Sermaye cephesinde vaziyet hiç parlak değil. Sıkıntı büyük. Ortalığı kaplayan anketler üzerinden durumu anlamaya çalışıyorlar. Ardı arkası kesilmiyor yapılan araştırmaların. Sonuç? İktidar ortakları kartopu gibi eriyor.
Peki ne var bunda? Bunca krizin ortasında, “yirmi yılın yıpranmışlığı” türünden faktörler düşünüldüğünde, normal değil mi bu? Elbette çok normal. Tek başına bu olsaydı, elbette telaşa mahal olmazdı. Sermaye açısından asıl kötü olan, burjuva “muhalefet”in de eriyor oluşu. En iyimser anketler bile “iktidar eriyor, muhalefet bu erime oranında büyümüyor” tespiti yapıyor. Daha genelde ise, hem dinci faşist partilerin, hem de “ana muhalefet” partisinin hatırı sayılır bir erime sürecinde olduğu sonucu çıkıyor.
Lafı eğip bükmeden söylemeli. Sermayeyi korkutan şey, geniş emekçi kesimlerin bir bütün olarak düzenden kopma eğilimindeki güçlenmedir. Asıl telaş bundan.
Emekçi yığınların, Kürt halkının, gençlerin, kadınların düzen dışına “taşması” güçlendikçe, RTE ve ekibinin topyekun faşist diktatörlük yönelimlerine güç veriyor sermaye dünyası. Çünkü tekelci sermaye sınıf ve emperyalist güçler, süregiden iç savaşı, birleşik toplumsal devrimi bu “muhalefet”le alt edemeyeceğini görüyor. Çözümü birleşik toplumsal devrime karşı güçlü bir karşı-devrimci faşist diktatörlükte buluyor. İşte sermayenin temel politikasına yön veren temel gerçek budur!
“Kayıp silahlar” meselesini, SADAT ve tosuncuklar sürüsünü, sosyal medyada büyük bir pervasızlıkla boy boy yayımlanan silahlı fotoğrafları, sağda solda yinelenen tehdit açıklamalarını bu çerçevede görüp değerlendirmek gerek.
Burjuva “muhalefet” de, gerçekte, bu yönelimin bir parçasıdır. Çok uzaklara gitmeden, 16 Nisan referandumunda ayyuka çıkan hileler karşısında öfkeli kalabalıklar sokaklara dökülmeye başladığında, insanları YSK önünden ve sokaklardan kimlerin geri çağırdığı unutulmasın. Ne de olsa “atı (ç)alan Üsküdar’ı geç”mişti! Sonrasında da “adam kazandı”ya gelecekti sıra!
Söz konusu olan sermaye düzeninin bekasıysa, gerisi teferruattır burjuva muhalefet için. Durum öz olarak şudur. Toplumun büyük kesimi iktisadi ve siyasi krizin tüm ağırlığı altında soluksuz kalmış. Öfke dolu. Hiçbir cambazlık hükümet partisini ve ortağını kitleler nezdinde bir çekim merkezi haline getiremiyor. Tersine, müthiş bir kopuş var. Ancak kopuş, sadece dinci faşist partiden ve ortağından değil. Kopuş, düzenden, sistemden kopuş olarak gelişiyor.
Bu bahsettiklerimiz artık tespit olmanın ötesinde, bizzat pratik olgular haline gelmiş bulunuyor. Pek çok liberal köşe yazarı dahil, benzer betimlemeler yapılıyor. Sorun, buradan “çıkış yolu” konusunda düğümleniyor.
Referans noktası olarak mevcut düzeni alan her görüş, kaçınılmaz olarak çıkmaz sokağa sapıyor. “Rejim iç savaşa hazırlanıyor” demek bile somut olguları açıklamaya yetmiyor. Tekelci sermaye sınıfı, dinci faşist iktidar üzerinden, süregiden iç savaşın çok daha kanlı aşamalarına hazırlanıyor. Gerçek budur. Tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçler, kitlelerin seçim yoluyla tekrar düzene bağlanmasından umutlarını kesmiş görünüyorlar. Dağıtılan silahlar, “Kayıp silahlar”, silahlı eğitime tabi tutulan dinci faşist kitle vb. meselesinin gerçek anlamı budur.
Tekrar soralım: Çıkış nerede?
Çıkış, bizzat işçilerin, emekçilerin kendi öz örgütleri üzerinden ayağa kalktığı, düzenin sınırlarının ötesine geçtiği yerde başlıyor. Doğrudan bu düzeni değiştirmeyi, faşist devleti yıkmayı ve siyasal iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen bir siyasal hareketin, bir birleşik devrimci odağın, ileri süreceği bir siyasal program doğrultusunda emekçi yığınları yönlendirebilmesinde yatıyor. Böyle bir odak, emekçi yığınların karşısına “bize bir devrim hükümeti gerek” diye çıkacak ve, örneğin, şu türden talepleri içeren bir programı ilan edecektir:
1- Bütün iktidar halka devredilecek,
2- Kürt ulusunun ve ezilen ulus topluluklarının kendi kaderlerini tayin hakkı koşulsuz tanınacak!
3- Zindanlar yıkılacak, tutsaklar özgürleştirilecek,
4- Kadınlar üzerindeki her türlü baskıya son verilecek, kadınların toplumsal yaşamın tüm alanlarına eşit ve özgür katılımı sağlanacak,
5- Polis teşkilatı ve ordu dağıtılacak, bunların yerine milis güçleri geçirilecek,
6- Bankalara, tekellere, büyük dış ticarete el konulacak,
7- Halk Temsilcileri Konseyi toplanacak,
8- İşçilerin, emekçilerin, işsizlerin, yoksul halkın yaşam koşullarını derhal iyileştirecek tedbirler derhal alınacak,
9- Sermaye sınıfı tarafından sömürülen tüm esnafın, küçük köylülerin ve yoksul köylülerin tüccara- tefeciye olan borçları ödenmeyecek; bankalara olan borçlar silinecek,
10- NATO'dan çıkılacak, Türkiye ve Kürdistan topraklarındaki tüm emperyalist askeri üs ve tesisler sökülüp atılacak, dış borçlar ödenmeyecek, emperyalist devletlerle ve bölgedeki gerici kapitalist devletlerle yapılan tüm ikili ya da çok yanlı askeri ve politik anlaşmalar iptal edilecek.
11- İşgal edilen topraklardan tüm askeri güçler derhal ve koşulsuz çekilecek.
Çözüm böyle bir programla ayaklanacak işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının faşist devleti yıkarak kendi halk iktidarlarını kurmalarında yatıyor. İşçi sınıfının, emekçilerin çıkarlarına uygun başka bir çözüm yolu yoktur. Bunun dışındaki her çözüm, her çözüm önerisi Tekelci sermaye sınıfının çıkarınadır.