< < Sıradan İnsanlar Zamanı

Bazıları, insanların dünyanın birçok merkezinde değişim için ayaklanmasını şaşırtıcı buluyor. Böyleleri, insanı tarihte edilgen bir güç olarak görüyor. Böyle düşünen birinin her halk başkaldırısında şaşırmasında anlaşılamayacak bir şey yok. Oysa tarihi yapan insanlardır.

İnsanlar ne kadar koşulların ürünüyse, koşullar da o kadar insanların ürünüdür. İnsanlar, tarihte etkili bir güçtür. İtici bir güçtür. Değiştirici, dönüştürücü bir güçtür. İnsanlar yeni bir topluma geçmek amacıyla örgütlü, bilgili, bilinçli hareket ettiğinde, etkisini daha da artırır.

İnsanın etkili olması için, eski sistemle uzlaşma içinde olanları aşması gerekir. Eski olana saplanıp kalanlar, yeni gelişmeleri karşılayan bir yetenek gösteremezler. İnsanları harekete geçiren, etkili bir aktör durumuna getiren devrimci amaçtır. Emekçi insanın amacı, sınıfların kaldırılmasıdır. Toplumun köklü dönüşümüdür. Toplumun dönüşümü, devrimin özüdür.

Kapitalist sistemin dar toplumsal yapısı, insanın değiştirici dönüştürücü potansiyelinin tam anlamıyla açığa çıkmasının önünde engel oluşturuyor. İnsan, bu sistem tarafından, parça insan durumuna düşürülmüştür. İnsanın bütünlüklü, tam ve her yönden gelişimi, toplumun temelden dönüşümünü zorunlu hale getirmiştir. İnsanlar, kapitalizmin zincirlerinden kurtulduklarında kesinlikle daha ileri gidecektir. Bunun için tarihsel sıçrama gerekir. 1917 Sosyalist Ekim Devriminde ve 40’lı yılların toplumsal devrimlerinde, yakın tarihlerin devrimlerinde olduğu gibi, tarihsel bir sıçrama yani nitel değişim gerekir. Bu değişim, daha iyi şeylerin başlangıcıdır.

Devrimci teoriyle donanmış, emeğin kurtuluşu programı olan devrimci politik partide örgütlenmiş emekçi halktan insanlar, toplumu değiştiren bir güçtür. Birkaç örnekle bunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabiliriz. Proleter devrimler çağını başlatan 1917 Ekim’ine varan DEVRİM SÜRECİNDE Bolşevik Parti, Rusya işçi sınıfını ve proleter olmayan emekçileri devrimci teorisi ve devrimci siyasi mücadele içinde etkili bir güce dönüştürdü. Ve devrim süreci, devrimle toplumun dönüşümüne vardı. ÇKP, ÇİN’de köylülerden devrimci bir güç oluşturdu. Fidel Castro önderliğinde Küba Devrimi, o güne kadar hiç önem verilmeyen halkı, tarih değiştiren etkin bir güce dönüştürdü. Türkiye ve Kürdistan’da onyıllarca verilen devrimci mücadelelerden geçen emekçi halklar, devrim sürecini devrime vardıracak bir militanlık ve etkileyici bir güç gösteriyor. Son zamanlarda, kitlelerin kapitalizme başkaldırısı kısa sürede hızla yaygınlaştı. Devrim süreci engellenemez bir güçle ilerliyor.

Birçok siyasi hareket, insanlardaki büyük değişimi hala göremiyor. Düşünceleri değişen insanlar, dünyaya başka bakıyor. Bu insanlar, kendilerini dünyayı değiştiren tarihsel hareketin bir parçası görüyor. Dolayısıyla, mücadelenin her sorununu birlikte tartışmak, görüş ortaya koymak, gerekirse eleştirmek istiyor. Bu insanlar karşısında inandırıcı ve ikna edici olmalıyız. Burjuvazi halkı kendi hedefi için bir güç olarak gördü. Halk ne zamanki, kendisi için bir güç oldu; o zaman tüm düzen güçlerini karşısında buldu. Tam da bu nedenle, burjuvazinin bütününü karşısına almadan kendi amacına ulaşamaz. İnsanlardaki bu apaçık değişime karşın, küçük burjuva sosyalist hareketler, insanları birer sayı olarak görüyor. Miting, yürüyüş, salon toplantıları gibi etkinliklerde kalabalığı oluşturan insanlara birer sayı olarak bakıyor. Böylece, değişimin ve gelişimin gerisinde kalmış oluyor. İnsanlar bu siyasetlerin kendilerine nasıl bir değer biçtiğini görüyor ve buna karşı haklı bir tepki gösteriyorlar. Halbuki, halktan insanlardaki büyük değişim, tarihi değiştirme mücadelesinde başlı başına büyük bir ilerlemedir.

Burjuvazi, onların tüm resmî kurumları, düzen partileri bu toplumun işçilerin ve köylülerin sömürüsüne dayandığını yani toplumun gerçek ilişkilerini gizler. Çünkü, gerçekler onlara karşı. Gerçekler bizden yana. Bu yüzden burjuva ağız gerçekleri söyleyemez. Bu, onların sınıf çıkarlarına aykırı. İşçi sınıfı ise toplumun gerçek işleyişini açığa çıkarır. Bu konuda ezilen ve sömürülenleri aydınlatmak, işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinden ayrılamaz.

Burjuva partileri statükocudur. Eski düzeni savunur. Eğer değişimden söz ediyorsa, kastettiği şeyi, bugünkü özel mülkiyet zeminleri üzerinde bir değişimdir. Onların değişim yönündeki her adımı, sömürü düzenine hizmet eder. O halde, gerçek değişimden, köklü toplumsal değişimden yana olamazlar. Statükocu bir sınıf olarak sürekli demagoji ve yalana başvururlar. Onların tüm politik programları sözleri ve kampanyaları, bu açıdan değerlendirilmelidir.

Burjuva ağız, toplum karşısında inandırıcı değildir. Toplum, yaşanan tüm kötülüklerden, burjuva sınıfı, siyasi iktidarı ve tüm düzen güçlerini sorumlu tutar. Yani yaşanılanların sonucu, egemen güç ve onların siyasi temsilcileri her konuda teşhir olmuştur. Buna karşın halktan insan, sıradan insan, toplum karşısında çok daha inandırıcıdır. Bütün düzen savunucuları bir araya gelse, gerçekleri savunan sıradan bir insan kadar inandırıcı olmaz. Toplumda güven sağlayamaz. Sıradan insan, etkin bir güçtür. Dünyayı değiştirecek bir güçtür. Sıradan insan var, sıradan insan var. Bugünün sıradan insanı önceki dönemin sıradan insanından eğitim, kültür, sosyal pratik, bilgi vb olarak daha donanımlıdır. Uzun zamandır dünyayı alt üst eden, başkaldıran bu insanlardır.

Sıradan insanlar arasında kapitalizme, artan, şiddetlenen baskılara karşı bireysel başkaldırı hızla yaygınlaşıyor. Devrimin gücünü, kendi saflarında toplanandan ibaret görenler, bireysel başkaldırının devrimdeki rolünü anlayamazlar. Sıradan insanların kendiliğinden bireysel başkaldırısı olmadan Gezi ve sayısız halk eylemi açıklanamaz. Yarın da halk ayaklanmaları, milyonlarca halktan insanın bireysel başkaldırısı tarafından oluşturulacaktır. Bireysel başkaldırılar ne kadar yaygınsa, devrim o kadar halkın içinde derin kök salmış demektir. Bireysel eylemlerin, başkaldırının yaygınlığı, politik cesaretin insanlar arasında ne denli yerleştiğini, gerçekten yaygın cesaret gösterildiğini gösteriyor. Bütün bunlar, toplumun nasıl patlayıcılarla yüklü olduğunu ortaya seriyor.

Toplumu değiştirmeye yönelik başkaldırı, kapitalist dünyanın genelindedir. Devrimci durum, sistemin genelinde ortaya çıktı. Burjuvazinin yönetemez duruma gelmesinin yanında, kelimenin gerçek anlamıyla egemen olamaması yine genelde varolan bir durum. Başkaldırı, halk eyleminde olağanüstü bir durumun olması demektir. Bunun daha ileriye giden iki yeni örneği Nijerya ve Bangladeş’teki halk ayaklanmalarıdır. Aslında kapitalist dünyanın geneli, devrim yangını yerine çevrildi. Egemen sınıf, gerici şiddetini ne kadar artırırsa artırsın, insanlar hiçbir baskının önünde baş eğmiyor. Başkaldırının küresel düzeyde yaşanması, sistemin krizini derinleştiriyor. Yeni bir dünya, insanın etkin mücadelesinde biçimleniyor.

Alttakilerin ekonomik ve toplumsal sorunları yüzyılın en yıkıcı ekonomik kriziyle son derece keskinleşti. Burjuva güçler, durumu tersine çeviremez. Tersine, sermaye büyüdükçe, emekçilerin sorunları yıkıcı ve öldürücü boyutlar kazanıyor. Bugünkü iktidar, krizi en uç noktaya çıkardı. Dolayısıyla, alttakilerin sorunlarının keskinleşmesi de en uç noktada. Bu koşullarda halk ayaklanması kaçınılmaz olduysa, bunda anlaşılmayacak bir şey yoktur. Üsttekiler, alttakilerin sorunlarını çözemez. Çünkü, halkların karşı karşıya olduğu öldürücü koşulların kaynağı bu toplumsal yapıdır. Bu toplumsal durumda emekçilerin öfkesi daha bir şiddetlenir ve şiddetleniyor. Derecesi farklı olsa da, emekçi insanların ekonomik ve toplumsal sorunları, tüm kapitalist sistemde keskinleşmiştir. Anti kapitalist eylemler ve eylemcilerin yoğunluğu her yerde artıyor. Tüm sistem baştan başa eylem alanı.

Eylemciler sloganlarıyla, eylemleriyle dünyanın sokaklarını çınlatıyor. Haykırışları meydanları dolduruyor, her eve, her işyerine giriyor, kendine çekiyor. Parlamento dışı eylemler temel, sonuç alıcı mücadele alanı oldu. Burjuva parlamentosu ise etkisizleşti. Kitlelerin dikkatleri sokaklara çekildi. Devrim için büyük bir değişim.

“Ekonomik gücün artan yoğunlaşması, bu tür çıkar çoğulculuğuna ya olanak vermiyor ya da buna çok küçük alan bırakıyor. Kararlar politik makamlardan önce alınıyor ve ekonomik bakımdan güçsüz olanlar karar alma süreçlerinin dışında tutuluyor. Tüm toplumsal konular, giderek artan ölçülerde ekonomik bakımdan güçlü olanların temsilcileri tarafından özel çıkarlar gözetilerek düzenleniyor. Kamusal denetim mekanizmaları etkili olamıyor. Bu yüzden güçsüzler, parlamento dışı sosyal hareketler olarak ortaya çıkıyor.” (Holz)

Holz, emperyalist ülke parlamentolarını göz önünde tutuyor. Ama bir gerçeğe işaret ediyor. Asıl güç parlamentolarda değil. Asıl güç başka yerde. Güç, tekellerde. Borsada, sanayicilerde, bankalarda. Güç sahipleri parlamentonun dışında. Kendi çıkarları doğrultusunda aldıkları kararları, parlamentoya dikte ettirirler. Ezilen insanlar bunun farkında. Kendi isteklerini, ancak kendi eylemleriyle elde edebileceklerinin bilinciyle fabrikaları, sokakları ve meydanları dolduruyorlar.

Bu topraklarda parlamentonun işlevi çok sınırlı ve varlığı göstermelik idi. Bugünkü iktidarla o da ortadan kaldırıldı. Parlamentoda muhalefete gevezelik yapma hakkı bile artık çok görülüyor. Bu hakkı kullananlar saldırıya uğruyor, linç ediliyor, hapse atılıyor. Muhalefet bile parlamentoda bir şey çıkmayacağını bildiği için, meydanlara inmek ihtiyacı duyuyor.

Bizde sınıf mücadelesi, parlamento dışında gelişti. Bunun uzun tarihi ve köklü gerekçeleri var. Burjuvazi egemenliği hiçbir zaman parlamentoya bırakmadı. Düzenin tüm kurumları, burjuvazinin çıkarlarının ve egemenliğinin aygıtları olarak işbaşında oldu. Halklar, sokakta bizimle birlikte oldu daima. Parlamenter aklın, bu tartışmasız gerçeği anlamaması için sebepleri var. Onlar, devrimci mücadele dışındaki her çalışmayı ve taktiği, politik bir çizgi haline getirdiler.

Parlamenter akıl, kendi yolunda giderken, halklar ise devrimci yoldan, sokaklardan, çatışmalardan geçerek ilerliyor hedefine doğru. Alttaki insanlar sokakta, alanlarda, eylemlerde ortaklaşıyor, mücadele birliğini sağlıyor. Sokaklar, birleşik gücün oluştuğu savaş alanlarıdır. Burada bilincini, örgütlülüğünü geliştiriyor. Sokakta etkin olmak için örgütlü olmak gerekiyor. Sokakların artan önemi, emekçilerin iktidar hedefiyle hareket etmesidir. Sokakta etkin bir güç koyamadan, iktidar yüzü göremezler. Son otuz yıllık dünya halklarının mücadele deneyimleri şunu ortaya koydu: Sokakta etkin olan, savaş cephesinde, tüm toplum üzerinde etkili olur, dünya halklarıyla eylemsel sıcak, canlı bağlar kurar. Buralarda ezilenler, kendi inisiyatiflerini sonuna kadar kullanma olanağına sahip olur.

Sıradan insanlar, yeni yarınlar için her yerde eylemde. Şimdi sıradan insanlar zamanı.

C.Dağlı