“İtibardan tasarruf olunmaz” ülkesinin Maliye Nazırı “kemerler sıkılacak” diye buyurdu! Ülke “seçimsiz bir satıh”a girmiş, “bol kepçe dönemi kapanmış”. E haliyle “sıkı para politikası ve tasarruf dönemi” başlıyormuş!..
Böyle başlayan cümlelerin sonu gayet iyi biliniyor: “Acı reçete”, “kemer sıkma”!..
“Acı reçete” kime? Kim, neyden tasarruf edecek? Kim kemer sıkacak?
Sadece bin küsur odalı saray değil, en pespaye belediye başkanlıklarının lüks makam odalarıyla donattığı saraycıklarla; makamlara ait koca uçak filolarıyla, her sene yenilenen lüks araç konvoylarıyla meşhur bu devasa bürokrasi ordusunun hangi kesimi, hangi konuda tasarruf yapacak?
Onların dilindeki “tasarruf”, “acı reçete”, “kemer sıkma”... onlar için değil, bizim için.
Hiçbiri şatafattan, debdebeden, gösterişten, cakadan vazgeçmez, vazgeçmiyor, vazgeçmeyecek!
Tasarruf dediğiniz, yetenin ötesi için geçerlidir. Açlığın, yokluğun, yoksunluğun kırıp geçirdiği ortamda neyin tasarrufu!
Kelimenin gerçek anlamında açlık artık evlerimizin içine girmiş, yokluktan kırılıyor çocuklarımız. Dövizi, enflasyonu, faizi onları değil bizi vuruyor. Sanki alım gücümüz bol keseden harcama yapmaya yetiyor da, “kemer sıkın” deniyor!
Bu sömürü düzeninin efendileri, zenginler, sonradan görmeler, saraydakiler... cümle “han-ı yağma” sakinleri aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yer içer eğlenirken, emekçilere “tasarruf” nasihatleri, “acı reçeteler”!..
Kemer değil, boynumuza geçirdikleri kementtir sıkıp durdukları!
İki karşıt dünya, iki düşman kampın olduğu yerde, başka türlüsü olmaz. Ya onlar, ya biz... yok bunun ortası!