Suriye ve Irak'ı işgal yetkisini Cumhurbaşkanı'na, yani somut olarak söylersek RTE'ye veren “tezkere” onaylanıp kabul edildi. Sürpriz yok. CHP'nin ortağı, faşist Akşener'in partisi İYİP'in “tezkere”ye “evet” oyu vereceği, önceden, Parti Genel Başkanı faşist Akşener tarafından zaten açıklanmıştı. Kısacası, “tezkere”nin Meclis tarafından kabul edilip onaylanması cepte keklikti.
Şunu da eklemek lazım: “Tezkere” kabul edilmeseydi ne olurdu? Hiçbir şey olmazdı. Dinci faşist iktidar ve faşist devlet bildiğini okumaya devam edecekti. “Tezkere” kabul edilmedi diye, önceki “tezkere”nin süresi biter bitmez faşist devlet ve dinci faşist iktidarın, Meclis'in kararı karşısında “boynumuz kıldan incedir” deyip Suriye ve Irak topraklarındaki askeri güçlerini çekeceklerini düşünecek kimse yeryüzünde bulunmaz.
En azından biz böyle tahmin ediyoruz. Yine de Meclis'e hiç bir zaman sahip olmadığı önem ve gücü atfeden liberallere, uzlaşmacı küçük burjuvalara, sosyal reformistlere sormak gerek. Belki bir bildikleri vardır. İşin şakası bir yana, dinci faşist iktidar, bırakalım böylesi yaşamsal bir konuyu, önemsiz konularda bile işine gelmeyen bir yasa ya da karar çıktığında Meclis'i dinlemediğini defalarca gösterdi. Bu, somut kanıtları olan bir olgudur.
Öyleyse birinci sonuç: Meclis'teki “tezkere” oylaması tamamen formalite gereği ve önemsiz bir konudur. İkinci sonuç: “Tezkere”nin Meclis'te, CHP'ye gerek kalmadan kabul edileceği, dünden belliydi. AKP-MHP-İYİP'in milletvekili sayısı yetiyor da artıyordu. Çorbada tuzum olsun misali, Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı'na aday gösterdiği, “adam kazandı” mottosunun mucidi, RTE'ye en kritik anda can simidi atan Muharrem İnce nam zatın iki adamı da “evet” oyu kullandı.
Ortaya çıkan manzara şöyle oldu. Kılıçdaroğlu'nun müttefiki de, düne kadar en güvendiği, öne çıkarıp parlattığı adamı da dinci faşist iktidarın, RTE'nin arkasında hizaya girdiler. Peki ne oldu da Kılıçdaroğlu ve CHP'si bunlardan ayrılıp ilk defa dinci faşist iktidarın “tezkere” isteğine hayır dedi? O Kılıçdaroğlu ki bugüne kadar dinci faşist iktidarın, Irak ve Suriye topraklarını işgal için talep ettiği yetkiyi veren tüm “tezkere”lere evet demişti.
İşte bir kaç örnek. Cerablus'un işgali için şunları demişti:
“Şimdi bu IŞİD terör örgütüne dersini vermek için ordumuz Cerablus'a girdi. Sonuna kadar arkasındayız, sonuna kadar destekliyoruz, şanlı ordumuzu destekleyeceğiz."
“Barış Pınarı Harekatı” dedikleri işgal savaşına “içi yana yana” tam destek veren CHP ve onun başındaki adam bakın Afrin işgali konusunda dinci faşist iktidara ve Orduya toz kondurmuyor:
“Kahraman ordumuza güvenimiz tam operasyona da desteğimiz tam. Bizim için önemli olan sınırlarımızın güvenliği. Hiçbir ülke kendi sınırlarında terör örgütünün yuvalanmasını istemez. Türkiye’nin sınırlarında terör örgütünün konuşlanması hepimizin tepki göstereceği bir olaydır.
Türkiye’nin temaslar neticesinde hava sahasını kullanabilmesi çok önemlidir”
Afrin işgaline tam destek veren, “Kahraman Ordu”suna da tam güven duyan Kılıçdaroğlu ve partisi, yaklaşık bir buçuk yıl sonra girişilecek Serakaniye-Gri Spi işgaline de “içi yana yana” tam destek veriyor. Gerekçesi de üçüncü sınıf esprileri aratmayacak cinsten.
“Oradaki askerlerin burnu kanamasın diye tezkereye içimiz yana yana evet diyeceğiz”
Kıt aklına bakmadan dünya ile alay eder gibi, “burunları kanamasın” diye askerleri savaşa, işgale göndermek üzere “tezkere”ye onay vereceğini açıklıyor. Bizim bildiğimiz, birinin burnunun kanamasını istemiyorsan savaşa, işgale değil, eve gönderirsin. Dünyanın da bildiği bu; Kılıçdaroğlu ve partisi ise tersini biliyor: Burnunun kanamasını istemiyorsan savaşa, işgale gideceksin. Şu Kılıçdaroğlu hakikaten komik bir adam!
Şimdi soruyu bir kez daha sormanın zamanı. Her kritik durumda dinci faşist iktidarın ve RTE'nin payandası olmaya soyunan bu adam ve partisi neden bu sefer bu rolünden vazgeçti; yoksa gerçekten olumlu bir noktaya mı geliyor?
Hiç alakası yok.
Dinci faşist iktidarın kitle desteğinin günden güne eridiği artık herkesin kabul ettiği bir gerçek. Emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının dinci faşist iktidara yönelik tepkisi, kin ve öfkesi her geçen gün artıyor. Kitlelerdeki bu devrimci enerjinin düzen dışına çıkma koşulları gittikçe olgunlaşıyor. Savaş, Kürt halkındaki, Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerindeki kin ve öfkeyi katlayacak bir gelişme olacak.
Faşist Akşener'in partisi, “tezkere”ye onay vererek dinci faşist partiden kopacak gerici, ırkçı, dinci kitlenin akacağı bir kanal açmış oldu. İşgale karşı çıkmayan, aksine destekleyen, şovenizmle zehirlenmiş, dinle uyuşturulmuş gerici kitle, ekonomik zorluklardan, açlık, sefalet, yoksulluk, işsizlik gibi nedenlerden dinci faşist iktidardan koptuğunda meşrebine uygun kanalı bu faşist partide bulabilir artık.
Peki ya Kürt halkı? İşgale, savaşa olumlu bakmayan; şovenizm ve dinle uyuşturulmamış geniş kitleler? Dinci faşist iktidara kin ve öfkeyle dolu emekçi sınıflar, yoksul kitleler? Eğer CHP de “tezkere”ye onay verirse onlar nereye akacak? Sayıları milyonlarla ölçülecek bütün bu geniş kitleler birleşik devrimin kollarına mı terk edilecekti? Devrimci enerjiyle dolu bu kadar geniş kitlenin akacağı bir düzen içi kanal yaratmak gerekmiyor muydu?
CHP'nin, üstelik kendisine pek de ihtiyaç olmayan formalite bir oylamada “evet” oyu kullanması bu seçeneği ortadan kaldırırdı. Kimilerinin “devlet aklı” dedikleri şey, eğer böyle bir şey gerçekten devreye girmişse, işte burada devreye giriyor. Çıkması kesinleşmiş “tezkere”ye CHP'nin karşı çıkması sağlanarak bu kanal açıldı. Artık sokaktaki Kürt insanın gözünde “tezkere”ye sadece HDP değil, CHP de karşı çıkmış oluyordu. Geniş kitlelerin birleşik devrimin kucağına düşmesini engellemek için, düzenin işte böyle bir kanala ihtiyacı vardı. Sadece o da değil. CHP'nin kuyruğuna takılmak için hazır kıta bekleyen sosyal reformistlerimizin de eli rahatladı. Artık işgale karşı çıkan CHP'nin kuyruğuna gönül rahatlığıyla ve kolaylıkla takılabilirlerdi. Ne de olsa “destekledikleri” parti tezkereye karşı çıkmış bir partiydi artık.
Öyleyse şöyle söylersek yerden göğe kadar haklı oluruz: Bugüne kadar her işgal hareketini, desteklemiş olan Kılıçdaroğlu ve partisi, “içi yana yana” bu sefer “tezkere”ye “hayır” demek zorunda kalmıştır.
CHP'nin “hayır”ından emekçi sınıflara, Kürt halkına, yoksul kitlelere bir “hayır” gelmez.