Geçtiğimiz yıl Avustralya ve İsveç’te iklim değişikliğine, küresel ısınmaya, kapitalizmin doğayı tahrip etmesine karşı ekoloji eylemleri yapılmış, eylemi başlatan Greta’nın çağrısı binlerce öğrenciye yayılmıştı.
Dünyanın birçok yerine yayılan eylemler, Türkiye’de de öğrencilerin Greta’nın başlattığı eyleme destek eylemleri örgütlemesiyle yankısını bulmuştu. İklim için okul boykotu olarak adlandırılan eylemlerde öne çıkan sempatik bir çocuğun eylemi bulunduğu sınırlardan çıkıp dünya geneline yayılan bir simge durumuna geldi. Uluslararası örgütler, emperyalist-kapitalist işletmeler bu sempatik çocuğun doğa için yayılan bu çığlığını dikkate almak zorunda kaldı.
Birçok çevreye “sempatik, duyarlı bir çocuk” olarak görünen Greta, geçtiğimiz günlerde Hambach Ormanı’ndaki eylemcilerle görüşünce eleştiriler almaya başladı. Hambach Ormanı’nda uluslararası tekellerin madencilik faaliyetini bahane ederek, ormanı katletmesine karşı eyleme başlayan, işgal örgütleyen eylemcilerle mücadelelerine dair görüşen Greta’nın “kendi gündemi dışındaki işlere bulaşıyor, ekoloji mücadelesini politikleştiriyor” denilerek eleştirildi.
Sermaye sınıfı dünya genelinde doğayı daha fazla kar için yıkıma uğratırken, doğayı savunuyormuş gibi görünmek için uluslararası doğa dernekleri kurup bunları kısmen finanse etmeyi de ihmal etmiyor. Ancak ne zaman ki doğa katliamlarına karşı yapılan eylemler politikleşme eğilimi gösteriyor, o zaman burjuvazi şirin görünmek için taktığı o toplumcu ve ekoloji maskesini indirip, saldırgan halini gösteriyor. Eylemlerin simgesi haline gelen küçük bir çocuğun mücadele eden başka gruplarla dayanışmasını engelleyerek, ekoloji sorununun sermayenin egemenliğinden bağımsızmış gibi göstermeye çalışıyor.
Ekolojik mücadelenin toplumsal ve politik mücadeleden bağımsız tartışılan bir olgu olarak konulması, bugün en çok sermaye sınıfının ve onların düzenine çanak tutan reformizmin işine gelir.
İstanbul’dan Bir DÖB’lü