2020’ye girer girmez bizi öğrencilerin yemek eylemleri karşıladı. İndirimli yemek hakları ellerinden öğrenciler, birkaç gün boyunca eylem yaptılar, polisin saldırısına uğradılar. Bu defa daha güçlü geldiler, “Yemek istediler cop yediler” diyen toplumun desteğini aldılar arkalarına.
Yemek eyleminin hemen üzerine gelen Sibel Ünli’nin intiharı, toplumu öfkeye boğmasının yanı sıra, bir kez daha dikkatleri öğrenciler ve yoksulluk üzerine çekti. Sibel yaşamına son vermeden önce sosyal medyadan en son yalnızlık ve bunalım üzerine paylaşım yapmıştı. Ama bir önceki mesajı yemek kartında kalan bir lira kırk kuruşla yemek alıp alamayacağı idi… Ve herkesin büyük düşler ve umutlarla girdiği yeni bir yıla dileği, “iş bulabilmek” idi…
İşçi ve emekçi çocuklarının bin bir umutla, daha iyi bir yaşama adım atma hayali ile, “hayatını kurtarmak” için geldikleri üniversitede eğitimi sürdürebilmek, hayatta kalabilmek için her tür bursa başvuruyor, inşaatlarda çalışıyor, garsonluk yapıyor, çeviri yapıp özel ders veriyor, çocuk bakıyor. Ailelerinin dişlerinden tırnaklarından artırarak gönderdikleri para yetmeyen, devlet yurtlarında kontenjana giremeyen yahut herhangi bir bahaneyle atılan öğrencilerin barınma sorunlarını dahi çözemeyen öğrenciler değil sağlıklı beslenebilmek, karınlarını doyurabilmek için dahi ucu ucuna hesaplamalar yapıyor. Kaldı ki öğrencilerin barınma, yol, yemek kadar zorunlu ihtiyaçları var: Kitaplar. Yüksek fiyatlı ders kitaplarına para yetiştiremeyen öğrenciler, bu açığı ikinci el kitaplar, fotokopiler ve ders notları ile ikame etmeye çalışıyorlar.
Öğrencilerin durumu bu iken, bir öğretim görevlisinin bir paylaşımı dikkatleri çekti. Bir profesör attığı tweetinde “Kitaplarımızın fotokopisini yapıp çoğaltan yayın evleri veya başka kuruluş değil kendi öğrencilerimiz. Nedir eksik olan bizim gençlerde? Doğru olmayı yalan söylememeyi öğrenemiyorlar mı?” dedi… Bir an “emeğe saygı”, “telif hakkı” vb diyecek olsak da, aynı akademisyenin sınava bir hafta kala “herkes derse orijinal kitabını getirsin imzalayacağım, kitabı olmayanı dersten geçirmeyeceğim” dediği ortaya çıktı öğrencilerin paylaşımıyla. Ve bu olayla birlikte öğrencilerin altında öğrencilerin yaptığı yorumlar çekiyor dikkatimizi.
-Paramız yok? Bir kitaba minimum 300-400 lira veremiyoruz kusura bakmayın.
-Sn. Prof 10 bin TL maaş alıyorsunuz, aylık 500 TL bursla geçinen öğrenciyi hırsızlıkla suçluyorsunuz. Kitabı uygun fiyata satsanız, kimse fotokopi çekmez.
-Kimse kimseye kitap dayatamaz.. Ben öneririm, öğrenci bilgiyi istediği gibi alır ulaşır.. resmen zorbalık
-Yayıneviniz, kitaplarınızın her dönem ve her baskıda en az 20-30 kopyasını üniversitenizin kütüphanelerine ücretsiz yollasın. Öğrenciler kitaba kütüphanelerden ücretsiz erişebilsin (veya siz yapabilirsiniz).
-E parası yok öğrencilerin? Alternatif öneriniz nedir orjinalini almaya parası yetmeyen bir öğrenci için?
-Alternatif yok. Parası olmayan okumasın diyor. Artik bilgi de lüks ihtiyaç oldu.
-Para eksik hocam.
-Eksik olan şey para olabilir mi hocam? Ailesinden 3 kuruş alarak İstanbul’da okumaya çalışan yüzlerce öğrenci varken “doğruyu” bu kadar düşüneceklerini sanmıyorum.
-Öğrencilere kızmak yerine nasıl ki ilk orta eğitimde ders kitapları devlet tarafından sağlanmışsa en azından devlet üniversitelerinde de devlet tarafından okul kitapları dağıtılabilir.
-Cebine milyarlar para giren insanlarda eksik olan ne? Vicdan olabilir mi hocam? Ayda 150 lirayla geçinmeye çalışırken 300 liralık kitap istendi. Bi şekilde toparladık ama toparlayamayan da oldu. Bir lira bile önemli öğrenci için gelip burada yakıştırdığınız sıfat hırsızlık mı??
-Vallaha orijinal bir kitaba 50tl vermek zor, fotokopisi 13,5tl falan iyi oluyor 36,5tl cebime kalıyor yemek yiyom o parayla da
-Üniversite öğrencileri parasızlıktan intihar ediyor, uçuk yemek zammı yüzünden İÜ'de günlerdir eylemler var. Sorunuzun cevabı bu hocam.
-Öğrencilere bilginizi verdiğiniz için maaş alıyorsunuz, kitaptan da ikinci bir ücret almayıverin. Bizim hocalarımız zamanında çocuklar ben görmeyivereyim siz halledersiniz derdi.
-Para eksik olabilir mi? Adı üstünde ÖĞRENCİ.
-Kendi kitabının orijinali almadı diye öğrencisini sınıfta bırakan hocalarımızın neyi eksik acaba merak ediyorum
-Parası olmayan okumasın o zaman. Cahil kalsınlar sonra ondan şikayet edersiniz gençlerimiz okumuyor diye hocam(!)
-Sorunuza açıklıkla ve olabildiğince kibarlıkla verilmiş bütün cevapları okudum. Ancak tek bir eleştiri, şikayete cevap vermediğiniz gibi kitabını almayanları sınıfta bırakma gibi vahim bir iddiaya bile sessiz kalmanız neyin eksik neyin fazla olduğunu ziyadesiyle göstermiş...
-Kitabınızın orijinalini almayan, sınav günü yanında getirmeyen öğrenciyi dersten bırakmakla tehdit etmek hangi etik değerlerle bağdaşıyor peki? İki kuruş fazla kazanmak için öğrencileri müşkül duruma sokmak ne kadar etik?
-Hocam kitapyurdunda bir kitabınız 40-50 lira arasında satılıyor. Dalga mı geçiyorsunuz?
-Eksik olan ne söyleyelim. Para, para, para
-Açlıktan ölen şu öğrenciyi duydun mu diyecektim?
-Neden hırsızlıkla suçlanıyoruz? Yemek yiyemediği için intihar eden öğrenci var! Kent karta para yükleyemediği için okula gidemeyen insanlar var. Eğitimin ücretli olmaması eğitimin değerini en iyi savunan insan olmanız gerekirken hırsızlıkla suçluyorsunuz yazık
-Geçen gün 580TL hukuk kitabı gördüm hocam bir düşünün öğrenciler yemek yiyecek para bulamıyorken o kitabı nasıl alacak? Öğretmenler tacirliği bırakıp eğitime destek olurlarsa böyle bir sorunda kalmaz diye düşünüyorum.
-Bir kitabınız 1300 lira. Öğrenciler parasızlıktan intihar ediyor siz bu kitabı almayanları bırakmakla tehdit ediyorsunuz. Bir eğitimci bunu yapmaz. Bir ÖĞRETMEN bunu yapmaz. Paramız yok ve fotokopileri kullanıyoruz ÖĞRENCİYİZ. Vicdanlı olun biraz. Her öğrenci para içinde yüzmüyor.
-Merhaba. Öğretim üyesi olarak çalıştığınız üniversitenin bir öğrencisi birkaç gün önce intihar etmişti ve intihar etmeden bir süre önce sosyal medya üzerinden tanıştığı kişilere bir liraya nasıl karnını doyurabileceğini sormuştu. Lütfen bunu hiç unutmayın. İyi günler
-Öğrencileri suçlamak yerine neden fotokopi çektikleri üzerine kafa yorsanız. Alın size iktisat ve para teorisi sorusu.
-Nerde yaşıyorsunuz acaba siz? Biz Türkiye’de yaşıyoruz da hani insanların açlıktan intihar ettiği ülke? Hırsız yaftası ne kadar kolay ya öyle.
-Bu coğrafyada cebinde yemek parası olmayan öğrenciler intihar ediyorken 400 500 tl lik kendi kitabı satılmadı diye okumaya çalışan insanları hırsızlıkla suçlamak ne büyük utanmazlıktır.
…
Uzadıkça uzuyor gidiyor tepkiler… Bir tarafta yoksulluk alabildiğine giderken, diğer tarafta da “yoksulluk”u irdeleyen yorumlar gelmeye başladı. Kimisi hafta sonu barlarda sabahlayan öğrencilerin hafta içi “açız yemek istiyoruz” demelerinin “samimiyetinden” şüphe etti, kimi Sibel Ünli için “tweet attığı telefonu satsaydı” dedi… Vicdansızlığı, empati yoksunluğu ve acımasızlığı bir kenara bırakalım, soralım. Sahi 21. yüzyılda yoksulluk nedir, neye göre belirlenir?
Devrimler çağının romanlarını okuyoruz, kapitalizmin gelişiminden bu yana yoksulluğu, işçilerin, köylülerin yaşam koşullarını görüyoruz. Sofrasında bir kuru ekmeğin yanına sıcak çorba katabilmenin, dört bir tarafından yağmur-rüzgar giren barakaların köhneliğinde aile fertlerinin bir arada ısınma çabalarını görüyoruz. Ve dönüp kendimize bakıyoruz diyoruz ki, “yok canım, çok iyi durumdayız biz”…
Sahi, 21. yüzyılda, her tür icadın yapıldığı, koca dünyanın bir şehir kadar küçüldüğü, evrenin sırlarının, uzayda yaşamın keşfedildiği bir yüzyılda yoksulluk nedir ve neye göre belirlenir? Mağaza vitrinlerinin her tür yiyecek yahut teknolojik eşya ile donatılmış olduğu, gökleri delen konutların olduğu bir çağda yoksulluk nedir?