Yine sabahın kör karanlıklarında dayanıyorlar kapılarımıza. Ardı arkası kesilmiyor baskınların, gözaltıların, tutuklamaların...
Gazeteci, öğrenci, parti yöneticisi, dernek üyesi, sendikacı, belediye çalışanı, belediye başkanı... Ücretini alamadığı için direnen işçi, hakları için mücadele eden eğitim işçisi (öğretmen), doktor ve hemşire... Sesini çıkartan, karşı çıkan, boyun eğmeyen herkes hedefte!
Bir avuç, sözün gerçek anlamında bir avuç talancı, soyguncu, rüşvetçi, "mala çöken" tayfasından çürümüş tortu haricinde herkes...
İğneden ipliğe, toplu taşımadan suya ve elektriğe... her şeye zam yağıyor dolu misali. Genel bir yokluğun, yoksulluğun ötesinde durum. Açlık, en çıplak, en vahşi haliyle açlık çöküyor sofralarımıza. Ve dinci faşizmin iktisaden topluma sunabileceği bir şey yok. İşçi ve emekçilere bir parça soluklanma sağlayacak ekonomi politikası oluşturması mümkün değil. Ne "iş ve aş sunarak" yoksulluğu hafiletebilir, ne siyasi baskılardan bunalanlara bir soluklanma için bile olsa özgürlük verebilir.
Dünya dolu dizgin çatışmalara, zorlu savaşlara savrulurken, dinci faşist iktidar bütün bir toplumu zorla, baskıyla, zindan tehdidiyle, sokaklarda alenileşen işkencelerle sindirmeye, teslim almaya çalışıyor.
Barış, özgürlük, kardeşlik, demokrasi... Dilindeki sahte söylemler kimseyi yanıltmasın. İçeride ve dışarıda koşullar zorlu. Sadece zorla, baskıyla, acımasız bir savaşla ayakta kalabilir! Çok söze gerek yok. Ne de uzun uzadıya bir şeyleri ispat etmek için çabalamaya... Her gün tekrar ve tekrar karşımıza çıkan "zorbalık manzumesi" durumu izaha yeter de artar bile!
Eyleme çıkan işçi ve emekçiler polis ve jandarma barikatlarıyla karşılaşmakla kalmıyor, "uygun fırsatta" evleri basılıyor, başı çeken işçiler, sendikacılar türlü bahanelerle gözaltına alınıyor. "Terör propagandası"ndan başlıyorlar, "cumhurbaşkanına hakaretten" ve "halkı kin ve düşmanlığa teşvik"ten çıkıyorlar. Hazır şablon herkese karşı uygulanıyor.
İşçi ve emekçilerin, yoksul Kürt halkının, gençlerin ve kadınların bu iktidardan, bu düzenden elde edebileceği bir şey yok. Dahası, bunca zorlu mücadeleyle aldığımız her şey, ama her şey, suya yazılan yazı misali geçici. İlk fırsatta çekip alıyorlar ellerimizden. Bu düzeni yıkıp emeğin iktidarını kurmadığımız sürece kendi yazgımızın efendisi olmamız mümkün değil.
Barış ve özgürlük için de, ekmek ve gönenç için de savaşmaktan başka yolumuz yok! En özlü ifadeyle... Bizi kurtaracak tek yol birleşik devrim.