Devrim fırtınası dünyada tüm hızıyla esmeye devam ederken, içeride de çeşitli siyasi gruplar arasında “Bizim sokağımıza güneş ne zaman doğar?” tartışması aldı yürüdü. Az çok tarihe aşina olanlar bilir ki, ne zaman dünyada bu devrim fırtınası esecek olsa, bu topraklarda da etkisini gösterdi, o dalgalar bu kıyıları hiç es geçmedi.
Hamaset kokulu polemiklere uygun olmadığı için, kürsülerden duyamadığımız bir kavga, uzunca bir süredir sessiz sedasız sürüyordu.
Seçim öncesi hükümetin ayakyoluna dönen Londra’da, masada görüşülen esas konu, hazinenin kimin kontrolünde kalacağıydı. Dinci-faşizm, son on yılda yaptığı gibi, hazineyi kendi yandaş tekellerine sağmal inek hizmetine koşmaya devam mı edecek, yoksa borcu kaf dağını aşan banka ve şirketlerin kurtarılmasına mı kullanılacak?
AKP’nin tabanı eriyor, hem de baş döndüren hızla. Çok değil bir ay önce hükümetin musluğuna yapışmış anket şirketleri desteği %36 gösteriyordu, şimdi %30... Zil takıp oynamak için yeterli bir sebep mi? Değil. Çünkü faşist aygıtın hemen hemen tüm kritik mevkilerini kendi yandaşlarıyla dolduran dinci faşizm, kitle desteğinin erimesiyle çözülüp gidecek bir yapı değildir.
Hasta krizde, hem de çok fena: Titriyor, kasılıyor, ağızından köpükler saçılıyor, sık sık nefesi kesiliyor... Ama o da ne? Dinleyin hele! Kulaklarınıza hiç siren sesleri geliyor mu?