İnsan, bazı durumlarda depremleri ve selleri ya da yangınları durduramaz, ancak bu fenomenlere karşı orta, iyi ya da mükemmel koruma yaratabilir. Bu derecelendirme tamamen sınıfsaldır, doğal, doğaüstü veya metafiziksel bir karaktere sahip değildir.
Felaketin “Olası” Nedenleri
Penteli bölgesi kırk yıldır yanıyor. Atina'nın bu doğal akciğerinde, her yangından sonra, binlerce dönümlük ormanlık alan doğal sit alanı olma özelliğini yitiriyor. Bu, "arazi kullanımını değiştirmenin" yolunu açıyor ve oralara otelleri ve lüks villaları inşa etmeye başlamak için yeşil ışık oluyor.
Gerania dağlarında, Mytilineos Grup isimli şirket (maden, metalurji ve yenilenebilir enerji kaynakları - rüzgar türbinleri, güneş panelleri alanlarında en büyük özel sermaye şirketlerinden biri) 2017'de boksit madeni çıkarma prosedürlerini başlattı. Bölgede faaliyet gösteren yerel politik gruplar, madenciliğe başlanmasının tüm dağın ormanlarının yok edilmesi anlamına geleceği konusunda uyarıda bulundular.
Bu iki yangın (Penteli ve Gerania'da) neredeyse eşzamanlı olarak başladı ve ilk belirtilerin gösterdiği gibi 15 farklı ocaktan!
Sivil Savunma Ve Anti-Yangın Plan
Devlet organlarının memorandumlarla birlikte (IMF ve AB'nin dayatmalarıyla) tümden parçalanması sivil savunma alanlarındaki harcamaların ciddi küçülmesine yol açtı. Orman yangınlarının öngörülmesi ve önlenmesinden sorumlu kurum olan Orman Müdürlüğünü değersizleştirmiş, neredeyse yok olma noktasına getirmişlerdi. Memorandumdan sonra Orman Müdürlüğünün elinde son derece az sayıda ve eski yangın söndürme araçları ve sayıları azaltılmış itfaiye personeli kalmıştı. İtfaiye artık çoğu sözleşmeli ve pek çoğu da gönüllülerden oluşan personelle çalışmaktadır. Gerçeklikte var olmadığını pratikte gördüğümüz bir anti-yangın planıyla, bu gelişmelerin yaşanması sadece bir zaman meselesiydi.
Ve tüm bunlar, ekipman programlarına yılda yaklaşık 5,8 milyar avro harcanırken!
Ama çözülme orada bitmiyor. Başlayan yangın karşısındaki affedilmez oyalanma, olumsuz hava koşullarının da desteğiyle, en ağır sonuçları doğurdu. Yerleşimleri tahliye emri, bakanlık tarafından hiçbir zaman verilmedi. Birçok tanığa göre, anayola giden yolu trafiğe kapatan ve gelenleri kasabaya doğru geri döndüren polis, Mati kasabasının (en büyük kayıpların yaşandığı yer) dar sokaklarında çok sayıda arabayı kapana düşürmekten sorumluydu.
Konut Planı
Yüzlerce yerleşim bölgesi bir plana dahil olmayan yerleşimlerdir. Kent plancılarından gelen resmi şikayetler, yıllardır hükümetlerin ve ilgili devlet organlarının adam kayırma ve rüşvete bulaşması, hepimizin bildiği şeyi doğrulamaktadır. Her seçimden önce, yasadışı yapıların yasallaştırılması ve şehir imar alanlarının genişletilmesi, son yıllarda hükümetler için standart bir taktik uygulama haline gelmiştir. Kıyı bölgeleri üzerine inşa edilen oteller, mağazalar ve lüks villalar, sahilleri özel mülk haline getirerek insanların sahillere ulaşmasını da engellemiştir. Böylece düzinelerce insan evlerden ve bahçelerden çıkış yolunu bulmadı ya da yetişemediler ve denizden sadece birkaç metre uzakta alevlere yem oldular.
Bütün bunlar, açıkça, uluslararası sermayeye teslim olan bir ülkenin ne hale geldiğini gösteriyor. Yıkıma uğratılmış altyapı ve kırpılıp kuşa çevrilmiş mevcut fonlarla sivil savunma konusunda Yunanistan'da bugün ya boğuluyor ya da yanıyoruz.
Ahlaki Ve Doğal Failler
Bu trajedide, ahlaki ve doğal faillerin kim olduğu açık ve bunlar aynı.
a)Hedeflediği kârı elde etme konusunda hiçbir şeyi gözü görmeyen yerel ve uluslararası sermayedir.
b)Yıllardır altyapıyı, toprakları ve vicdanları satan hükümetlerdir.
c)Devletleri bağımlılaştırıp köleleştiren ve insanları karlılık haritalarındaki istatistiksel numaralar olarak gören Avrupa’nın ve dünyanın egemenleridir (AB, IMF vb.).
Dayanışma
Yukarıdakilerin hepsi halka karşıdır. Yani, halklar günlük kan vergisini öderler, böylece sermaye sırtlarından aşırı karlar çıkararak yaşamına devam edebilir. Bunun gibi büyük felaketlerle ya da günlük iş cinayetleriyle, devlet eliyle öldürmeler ya da umutsuzluk intiharlarıyla ya da dünyanın başka yerlerinde savaşlar, zulümler, mülteciler, hapishaneler, işkence ile halklar günlük kan vergisini öderken kapitalist-emperyalist sistem yaşamına devam eder.
Halklar, bilinçlerinde işlenmiş olan dayanışmanın anlamını ve bunu nasıl ifade edeceklerini bilirler.
Onlar, ateşten kurtulmak için denize dökülenleri toplamak üzere hemen tekneleriyle açılan Mısırlı balıkçılardır.
Onlar yaralılara kan vermek için hemen hastanelere koşturan Suriyeli ve Kürt mültecilerdir.
Onlar, ihtiyaç duyulan şey için hemen emek güçlerini sunan Pakistanlı işçilerdir.
Onlar, trajedinin ardından her şeyini kaybedenlere sebze ve meyve taşıyan Roman manavlardır.
Onlar, her iki ülkenin hükümetleri de kuşaklar boyunca halkları komşularına karşı korku ve düşmanlık duygularıyla eğitmelerine rağmen, felaketin ilk anlarından itibaren maddi ve manevi yardımlarını komşularından esirgemeyen Türkiye halklarıdır.
Dayanışmanın pratikte ifade edildiğini herkesten iyi bilen onlardır.
Onlar yaşamdan kovulan halklardır ve öfkelerini örgütleyip eyleme dönüştürmekten başka hiç bir yaşama tutunma yolları yoktur.
Ariadni
(Yunanca aslından çevrilmiştir)