Sermaye ve emek, burjuvazi ve proletarya... Savaşım tüm dünya arenasında. İster cumhuriyet, ister krallık, ister askeri yönetim... her yerde sert kapışmalar, her yerde taban tabana karşıt çıkarlar. Kimi zaman “demokrasi ve özgürlük” soslarıyla gizlense de, iki sınıf, iki ayrı dünya... birine demokrasi olan diğerine diktatörlük. Her adımda yeniden ve yeniden kanıtlanan temel gerçek budur.
Daha birkaç gün önce Türkiye’de polis ve bekçilerin halklara yönelik saldırılarını, çocuk, genç, yaşlı demeden sokaktaki insanlara vahşice saldırılarını, mezarlıklara yapılan saldırıları, Kürt halkının cenazelerine bile tahammül edilemediğini, kadınlara yönelik tecavüz ve ölüm tehditlerini -ve bunların gerçekleşmelerini- konuşuyorduk. Bugün ise ABD’de polisin şiddetini, siyahilere saldırılarını ve katliamlarını konuşuyoruz.
Evet, sermayenin vahşi diktatörlüğünün özü her yerde aynı. Biçimsel değişikliklere kanmayın. Pandemi altında iyice yoksullaşan, işlerini, yaşamlarını kaybeden emekçi halkların başkaldırısını engellemek, içinde boğulduğu ekonomik krizinde biraz olsun nefes alabilmek için tüm toplumu baskı altına almak zorunda bu sistem. Ondandır en ufak hak arama eylemine olanca vahşetiyle saldırması, ondandır en baskıcı yasalarla halkları zincirlemeye çalışması, ondandır salgında ölen ölür kalan sağlar bizimdir mantığıyla önlemler almaması...
19 yıl önce de 11 Eylül saldırılarının ardından ABD için demiştik, tekellerin faşist ABD’si diye. Her geçen dönem bu kanlı vahşi yüzü daha fazla çıktı ortaya. Çelişkiler derinleştikçe, ABD emekçi sınıfları ve ezilenler harekete geçtikçe, bu saldırgan yüzü, daha çok çıktı ortaya. Faşist ve gerici yönetimler, eyalet yönetimleri daha belirgin hale geldi. Irkçı saldırılar ayyuka çıktı.
Bugünlerde ABD siyahilere yönelik katliamlara karşı yoksul emekçiler her yeri öfkesiyle yakarken, Başkan Trump da sosyal medyayı yasaklamakla, “özgürlükler ülkesi”nde var olan özgürlük kırıntılarını da yok etmeye çalışmakla meşguldü.
Trump, önce Minneapolis’te ayaklanan halklara yönelik “Yağma başladığında atış da başlar” diyerek tehditler yağdırdı. Birkaç gün önce “elimde olsa twitterı yasaklarım” diyen Trump’ın o tweeti, Twitter tarafından “şiddeti övdüğü” gerekçesiyle “gizlendi”. Aynı paylaşımda Trump “işi kontrol altına almak için ulusal muhafızları göndereceğini” söyledi. Ardından da “sosyal medya platformlarının paylaşımlardan hukuki olarak sorumlu tutulmasını” öngören bir kararname imzaladı. Gerici iktidarlar tüm sosyal medya platformlarını baskı altına almaya çalışır, davalar yağdırır, hesapları kapattırıp kullanıcıları hapse attırırken, bunu bir tık ileriye taşıyan Trump, “Amerika tarihinde, ifade özgürlüğünün karşılaştığı en büyük tehlikelerden birisini yenmek için bugün buradayız” demekten de çekinmedi.
Dünyanın bu en gerici sermaye diktatörlüğünün baskıları sınır tanımazken, işçi ve emekçilerin öfke ve dayanışmaları da sınırları aşıyor. Öfke ve umut yayılıyor. Bu ateş her yere taşınmalıdır.