Savaşın eli kulağımda. Pek çok alışkanlığım hızla değişmek zorunda kalacağı sert kapışmalarla dolu günler kapıda. Değişeceklerin başında örgütlenme alışkanlıkları, yani mücadele biçim ve araçları sorunu geliyor.
Marksizm, tek bir mücadele biçimine bağlı kalmamakla ilkel sosyalizmden ayrılır. Biçim ve araçları, masa başında oluşturulmazlar. Bizzat sınıflar savaşımının içinde, yığın hareketinin el yordamıyla bulduğu biçim ve araçlar, bilimsel sosyalizm süzgecinden geçirilir, yetkinleştirilir. bu yeniden üretim sürecinden sonra tekrar sınıflar savaşımında işçi ve emekçi yığınların hizmetine sunulur. Komite ve Konseyler ve bunlara bağlı olarak milis örgütlenmeleri, proleter hareketin tarihsel yaratımı olarak kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle söz konusu örgütlülükler, uluslararası işçi sınıfının kolektif dehasının ürünüdür. Her ülkede farklı adlarla ortaya çıkmıştır. Uluslararası komünist hareket bu araçları bilimsel sosyalizmin eleştirel süzgecinden geçirerek yetkinleştirdi ve mücadelenin hizmetine sundu.
Komite ve konseyler, masa başı projeleri olmadığı gibi sipariş üzerine oluşabilecek örgütlülükler de değil. Sınıflar mücadelesi belli bir düzeye ulaşmadan, sertleşmeden, yığınlar varolan mücadele araçlarıyla daha fazla ilerleyemeyeceklerini sezgi yoluyla da olsa kavramadan, ortaya çıkmazlar. Peki yığınların bu gerçeği kavramalarının göstergesi nedir? Bizzat bu örgütleri yaratmalı mı? Böyle bir anlayış kesinlikle devrimci bir anlayış olamaz. Tamamen kendiliğindenci, bilimsel sosyalizmin yönlendirici rolünü reddeden bir anlayıştır bu. Ve günümüzde sosyalist hareketteki yaygın eğilim budur.
Halihazırda var olan örgütlülüklerin başarı sağlamadığı, bu nedenle de kitleler tarafından rağbet görmediği koşullarda, yeni araçların doğum zamanı gelmiş demektir. Kitle hareketi öyle ya da böyle yeni olanı bulacaktır. Dönem devrimci, koşullar sert. Bu koşullarda yığın hareketi er ya da geç, kendi öz örgütlülüklerine, komite ve konseylere ulaşacak. Şu halde dünyanın devrimci dönüşümü hedefiyle yola çıkanlar, devrimciler ne yapacak? Oturup gelişmelerin olağan seyrini mi bekleyecek, yoksa ona müdahale mi edecek? İşte asıl mesele bu!
Komiteler (ve onun çatı örgütü olarak konseyler) yarının değil, bugünün örgütleridir. Özellikle de başlamak üzere olan savaşın mücadele koşullarında yaratacağı köklü değişiklikler göz önüne alındığında, her alanda devrimci komitelerin yaratılması ertelenmez bir görev. Varolan örgütler süreci karşılamaya yetmiyor. Üstelik yarın, savaş koşullarında, tüm bunların bir darbede kaldırılması da muhtemel. Mücadelenin daha ileri taşınabilmesi için, tamamen yığınların kendi örgütü olan devrimci komitelere ihtiyaç var.
Yığın hareketinin bir parçası olarak öğrenci gençlik mücadelesi, içine girdiği darboğazı ancak bu örgütlenmelerle aşabilir. Öğrenci gençlik hareketini ileri taşıyabilecek doğru perspektif, onu genel devrimci harekete bağlamaktır. Okulun dar sınırlarını aşacak bir mücadele anlayışıdır ve bunun günümüzdeki araçları ise komite-konsey-milis örgütlülükleridir.
Komiteler nasıl kurulur, nasıl işler? Bunun için bütün öğrencilerin veya geniş öğrenci kitlesinin komite kurmalarını bekleyemeyiz. Her şeyden önce devrimci öğrenciler, sayıları bir avuç da olsa bir araya gelmeli. Üç kişi, beş kişi, on kişi... Artık kaç öğrenci bir araya gelebiliyorsa. İşleyişi son derece demokratik ve azınlığın çoğunluğa tabi olması anlamında merkeziyetçi örgütlülük yaratılmalıdır. Devrimci öğrenci komitelerini eğer her bölümde veya fakültede oluşturacak sayıda devrimci öğrenci yoksa, üniversite(ve lise/ortaokul) çapında komite kurulmalı. Sayı artıkça komiteleşme birimlere, yani sınıflara, fakülte ve bölümlere doğru genişleyecektir. Birim komitelerinin yaygınlaşmasına paralel olarak, her komiteden seçilecek temsilcilerin yer aldığı bir Devrimci Öğrenci Konseyi kurulur. Söylemeye gerek yok ki, seçilen temsilciler, onu seçen komite tarafından her an görevden alınabilir olacaktır. Her türlü bürokratik kastlaşmanın panzehridir bu.
Devrimci komiteler ve konseyler, işleyişi ve hiçbir yasa ile kendisini sınırlamaması anlamında varolan örgütlülüklerden üstündür. Bu yönüyle ayaklanma, devrim ve geleceğin iktidar organlarıdır. Onun bu özelliği her şeyden önce, aracın kendi özelliğinden gelir. Yoksa sadece "ben devrim mücadelesi veriyorum" demesinden değil. Bu noktayı özellikle belirtiyoruz, zira sık sık sekter ve dar yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Komiteler son derece sıradan taleplerle de mücadeleye girer. Dünya devrim deneyimleri tarihi bunun örnekleriyle dolu. Bu güncel, sıradan talepleri devrim ve iktidar sorununa bağlayacak olan bizzat aracın kendisidir. Bizim görevimiz, bu güncel talepler uğruna mücadele sırasında da gerçek çözüm yolunu göstermek, devrimin zorunluluğunu ve kaçınılmazlığını açıklamak, devrim ve iktidar hedefini komitenin önüne koymaktır. Mücadelenin seyri, doğru araçlar mevcut olduğunda bizim göstereceğimiz hedef doğrultusunda olacaktır.
Dönem bizden komiteleşmeyi hayata geçirmemizi istiyor. Devrimci öğrenciler, sayısal durumlarına bakmaksızın komiteleri kurmaya başlamalı. Gerisi kendiliğinden gelecek. Girişelim, görelim.
Genç Yoldaş / Sayı: 1-17/ Yıl 2002-2003
Konunun güncelliği nedeniyle yeniden yayınlıyoruz.