24 Haziran seçimleri gelecek hafta Pazar günü gerçekleşecek. Ekonomik iflasın eşiğinde olan, siyasal yönetememe krizinin had safhada olduğu, egemenlerin egemenliğini zor dışında sürdüremediği Türkiye, bir 'seçim'e gidiyor.
Evet, yaklaşan seçim geçtiğimiz seçimler gibi, sermaye açısından devrime karşı kullanılmak amacıyla gündeme getirildi ve dizayn edildi. Peki sermayenin bu "kutsal ineği", bir kez daha ona ihtiyacı olan zamanı kazandırabilecek mi?
Biz buna hayır cevabını veriyoruz. Yani yaklaşan seçim Türkiyeli ve Kürdistanlı emekçiler, yoksullar, gençler açısından ne bir 7 Haziran gibi olacak, ne 2014 yılında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimleri ne de geçtiğimiz yıl gerçekleşen Başkanlık referandumu gibi... Sermaye sınıfı, faşist devlet sokakları temizlemek, kendini sağlama almak için kullandığı "kutsal ineği"ni elden kaçırmak üzere. Yaklaşan seçimlerde seçim sonuçları dinci-faşist iktidar lehine olursa emekçi yığınlarda, gençlikte, kadınlarda seçim sonuçlarını tanımama ve sokağa çıkma eğilimi mevcut. Bu eğilimin kendisi iflasın eşiğinde olan, egemenlik krizi yaşayan, var olma savaşı sürdüren Türk tekelci sermaye sınıfı için asıl tehdit olarak kabul ediliyor.
Seçim tarihi açıklanmadan hemen önce faşistlerin sözcülerinden Bahçeli “Bu ülke 2019'a kadar bekleyemez” ifadelerini kullanmıştı. Bu ülkenin bankalarının, mali kurumlarının iflasın eşiğinde olduğu ve kent yoksullarının çok ciddi bir açlıkla karşı karşıya kalacağı, esnafın, çiftçinin iflas edeceği çoğu insan tarafından dile getirilir oldu.
Peki, açlık beraberinde isyanları da getirmez mi? Elbette getirir, getirecek. Hala seçimin, parlamentoya 3-5 vekil sokabilmenin büyük bir başarı olduğunu söyleyen devrimin yarı gönüllü dostlarına soruyoruz? Türkiyeli emekçiler, açlıkla karşı karşıya kaldığında ne yapacak? Oturup bekleyecek mi? Bu toprakların emekçilerinin, gençliğinin hafızası ne kadar köreltilmek, geçmişteki deneyim ve dersler ne kadar silinmek istense de işçiler, kadınlar, gençler hala hatırlıyorlar. Sokağın gücünü biliyorlar; çözümün sokağa egemen olmaktan geçtiğini de...
Emekçi yığınların, gençliğin ayaklanabileceğine dair inançsızlık küçük burjuva çevrelerde fazlasıyla mevcut. Seçimler, sokak alternatifini halkın önünden almak için bu çevreler tarafından yoğun bir şekilde kullanılıyor. Devrimci bir patlamanın yaklaştığı Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da, asıl sorun iktidar sorunudur. Devrim cephesi içinde merkezi bir yönetime ihtiyaç var; sermaye için de tek elden, tek bir kişinin konuşacağı çok sesliliğin olmadığı bir iktidar lazım.
İşte sermaye sınıfı açısından ciddi bir şekilde tartışılan, egemenliğin bu topraklarda nasıl sürdürüleceği?
Gerici faşist terör, emir, yetke, komuta üçgeni içerisinde daralmış bir iktidar piramidi sermaye sınıfı açısından devrime karşı tek sesliliği getirecek, devrim karşısında daha güçlü durmayı sağlayacak tek şey. Bunun için, devletin en tepesindekiler seçim sonuçları istenildiği gibi gitmezse karşılaşacakları duruma göre A, B, C planlarının olduğunu söylüyorlar. Seçimlerde her türlü hile, hurda, dalaverenin, yine aynı manzaraların misliyle karşımıza çıkacağını söyleyebiliriz. Kullanacakları diğer yol ise, sokakları dizginsiz devlet terörü ile teslim almak. Bu hafta Suruç'ta yurtsever bir aileye yönelik güpegündüz, polis güçlerinin önünde yapılan katliam bunun göstergesidir. Bu katliam, sadece AKP milletvekillerini kendi dükkanında görmek istemediğini ve AKP'ye oy vermeyeceğini söyleyen bir ilerici esnafa ve ailesine yönelik gerçekleşmemiştir. Bu olay ne tekildir ne de sadece o güne özgü kalacaktır.
"24 Haziran ve Ötesi" dediğimiz süreç, 25 Haziran'da farklı bir ülkeye uyanabileceğimiz, tayin edici kavganın yaklaştığı gerçeğini vurgulama amacı taşıyor. Gençlik bu sürecin içinde patlayabilecek ayaklanmanın zafere ulaşmasında önemli bir role sahip. Bu nedenle vakit geçirmeksizin gençlik kitlelerine somut, net bir devrim programının taşınması, gençlik içinde ayaklanma ve devrime dair devrimci propaganda ve ajitasyonun yaygınlaştırılması, bizleri tanımayan taze unsurlara ulaşılması gerekmektedir.
Sorunun seçimlere gidip gitmeme meselesi olmadığını gençlik kitlelerine en net bir şekilde anlatabilmeliyiz. Karşımızda birleşmiş bir karşı-devrimle birlikte, birleşmiş bir reformizm de görüyoruz. Reformizmin sesi çok çıkıyor olabilir, fakat yoğun bir çaba ve etkili bir pratik ile görüşlerimizi, devrim programımızı gençliğin ileri, savaşçı unsurlarıyla buluşturabiliriz.
Şimdi kızıl bir şafağı yaratma zamanı!