Üçüncü havalimanından önce inşaat işçilerine küçük çaplı birkaç grevde rastlayabilirdik.
Sorunlarını devletten ya da kapitalistlerden, inşaat diliyle müteahhitlerden kitlesel örgütlü bir şekilde değil de bireysel zor yollarıyla haklarını talep ettiklerini görürdük.
Bunun nedeni de, inşaat sektöründe çalışanların çoğunun doğulu, Kürt olduklarını ve sınıf savaşımından çok ulusal sorun üzerine mücadelelerini sürdürdüklerini gördüğümüzdendi. Örneğin, 6 Kasım 2018'de HDP'ye yapılan operasyonlardan dolayı yüzlerce inşaat işçisi şantiyeyi durdurup, inşaat baretleri ve sarı yelekleri ile Üsküdar'a yürüdüler.
Kürdistan'da gerek sınıfsal, gerek devletin yıkımından kaçıp Türkiye'nin en ücra köşelerine dağılıp inşaat işleri üzerine hayatlarının onlara kalan sadece "hayatta kalma" kısmını emeklerinin sömürülmesine razı kalıp devam ettirdiler. Bunun yanı sıra yurtlarından koparılmanın öfkesi ve buna nasıl zorunda kaldıkları hep kafalarının bir köşesinde kaldı. Bu devlet mekanizmasının kimin dilinde olursa olsun, onları ailelerinden ayırdığı ve onları göçe sürdüğünün bilincindeydiler. Aralarında en uzlaşmaz yurtseverler ortaya çıktı.
2018'den bu yana inşaat işçilerinin sınıf savaşımında daha etkin olduklarını görüyoruz. Hangi hükümet partisi olursa olsun hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilen inşaat işçileri bütün bu ezilmişliklerinin üzerine bir de işçi olarak ezilmeleriyle proleterleşiyorlar.
Kendim de bir inşaat işçisi olarak bu gözlemlerimle sıkça karşılaşır oldum. Önceden "bizim emeğimizi sömürüyorlar, eziliyoruz" dediğimde bana, "bizim yaşama haklarımız elimizden alındı sen emek sömürüsü diyorsun" diye cevap alırdım. Bu durumun nedeninin her ne kadar sınıfsal olduğunu bilsem de anlatmakta zorluk çektiğim olurdu.
Ulusal olarak ezilmişliğin üzerine bir de sınıfsal olarak ezilen inşaat işçileri ezilmişliğin getirdiği uzlaşmaz ve kararlı hareket etme zorunluluğuyla her şeyin özünde sınıf savaşımının yatmakta olduğunu kavramakta. Bugün bir inşaat işçisine müteahhidin karı ne kadardır diye sorduğumuzda "beş dairenin ikisinin müteahhidin karıdır" diye cevaplar. Ve kabaca tanımlaması şöyledir; 1 daire arsa bedeli, 1 daire malzeme, 1 daire de işçi ve belediyeye yapılan ödemelerdir. Geriye kalan iki daire ise müteahhide artı değerdir.
Ve bir müteahhit yıl içerisinde ortalama 20-30 daire yapımının ihalesini aldığını, 30 daireden 12 dairenin işçilerin emekleri üzerinden kazanıldığını belirtiyoruz. Sayısal tam gerçek verilere göre hesaplandığında hemen hemen aynı değerlere denk geldiğini görürüz.
Bu örneğini verdiğimiz küçük çaplı, sermaye birikimin az olduğu müteahhitler için. Büyük çaplı inşaat firmalarında bunun haddi hesabı yoktur.
Bir inşaat işçisi genelde ailenin erkekleriyle beraber inşaat işi yapar. Babasından kendisine kalan inşaat mesleği öncesinde de dedesinin yaptığı iştir. Dedesinden ta kendisine yaptığı inşaattan beri hala bir evi yoktur.
İçine girdiğimiz iç savaşın kızıştığı bu dönemde bir devrimci olarak proletaryanın gelişen bilincinden kendi payımıza bir şeyler çıkarmamız lazım.
Mücadele Birliği Okuru Öğrenci Ve İnşaat İşçisi