Her sıradan olayın bizzat siyasal iktidarın marifetiyle politik suça dönmesi ve “küçük insanların” politik iktidarın hedefi haline gelmesi vakayı adiyeden sayılmaya başlanmışsa, o sistem kılcal damarlarına kadar çürümüştür. Yıkılmak zorundadır.
Bu topraklar, komünistlerin, Kürtlerin, aydınların muazzam baskılara uğramasına alışkındır. Sermaye sınıfı ve onun devleti, varlığını kopkoyu bir anti-komünizm, ulusal inkar ve imha, soykırımlar üzerine inşa etti. Baskı ve katliam yüz yıllık cumhuriyetin (elbette Osmanlı’dan miras) vazgeçilmez özelliği oldu. Bunca gericilik, iktisaden çürüyen bir sınıfın elinde tüm toplumu çürütüyor. Bütün gözeneklerden irin akıyor.
Hangi taşı kaldırsanız altından Ankara çıkıyor! Bütün suçlar, adli vakalar, sıradan cinayetler, taciz ve tecavüzler, hırsızlıklar... Aklınıza gelebilecek her şeyin altından bir şekilde devlet, siyasal iktidar çıkıyor!
Sadece son örneklerden üçü...
Siverek’te bir uyuşturucu kaçakçısı kendisini sollayan gençlerin önünü kesiyor, silahını çekip vuruyor. Küçücük bir ilçede elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Çarşıda pazarda herkes görüyor, polise ihbarlar yağıyor, ama ne gelen var, ne yakalamaya çalışan. Kamera kayıtları var, ifadeler... Ama nafile, bir türlü bulunamıyor cani!
Rabia Naz, hükümetteki partinin tabanı olan Eynesil’de evinin önünde ölü bulunuyor. İddia, çatıdan düştüğü veya atladığı. Her adımda intihar hikayesinin yalan olduğu açığa çıkıyor, habire senaryo değişiyor. Bütün deliller Ankara’da, hükümet partisinin en tepelerindeki birinin akrabasının araba ile çarpıp küçük kızın ölümüne sebep olduğunu gösteriyor. İtinayla deliller bir bir karartılıyor. Bir trafik kazası, kasabadan başlamak üzere koca bir devletin ve siyasal iktidarın işe doğrudan karıştığı bir örtbas olayına dönüşüyor. Dosya öyle bir hale geldi ki, artık olayın çözülmesi Ankara’da 7 şiddetinde bir deprem yaratır. Hangi taçsız başlar yere yuvarlanır kim bilir!
En son örnek, Barış Çakan. “Ankara’da Kürtçe müzik dinlediği için kalbinden bıçaklanan bir genç” diye haber düşüyor sosyal medyaya. Haber infial etkisi yaratıyor. Bir bakıyorsunuz, İçişleri Bakanı, Vali, emniyet ve tabii basın devreye girivermiş. Daha aynı akşam hikaye terse dönmeye başlıyor. Kürtçe müzik dinlediği için öldürülen gencin, arabada yüksek sesle müzik dinleyenleri (“o sırada ezan okunuyordu” diyor resmi hikaye) uyardığı için çıkan tartışmada öldürüldü denmeye başlanıyor. Hikayeden önce “Kürtçe müzik” düşüyor, yanına “ezan okunması” ekleniyor. Ölen-öldüren kişilerin hikayedeki konumları değişiyor. Ardından bu hikaye, ölen gencin ailesi tehdit edilerek bizzat baba tarafından televizyon kanallarında tekrarlanıyor.
Çürüme ve çöküş bu derece yaygın. Not düşmüş olalım. Büyük patlamalar “küçük insanlara” yönelen böylesine yaygın siyasal saldırıların sıradanlaşmasından çıkar. George Floyd’un “Nefes Alamıyorum” çığlığı kulaklarınıza ulaşmadı mı hala!