1871 Paris Komünü, işçi sınıfının kapitalist dünyadaki ilk iktidarı olarak, tarihte unutulmaz bir yer edindi. Paris Komününün yaratıcısı olan kadın ve erkek işçiler, Fransız ve Prusya burjuvazisinin tüm güçleriyle Paris'e saldırmaları sonucu yenildiler. Yenilenler, La Fayette'de, sonradan ölümsüzler duvarı olarak anılacak olan bu duvarın önünde, göğüslerinde taşıdıkları bir kırmızı kitapçıkla kurşuna dizildiler. Bir çok komünar, son arzularının bu kitapçıkla gömülmek olduğunu söyledi. Bu vasiyet o kadar çok yapılmıştı ki, komünarların gömülmelerine nezaret eden bir doktor anılarında “birçok işçi için bu kitabın neden bu kadar önemli olduğunu merak etmekten kendimi alamadım” diyecekti.
Tarihte yayınlanmış hiç bir kitap yoktur ki, 16 sayfalık bu kitap kadar, insanlık tarihine derinden etki etmiş olsun. Bu gün 21. yüzyılın dünyasında, kapitalizmin geliştiği değil de çöküşü yaşadığı bu yeni evresinde 3.dünya savaşı ve küresel iç savaşın fırtınasının ortasında, Komünist Parti Manifestosu yine en çok okunan kitaplar arasında, ilk sıralarda alıyor yerini.
Yayınlandığı 1848'den beri her dönemi böyle derinden etkileyen ve tüm canlılığıyla varlığını sürdüren Manifestonun sırrı nedir?
Komünist Manifestonun yayınlanmasından önceki dünya politik atmosferi fırtınalıdır. İşçi sınıfı 1800'lerin başından itibaren burjuvaziyle karşı karşıya gelmektedir. Ama henüz bağımsız bir sınıf olarak kendi talepleriyle burjuva sınıfa karşı duramaz. 1819 ayaklanması acı bir katliama dönüşür işçiler için. 1830'larda Fransa'da Temmuz devrimi, İtalya’da reform hareketi, Fransa’da dokuma işçilerinin başını çektiği 1831-'32-'34 ve 1839 ayaklanmaları, İngiltere’de 1840'larda en etkili dönemini yaşayan çartist hareketin eylemleriyle sarsılan, feodalizme karşı kazanılan zaferin arkasından, işçi sınıfının ayaklanmalarıyla karşı karşıya kalan bir burjuva dünya vardır.
İşçi sınıfı ilk bağımsız eylemi sayılan 1831 Lyon Ayaklanmasında “çalışarak yaşamak ya da savaşarak ölmek” bayrağını açarak burjuvaziye ölümüne bir savaş ilanında bulunurken, aynı zamanda teoride önünü açacak, ona kurtuluşunun koşullarını gösterecek bir yol gösterici arar. Bilim ve teori o zaman kadar işçi sınıfı ve önceki toplumsal sistemlerin ezilen sınıflarından uzak, eğitim olanakları bulunan zengin sınıflara ait bir imtiyazdı. Ütopik sosyalistler, ezilen sınıflardan bağımsız, kendi düşsel dünyalarında eşitlikçi ya da en azından akılcı toplumsal sistem hayalleri kuranlar, yine bu dönemde işçi sınıfının eylemlerinde varlık göstermeye, onlarla buluşmaya başlar. Sosyalizm, komünizm gibi kavramlar yeni kavramlardır ve ütopik dünyada içerikleri yoksuldur. Bilime, toplumsal gelişme yasalarına değil, hayale, istek ve erdemlerin gücüne dayanır...
Marx ve Engels devrimci bir dönemin içine doğmuştur. Burjuvazinin feodalizme karşı verdiği savaş, o zamana kadar ki tüm bilgi birikimini acımasız bir eleştiriden geçirecek devrimci bir süreç yaratmıştır. Feodalizmin çimentosu sayılan dine ve monarşiye acımasız saldırı, tutuculuğun ve boş inançların yerle bir edilmesinin koşullarını sağlamıştır. O dönem için Engels “materyalist olmamak imkansızdı” diye anlatır. Marks ve Engels yalnız bilim insanı değildirler. Asıl meselenin dünyayı yorumlamak değil, değiştirmek olduğunu düşünürler. Bunun için eylemin içinde yer alır, komünist grupları birleştirip, onların hareketine yön vermeye çalışırlar. 1836'da Alman işçileri ve aydınlar, tarafından kurulan Adalet Birliği'ni 1847'de Komünist Birlik haline getirerek amaçlarının bir özetini verirler.
İşçi sınıfı, tarih sahnesinde yerini alan bu dev için devrimci rolünü anlama ve dünyayı nasıl değiştireceğini öğrenme zamanı gelmiştir. Komünist Birlik, komünistlerin kim olduğunu ve niyetlerini, geçmiş toplumsal tarihin bilimsel bir tahlilini vererek ve geleceğin sözcüsü olarak, komünist parti programını yazmaya koyuluyor. Komünist Parti Manifestosu 1848'de ilk basımını yapıyor.
“Bu yapıt, duru ve parlak bir deha ile yeni bir dünya anlayışını, toplumsal yaşamı da kucaklayan tutarlı bir materyalizmi en geniş ve en derin gelişimi öğretici olarak diyalektiği, sınıf savaşımının kuramını ve proletaryanın -yeni komünist toplumun yaratıcısının- dünya tarihindeki devrimci rolünü açıklar” diyor, Lenin.
Marx ve Engels'in o güne kadarki insanlığın tüm bilgi birikimini, bilimin süzgecinden, kendi dehalarıyla geçirerek belli sonuçlara varmalarından önce, toplumların değişmelerine yol açan yasalar, belli bir sis perdesinin ardında, bölük pörçük düşünceler ve kuramlar olarak, ütopyalar ve gelişmeye uymayan donuk teoriler olarak bir karmaşanın içindeydi.
Marx ve Engels, doğanın ve toplumun gelişmesinin tesadüflere bağlı, rasgele bir olaylar bütünü olmadığını, bu gelişmelerin dayandığı yasaları ortaya koyarak “bilinmezin” üstündeki sis perdesini yırtıp attılar. Tarihsel gelişmenin tesadüfi olmadığını ortaya koyan Marx ve Engels aynı zamanda tarihin yönünün de bilinebileceğini, geleceğin bu anlamda görülebileceği gibi eşsiz bir bilimsel yaklaşımı ortaya koydular. Marksizm adını alacak olan bu yaklaşım, 170 yıl sonra bile onu güncel kılacak olan bu yaklaşım gücünü, Lenin'in altını çizdiği materyalizmden, en geniş ve en derin gelişim öğretisi olan diyalektikten ve kapitalist toplumun özel ürünü olan işçi sınıfının, onu, kapitalist toplumdan komünist topluma götürecek olan devrimci rolünü ortaya koymasından alıyor.
Komünist Manifesto, kapitalist toplumun ve onun sınıflarının öyle bir tahlilini verir ki, daha sonraki bütün marksist yazın, onun ortaya koyduğu tahlillerin detaylandırılması biçiminde olmuştur. Bugün komünist çevrelerin anlamaya çalıştığı pek çok olgu dahi, komünist manifestonun satırlarında görülür. Örneğin, komünizm; köleler serfler ve zanaatçılar için olmayıp, yalnızca proleterler için olanaklı olan bir kurtuluş teorisi olarak 19.yüzyıl ürünüdür der, manifesto. Hakkında kitaplar yazılır bu satırların. Şimdilerde bile ilkel komünal yaşamlara, küçük üretimin “mutlu kısırlığına” ilginin bol olduğu günümüzde, esinini gelecekte değil de, geçmişte bulanlara bakınca, Manifestonun derinliği ve eskimeyişi daha iyi anlaşılır. İşte bu yüzden, 16 sayfanın her satırı, tarihin akışında etkili olmak isteyen her yeni devrimci kuşak tarafından her devrimci dönemde yeniden ve yeniden okunur.
Ve onunla gömülmek isteyen komünarlar, hayatlarında daha kıymetli bir şey bulamazlardı.
Aybel Gün