tekelci sermayenin eğilimlerine uygun olarak, topyekun faşizmi kurumsallaştırma derdinde. İktidar aygıtına öbeklenmiş kişi ve grupların ve en iri tekellerin bu konuda çıkarları birleşiyor. RTE şahsında en gözü kara, en katliamcı, en her tür değer yoksunu kişiyi bulmuş durumdalar.
Buradan karamsar bir tablo çıkarılmamalı. Aksine, tekelci sermayenin bütün bu çabaları toplumsal devrimin gelişiminden duyduğu korkunun sonucudur. Bu haklı bir korkudur. Emekçi sınıflar, Kürt halkı artık korku duvarını aşmış meydan okuyor. Temel alacağımız, yaslanacağımız devrimci damar, budur.
Şimdi biz haykıralım yüzünüze ey burjuvalar: Bunlar iyi günleriniz!