RTE’nin “erken öten ortağı” esip gürledi yine bugün. Herkesi bir bir tehdit etti. İzmir’de alçakça katledilen Deniz’i, babasını, HDP’lileri, tüm emek örgütlerini, devrimci veya reformist ayrımı yapmadan bütün sosyalist örgüt ve partileri... hatta hızını alamadı, TÜSİAD’ı, liberal “muhalefeti”, Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi de hedef tahtasına oturttu.
Faşist Devlet’in bu konuşması da, alışık olduğumuz üzere, ilkokul çocuğu tekerlemeleri düzeyinde “söz oyunları” ile süslenmişti. Önündeki prompterlardan bir sağdakine, bir soldakine baka baka kendi kaleminden çıkma “edebi şaheseri” okuyan, kendi söylediklerinden kendi mest olan, kendi kendini gaza getirerek sesini patlatıp duran bu zat, dinci faşist iktidarın yönelim ve niyetlerini açığa vuran konuşmalarından birini yapmış oldu.
Dinci faşist iktidar, Bahçeli’nin ağzından bir kez daha ilan etti ki, Hitlervari bir faşist diktatörlük için ısrarlıdır. Bu uğurda her tür vahşeti, katliam ve cinayeti, terörü uygulamaya kararlıdır.
RTE’nin “İzmir'deki provokatif saldırıyı en şiddetli şekilde kınadık, kınıyoruz ve benzerlerini de kınayacağız” açıklaması, basit bir dil sürçmesi değildi. Bir kınama açıklamasının ötesinde, bu türden yeni katliamların yolda olduğunun itirafıydı. Ortağı Bahçeli de, bu hunhar saldırının devlete karşı bir oyun olduğunu iddia ederken, adeta katliamı üstleniyor:
“Öldürülen Deniz Poyraz’ın kim olduğunu ben size söyleyeyim, PKK’nın kırsal katılım sorumlusu, şehirden dağa çıkmak isteyen PKK sempatizanlarını terör kamplarına sevk eden halkanın içinde yer alan milis işbirlikçidir. Milis işbirlikçi, köy, kasaba ve şehirlerde yalnız ve sahipsiz görülen kişileri terör örgütüne devşirmek için çalışan, örgütün hain eylemlerine yardım ve yataklık yapan terörist demektir. ... öyle bir gün seçilmiştir ki, binada tek bir HDP’li yönetici yoktur, hatta planlı bir toplantı da iptal edilmiştir. Tıpkı Ankara Gar patlamasında, tıpkı Suruç katliamında olduğu gibi, HDP’liler araziye uymuşlar, birden bire kayıplara karışmışlardır. Olayın vuku bulduğu gün, ne hikmetse, çay servisi yapan asıl şahsın yerine yardım amacıyla kızı binaya gelmiştir. ”
Bu sözler ve konuşmasının geneli, tetiği çeken dinci faşist çetenin “ifadesi” ile bire bir örtüşmektedir. Başka söze gerek var mı!
Aynı şekilde Deniz’in babasına ve genel olarak HDP’ye yönelik sözleri, bu saldırıların emirlerinin nereden verildiği konusunda hiçbir şüphe bırakmıyor.
Konuşmasının hatırı sayılır bir bölümünde Kılıçdaroğlu’na çatıp durması, dinci faşist iktidarın bu yönelimine “pürüz” çıkartan, bir sürtünme oluşturan tüm burjuva “muhalif” güçleri hizaya sokma amaçlıdır:
“Nükseden bunalımların kökeninde sağlıklı ve dengeli bir iktidar muhalefet ilişkilerinin kurumsallaşmaması yatmaktadır. Böylesi bir ortamın yokluğu bir yandan siyasi sistemin çözüm ve değer üretme kabiliyetini ortadan kaldırırken öte yandan meşruluk ve çoğulculuk tartışmalarını da ister istemez beraberinde getirmektedir. Ülkemizde demokrasinin temel zafiyetlerinden birini teşkil eden demokratik uzlaşma kültüründen mahrumiyet hedeflenen siyasi istikrarın tesisi önünde ciddi bir engel olarak var ola gelmiştir.”
Konuşma boyunca sorunu “Türkiye’nin varlık yokluk meselesi” olarak tanımlayan Bahçeli, tüm burjuva güçleri dinci faşist iktidarın arkasında hizalanmaya çağırıyor. Gizleyemediği öfkesi, sesini çatlatan hiddeti, ağır hakaretleri... tüm hepsi, düzenin bir “beka sorunu” ile karşı karşıya olduğuna tüm burjuva kesimleri inandırmak için. “Büyük tehlike” ile yüzleştirmeye çalışıyor burjuva “muhalefeti.” Kah tehditler savuruyor, kah “vatan sevgisi taşıyan yüreklerine” sesleniyor:
“Konu sıradan bir asayişsizlik veya organize suç şebekesi konusu değil, Türkiye'nin var oluş ve yok oluş davasıdır. Buna tarafsız ve tepkisiz kalanların ihanete ortaklıkları tartışmasızdır.”
Dinci faşist iktidar kararını vermiş, planları uygulamaya çoktan koymuş durumda. Katliamları ev baskınları ve gözaltılar izliyor. Daha bu sabah HDP tabanına dönük ev baskınlarında 100’ü aşkın insan gözaltına alındı. Aynı sıralarda İstanbul’da Devrimci Parti taraftarları gözaltına alındı. Her işçi eylemi, her basın açıklaması, her gençlik çalışması, her kadın eylemi saldırıya uğruyor. Kesintisiz bir terör, günlük yaşamın bir parçası durumunda. İzmir saldırısı, bu terör sürecinin bir üst aşamaya çıkarılma kararının verildiğini ilan etmiş oldu yalnızca.
Bu arada emperyalistlerin desteği art arda sökün ediyor. NATO toplantısında sunulan genel desteğe ek olarak, dün Maas, bugün Leyen ve Merkel, “yeni bir mülteci anlaşması için Türkiye'ye destek verilmeli” açıklamaları yapıyorlar. Sonuçta görünür sebepler farklı farklı olsa da, emperyalistler, dinci faşist iktidara destek sunuyorlar. Bu destek, aynı zamanda dinci faşizmin topyekun bir diktatörlük yönelimine veriliyor. “Türkiye’nin demokratikleşmesi” için umudunu Biden’a ve Avrupa’ya bağlayanlara kötü haber!..
Bu şartlar altında HDP’ye açılan kapatma davasının tartışmasız bir şekilde HDP aleyhine sonuçlanacağı açıktır. Sonucun kapatma olup olmayacağı kesin değil. Ama HDP’yi “budayacak” bir karar olacağı kesindir.
Bir kez daha altını çizmekte fayda var. Açılan bu yeni terör dönemi sandık hesabıyla yapılan bir planlama değil. Faşist Devlet’in deyimiyle “Türkiye’nin var oluş ve yok oluş davasıdır.” Dinci faşizm sürece bu ciddiyetle yaklaşıyor. Birleşik devrim güçleri de süreci aynı ciddiyetle ele almak zorunda. Kazanmanın anahtarı burada yatıyor.