İşçi sınıfının antikapitalist mücadelesinde, Türkiye Kürdistan ve kapitalist dünyanın genelinde elle tutulur bir artış var. Emekçi sınıfın sınıf mücadelesi yükseliş içinde. Bir kutupta az sayıdaki kapitalistin kasasında sermayenin aşırı birikimi, karşı kutupta ise, yoksunluk ve genel sefalet birikimi. Her şey uç noktada. Emek-sermaye çelişkisi çok gelişkin ve keskin. Küresel iç savaş biçimini alan sınıf savaşı, şiddetli olarak yaşanıyor.
Dünyanın en zengin 100 milyarderi, yalnızca 2012’de para kasalarına 240 milyar dolar atarken, emekçilerin yoksulluğu ve yoksunluğu daha da derinleşti. Oxfam “Yardım Kuruluşuna” göre bu miktar, dünyadaki tüm yoksulluğu bir anda yok etmeye yeterlidir.
Sınıflar ayrımı bugün daha büyük. Türkiye’de, on yıllarca yoğun olarak süren artı-değer sömürüsü sonucu, büyük bir zenginlik birikti. Çok büyük servet daha az elde toplanırken, emekçi halkların sefaleti de çok boyutlandı. Ütopik sosyalistlerin 19. yüzyıl için söyledikleri karşıtlık, bugün uç noktada; “Ulus çok zengin, halk çok yoksul”. Bu toplumsal koşulları, emekçi kitlelerin derin hoşnutsuzluğu ve büyük öfkesinin temelini oluşturuyor.
Emekçi kitlelerin hoşnutsuzluğu ve öfkesi anında devrimci antikapitalist eylemlere dönüşüyor. Uzlaşmacı siyasetler, halkların hoşnutsuzluğunu ve öfkesini basitleştiriyor. Devrimci bir bakıştan yoksun olanların, emekçilerdeki ayaklanmacı eğilimi ve yönelimi görmemesinde şaşılacak bir durum yoktur. Çünkü onlar, kendi durumları gereği, kapsamlı ve derinlikli olan olayları basitleştiriyorlar. Böylece, devrimci eylemlerin etkisini zayıf göstermiş oluyorlar. Kitlelerin eylemleri toplumsal patlamalar biçiminde ortaya çıkıyor. Türkiye tekelci kapitalizminin yapısal krizi, devrimci antikapitalist ve antifaşist eylemleri daha da şiddetlendiriyor.
Ekonomik krizle devrimin bağı olduğunu biliyoruz. Ekonomik kriz, devrimin nesnel koşullarını hazırlar. Bu topraklarda sadece ekonomik kriz değil, politik kriz de uzun zamandır var. Dolaysıyla, hem ekonomik, hem de politik krizin, devrimle daha güçlü bağı var. Çünkü her ikisinin varlığı, devrimci durum demektir. Ekonomik krizin toplumsal karşılığı da var. Devrimin olması için gereken nesnel koşullar çok güçlü. Devrimin koşullarının oluşması nasıl bir zorunluluksa; koşulları oluşan devrimin olması da bir zorunluluktur. Devrimci olayların olması, halk kitlelerinin sokağa çıkması ve ayaklanması bu zorunluluğun kendini ortaya koyuşudur. Dolaysıyla, devrimi gündeme getiren, çözüm yöntemi olarak toplumun önüne koyan koşullar varoldukça, devrim de hep gündemde olacaktır.
Reformistler ve onların oportünist takipçileri, ayaklanmayı ve devrimi yaratan koşulları basit olarak ele aldıkları içindir ki, devrimin nasıl bir zorunluluk durumuna geldiğini anlamıyorlar. Bağlantı kuramadıkları için de, olayların yeniden yeniden patlak vermesini ve bu toprakların olaylar bakımından bu denli zengin oluşunu açıklayamıyorlar. Ama devrimi hazırlayan yalnızca nesnel toplumsal koşullar değildir. Halk eylemi, devrimi hazırlayan güçlü bir etkendir.
Kitleleri devrime, sosyalizme komünizme hazırlamak için çok yönlü mücadele yürütüldü. Sosyalist, komünist düşünürler, sanatçılar, aydınlar, devrimci işçiler düşünce ve eylemleriyle, emekçi kitleleri yeni bir geleceğe hazırladı. Sosyalizmin bir toplumsal sistem olarak pratiği, insanları yeni yarınlara hazırlamada en büyük rolü oynadı.
Marksist-leninist klasikler, komünist partinin programın, propaganda çalışmaları işçileri, emekçi kitleleri devrim ve toplumsal kurtuluşa hazırladı.
Devrimin ideolojik olarak hazırlanışı: Diyalektik ve tarihsel materyalizmin, bilimsel sosyalizmin kitlelerin arasında yaygınlaştırılması... Burjuva ideolojisinin eleştirilmesi ve mahkum edilmesi... Burjuva toplumunun gericiliğinin ortaya konması... Yeni ve daha üstün bir toplumun onun yerini alacağının tarihsel ve bilimsel olarak ikna edici biçimde gösterilmesi... Sınıfların, sömürünün, eşitsizliğin ortadan kaldırılması... İnsanca yaşam biçimi... Bireylerin özgür ve çok yönlü gelişimi... Yüksek eğitim ve kültür... Ekonomik gelişmenin herkesin gelişmesine hizmet etmesi... Herkesten yeteneğine, herkese ihtiyacına göre ilkesinin uygulanması... Toplumun zenginliğinin bir ölçütü olarak serbest zamanın sağlanması yabancılaşmanın, bencil bireyciliğin yerine dayanışmanın, karşılıklı işbirliğinin alması... Kadınların gerçek, tam, eksiksiz kurtuluşu... Toplumsal ilişkilerin hiçbir zorlama ve toplumsal müdahale olmadan örgütlenişi... Toplumsal devrim hem insanın hem toplumun radikal değişimidir. Devrim, gerçek bir insan kişiliği ve insani bir toplum yaratarak, kendine yabancılaşmayı ortadan kaldıracaktır.
Eski toplum pratik olarak işçi sınıfı ve emekçilerin yoğun ve etkili eylemleriyle ortadan kaldırılır. Yeni ve daha ileri bir toplum, yine pratik yoldan toplumun yeni baştan örgütlenmesiyle kurulur. Bu, işçi sınıfının tarihsel görevidir. Ama hangi durumdaki işçi sınıfı? Ancak devrimci işçi sınıfı tüm bu görevleri yerine getirebilir. İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçbir şeydir. Toplumu değiştirecek olan devrimci bir sınıfa dayanan, siyasal olarak örgütlü davrananlar devrimci sınıftır. Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı onyıllarca süren devrimci mücadele içinde mücadele kapasitesini pekiştirdi, teorik olarak yaklaşan savaşın devrimci teorisiyle davrandı. Karmaşık mücadelelerden geçerek, devrim eğitimi alarak, devrime her yönden hazırlandı.
Tarihin gerçek bir insan kişiliğinin sağlandığı koşullara, gerçek insan toplumuna ulaşması için bir dizi gelişme ve değişim gerekiyordu. Ama o noktaya gelindi. Bugün yeni yarınlar için, içinde büyük bir potansiyel taşıyor. Geleceğin üzerine dayanacağı potansiyel, gelişmiş maddi ve teknik temelin yanında, emeğin yüksek vasıfları, üretimin ileri düzeyde toplumsallığı, genel eğitim düzeyi, toplumsallaşmış insanlık ve başka olgu ve gelişmeler sıralanabilir. Yeni bir gelecek, komünist toplum, yüksek bir potansiyele dayanacak fakat, daha ileri gidecektir.
Ezilen ve sömürülen kitleler, daha ileriye, devrime halk demokrasisi ve sosyalizme, işçi sınıfının öncülüğünde ve sürükleyici mücadelesiyle gidecektir. İşçi sınıfı, devrimci sınıf partisinin önderliği olmadan tarihsel görevini gerçekleştiremez. Devrimci işçi sınıfı ve partisi büyük bir mücadele kapasitesine sahip. Devrimci mücadele kapasitesi, mücadele içinde pekişir. Daha tam ifade edersek, bu, devrimci savaş kapasitesidir. Ama sadece pratik değil, teorik-pratik kapasitesidir. Marksist teori, devrim deneyimleri ve zengin politik mücadele içinde gelişmiştir. Fakat, verili savaş kapasitesi, devrimi başarmaya yetmiyor. Sonuç almak için, kapasitemizi sürekli güçlendirmek zorundayız.
Devrimi gerçekleştirecek, toplumu değiştirecek bir kapasitemiz var. toplumu değiştirmenin ilk koşulu siyasi iktidarı ele geçirmektir. Reformistler, iktidar sorununu devrimle çözmeyi en ilerinin sorunu olarak gördükleri için pratikte, toplumun iktidarsız değiştirmenin peşine düştüler. Burjuva toplumu, burjuva diktatörlüğü altında değiştiremezsiniz. Burjuvazinin sınıf diktatörlüğünü yıkmak, emeğin devrimci iktidarını kurmak, toplumun radikal değişiminin ilk zorunlu koşuludur. Bu yüzden, sınıf savaşının en çetin, en şiddetli çatışmaları, iktidar sorununu pratik çözümü etrafında meydana gelir. İktidarı almadan, toplumu değiştirmek için yapılan tüm eylemler, sonuç olarak başarısızlığa uğrar.
Bugünün içinde taşıdığı tüm o potansiyel güç ileri bir teoriyle donanmış savaş kapasitesi; savaşan proletarya, proletaryanın savaşan partisinin tüm çabaları, güncel olarak çizilmiş devrimci bir stratejiye bağlanmamışsa, hiçbir yere varamaz. Harcanan onca enerji ve güç sonuçsuz kalır. Zaten belirlenmiş devrimci siyasi bir stratejiniz yani siyasi iktidarı devrimci yoldan almaya yönelik somut hedefiniz yoksa, mücadele anlayışınız sistem onarıcılığı çerçevesini aşmaz. Burjuva diktatörlüğünün yıkılması, işçi sınıfının ve emekçi halkın devrimci iktidarının kurulması, geçici devrimci hükümetin kurulması, gerçek özgür bir ortamın oluşturulması... Kadınların gerçek kurtuluşu devrimci bir stratejinin içeriğidir. Devrimci stratejiden yoksun bir hareketin tutarsızlığa düşmesi kaçınılmazdır. Parlamentarist reformist partilerin devrimci bakış, devrimci görüş ve devrimci hedef yoksunluğunu, onları nasıl tutarsız bir şekilde, oradan oraya sürüklediğini canlı örneklerle görüyoruz. Onlar içerikte değil, lafta, biçimde sert görünerek, emekçi kitlelerin sisteme olan tepkisini kendilerine çekme peşindeler. Bu yolla güçlendiklerini düşünüyorlar. Fakat, devrimci stratejiden yoksun bir büyüme onların güçlü değil, güçsüz yanlarıdır. Çünkü, bu yolla daha ileri gidemezler. Devrimci bir çıkış içinse ne bu anlayışa sahipler, ne de bunu göze alabilirler.
Son dönemde, ezilen ve sömürülenlerin eylemlerinde gözle görülür bir artış ortaya çıktı. Bu, yıllarca oluşan güç birikiminin kendini eylemlerle ortaya koyuşudur. Güç birikimi, devrimci patlamalar biçiminde kendini dışa vuruyor. Tam da sistemin ekonomik ve politik krizinin bu denli sarsıcı olduğu bir dönemde, eylemler iktidar sorununu çözmeye yöneltilebilir ve yöneltilmelidir. Sistem onarıcıları, yükselen eylem dalgası karşısında, dalga kıran bir rol oynuyorlar. Ayaklanma ve devrim dalgasını toplumsal ve politik hareketleri önemsiz günlük sorunlarla oyalıyorlar. Fakat yükseliş onları aştığı için, rollerini oynamakta yetersiz kalıyorlar. Bunu doksanlarda, başaramayanlar bugün hiç başaramazlar. Devrim ve devrimci değişim yönündeki hareket, gün gün büyüyor.
Burjuvazi ve tüm düzen güçleri, halk ayaklanmasını önlemek amacıyla sık sık seçimlere başvursa da, ayaklanma olayların kendisi tarafından oluşturuluyor. Dolaysıyla, yeni Gezi uzak bir sorun olarak görülemez. Verili durumda böyle bir şey, aniden ve kendiliğinden patlama biçiminde olacağından, bunu karşılamaya hazır olmalıyız. Devrimci birleşik ve genel bir ayaklanma sırasında devrimci işçilerin devrimci kitlelerin ilk yapacağı şey, fiili iktidarı ele geçirmektir. Bu, devrimci stratejinin hayata geçirilmesinin bir gereğidir. Bu, devrimlerde karşımıza çıkan bir durumdur. 1917 Şubat Devrimi sonrası Rusya’da pratikte ayaklanmacıların karşı karşıya olduğu durumdu. Rusya’da ikili iktidar ortaya çıktığında işçi ve asker Sovyetlerinin iktidarı, fiili bir iktidardı. Küba Devrimi zaferini ilan etmeden önce, fiili iktidarı ele geçirmişti zaten. Ayaklanmada, devrimde fiili iktidarı ele geçirmek, geçici devrim hükümetinin oluşturulmasıyla bağlantılıdır. O sırada, şaşkınlığa düşmemek için, buna bugünden hazır olmalıyız.
Bu topraklarda ve başka yerlerde, devrimi olanaklı yapan bir ekten de, Amerikan emperyalizminin dünya hegemonyasının çökmesidir. Dünya çapındaki gücü uzun süredir zayıflıyor ve geriliyor. Bu durumu doksan başında belirttik. ABD emperyalizmi dünyada gelişen tüm ilerici, devrimci ayaklanmaları, halk hareketleri, geçen yüzyılın ortalarından bu yana, bastıran ve engelleyen bir güçtür. Bu dönemdeki faşist askeri darbelerin arkasında hep o vardır. Yine sosyalist ülkeleri kuşatan ve yıkılması için elinden geleni yapan ABD emperyalizmidir. O, bunu tek başına değil, diğer emperyalist güçlerle birlikte yaptı. Dolaysıyla ABD emperyalizminin dünya genelinde gerileyen hegemonyasının çökmesi, gerek dünya devrimini gerek her ülkede devrim için yeni bir durum yarattı. Yani Doksan sonrası Latin Amerika ve başka yerlerde devrimler bu yeni koşullarda gerçekleşti. Kuşkusuz, her devrim kendi iç dinamikleriyle gerçekleşti. Fakat dünyadaki yeni durumun getirdiği olumlu etkeni de göz önünde tutmalıyız.
C.Dağlı