Devrimci komünist güçlerin mücadele hayatının tamamı sermayenin ve devletin ağır baskısı altında geçti. Yıllardır süren mücadele boyunca ağır bedeller ödedi. Güncel sınıf savaşında kullanacağı zengin bir deneyim biriktirdi. Sınıf savaşının yeni çarpışmalarına daha güçlü ve donanımlı hazırlandı. Proletaryanın savaşan güçlerinin deneyimi, teorik pratik birikimi emekçi sınıfın kurtuluşu yolunda büyük bir devrimci değerdir.
Burjuvazi ve faşist devletin şiddetli saldırıları ne proletaryanın devrimci sınıf partisinin mücadelesini ve gelişimini durdurabilir ne de devrimin ilerlemesinin önüne geçebilir. Çünkü, yeni bir topluma geçmek yönünde yeni bir tarihsel dönem başlamıştır. Çünkü bu mücadele tarihsel eğilim olarak evrensel gelişme yönündedir. Tarihsel eğilim, pratik devrimci bir harekete, devrimci bir güce dönüşmüştür. Bu gelişim, yönetenlerin, toplumu başkaldırı ve devrimden kurtarmaya yönelik tüm girişimlerini boşa çıkarmıştır. Kapitalist sınıf ne yaparsa yapsın, Komünist Manifesto’da ifade edildiği gibi, burjuvazinin yenilgisi ve proletaryanın zaferi aynı biçimde kaçınılmazdır.
İşçi sınıfının mücadelesinin tarihsel eğiliminin evrensel gelişme yönünde olması, Türkiye ve Kürdistan’a özgü değildir. Kapitalist sistemin bütünlüğündeki bir gelişmedir. Mücadele çağsaldır. Toplumsal devrimler çağındayız. Proletaryanın mücadelesinin tarihsel eğilimi evrensel gelişme yönünde olduğundan ve sistemin tümünde işlediğinden, bir ülkedeki devrimci mücadeleyi bastırmakla, hatta ezmekle, bu tarihsel eğilimi ve yol açtığı sonuçları ortadan kaldıramazsınız. Bu topraklardaki mücadele hem kendi devrimci dinamikleri hem dünyadaki devrimci dinamikler tarafından besleniyor.
Devrimci dinamikler, devrimin öznesi üzerine birçok kez durduk. Türkiye ve Kürdistan’da sadece nesnel koşulların oluşmadığını, öznel koşulların da oluştuğunu gözler önüne serdik. Yalnızca bu düzeyde bırakmadık. Nesnel ve öznel koşulların bir arada toplandığını da belirttik. Aynı konuya tekrar tekrar değinmemizin temel nedeni, yalnızca Mücadele Birliği’nin yeni okurlarını göz önünde bulundurduğumuz için değil, daha önce, özne hakkında söylediklerimiz, gerçek anlamda kavranmadığı için. Bazen insanların anlayışı en apaçık gerçekleri ya da gerçekliğin ikna edici biçimde önlerine konmasını anlamaya kapalı olur. Ancak daha sonra, yeniden karşılarına çıktığında kavrıyorlar. Bu yüzden, devrimin öznesi konusuna tekrar değinmek durumunda kaldık. Yayınlarımızda olgulara ve süreçlere bütünlüklü yaklaşmak gerektiği biçimindeki görüşümüzü birçok defa işledik. Ama o sıra dikkat çekmedi. Yakın tarihte yeniden ele aldığımızda, bu sefer yayınlarımızı takip edenlerin dikkatini çekti.
Devrimin öznesini, proletaryanın devrimci partisini, devrimci işçileri, kadın özgürlük hareketini, devrimci gençliği küçümseyenler, öncesi bir yana, son otuz yıldır kapitalist dünyayı altüst eden genel başkaldırıyı açıklayamazlar. Dünyayı değiştirecek özne öyle bir konumda ki devrimci krizi, devrimci durumu ayakta tutacak bir savaşçılık sergiliyor. Gezi’de milyonlarca insanın günlerce ayaklanmayı sürdürmesini, devrimci dinamiklerin ileri durumuyla değerlendirebilirsiniz.
Toplumu dönüştürecek olan özneyi yetersiz gösterenler, bu dönüşümü aslında göze alamayanlardır ya da proletaryanın tarihsel devrimci görevinin sorumluluğunu üstlenemeyenlerdir. Gerçekte devrimci öznenin ileri konumda olmasına karşın bunu kabul etmeyenler, geri konumdadır. Devrimci savaşım, sıradan insanların değişim içine girmesi ve mücadeleye katılmasıyla yeni bir döneme girdi. Devrim, en geniş kitlelerin içinde derin kök salmış ve bu kitleler hızla devrimcileşiyorlar. Emekçi halklar her yerde, bugünkü topluma ateş ediyor. Özne, devrimi gerçekleştirecek bir özne haline geliyor.
Özne, her zaman devrimi başarıya ulaştıracak konumda değildir. Uzun zaman alan mücadelelerden sonra, bugün farklı, başka bir öznedir. Türkiye ve Kürdistan proletaryasının siyaset sahnesinde bağımsız mücadelesi, gerçek anlamda mücadele olarak geçtiği uzun yıllar, mücadele yıllarıdır.
Tüm bu zaman içinde devrimci sınıf mücadelesi her yeni dönemde, öncekine göre daha yaygın ve kitlesel biçimde gerçekleşti. 70’li yıllar, 60’lı yıllara göre daha kitleseldir mücadele; 90’lı yıllarda daha kalabalık güçler katıldı; 2000 sonrasında ise, mücadele milyonların ayaklanmasına dönüştü. Örgütlü mücadele açısından da, proletaryanın devrimci sınıf örgütlenmesi politik örgüt aşamasından politik parti aşamasına vardı. İşçi sınıfı, kendi mücadelesine örgütlü bir biçim vermede çok ileriye gitti. Bu, apaçık devrimci örgüt bilincidir. Sınıf mücadelesinin deneyimi yönünden de gözle görülür bir gelişim var. Emekçi sınıf uzun bir mücadeleden sonra, şimdi dünyanın en zengin deneyimlerinden birinin yaratıcısı durumunda. Toplumsal bilinç edinme bakımından da çok belirgin bir gelişme sözkonusu. İşçi sınıfının mücadelesinin diğer yönleri, çeşitli yönleriyle ele alındığı halde, bilinç gelişimi eksik bırakılmıştır. Oysa insanların görüşlerinde büyük bir değişim yaşanmıştır. Proletaryanın devrimci sınıf partisi, her olaya yönelik görüşleriyle emekçilerin mücadelesinin önünü aydınlatmıştır. Böylece emekçi sınıf, diyalektik materyalizmin etkin silahıyla donandı. Ayrıca bu tüm süreci sosyalist yazarlar, şairler, sanatçılar düşün ve yazın eserleri ve mücadeleleriyle, dünyayı değiştirme mücadelesinde, emekçi kitleleri ileri bilinçle donattı.
Yeni bir gelecek mücadelesi veren özne, içinde bulunduğu çağdan, yaşadığı toplumdan bağımsız değildir. İçinde bulunduğumuz toplum, tam bir çürüme içinde. Çürüme, verili toplumsal koşulları temelden dönüştürme savaşı veren karşıtını da etkiliyor. Toplumsal durum bu aşamadayken burjuvazinin hiçbir kurumu siyasi partiler, siyasi üst yapı bunun dışında kalabilir mi? Hem özel mülkiyet düzenini savunacaksın hem bunun yarattığı sonuçlar karşısında şaşkınlığa düşeceksin. Bu tam bir iki yüzlülüktür. Toplumsal sistem, siyasi iktidar, devlet, burjuva muhalefet yozlaşma ve çürüme içinde. Çürümenin egemen olmadığı burjuva siyasi parti yoktur. Biz bunlara, siyasi partiler çetesi derken, aynı zamanda onların nasıl yoz güçler olduğunu söylemiş oluyoruz.
Toplumun bu denli çürümesi yeni, canlı, insani bir topluma geçişin zorunluluğunu gösteriyor. Asıl mesele şuradadır ki, toplumun devrimci, en canlı, en dinamik güçleri, işçi sınıfı ve kapitalizmin ezdiği tüm kitleler, bu toplumu dönüştürmek için devrimci bir kararlılık göstermezse, kendilerini de çürütmüş olurlar. Canlı güçler, toplumsal çürümeye karşı korunaklı değildir ve böyle bir korunak da yoktur. Daima yeni ve ileri toplumsal ilişkiler, eski ilişkilerin yerini alarak, toplum canlılığını korur. Toplum kökten değiştirilmeden, çürümenin tüm toplumu egemenliği altına alması önlenemez.
Toplumsal çürümenin, kapitalizmi yıkmak için savaşan, diri güçlere doğru yayılması olmuş bitmiş bir durum değildir. Ama genelleşen bu olgunun dışında kalınamayacağını bize gösteriyor. Toplumun canlı, devrimci güçleri savaşını yeni bir aşamaya çıkardı. Bu, genel başkaldırı aşamasıdır. Şimdiye kadar, mücadelenin her alanında yapılanlar, genel başkaldırıyı oluşturdu. İşçi sınıfı, bu aşamada eylem yeteneğini pratikte en yüksek düzeye çıkararak, devrimin önder sınıfı olduğunu ortaya koyabilir. Sürecin bundan sonraki biçimlenişi, işçi sınıfının devrimci mücadelesine bağlı olacaktır.
Doğan politik ve toplumsal ortam, işçi sınıfı açısından amacı gerçekleştirmeye uygundur. Ortamın doğması, tarihin kendiliğinden akışı içinde olmadı. İnsanları devrimcileştiren ortam çetin, uzun, şiddetli mücadelenin sonucu oluştu. Burjuvazi hareketi bastırsa da, devrimci mücadelenin yarattığı ortamı ve bu ortamın sonuçlarını ortadan kaldıramaz. Rusya’da Üç Devrim’de etkin olanlar, 1917 Ekim Devrimini yöneten ve yönlendirenler, kendisinden önce, mücadelenin yarattığı ortamda hazırlandılar. RSDİP’in doğduğu ortam, 1890’lar ve biraz öncesidir. Daha sonraki birçok fikir o süreçte oluştu. O devrimci mücadele ve tartışma ortamının yol açtığı sonuçlar yok edilemedi. ÇKP’yi doğuran, nesnel ve öznel ortam partinin kurulduğu 1921 öncesi devrimci mücadele, araştırma, tartışma aydınlanma ortamıdır. Küba Devrimi’ni 1959’da zafere ulaştıran devrimin öncüleri, ilk olarak on yıl öncesinde başlayan Küba ve Latin Amerika’daki canlı tartışma, mücadele, sosyalizmden etkilenme ortamıdır. Küba Devrimi, Latin Amerika’da devrimci bir ortam yarattı. Kıtada binlerce insan bu sırada devrimcileşti ve gerilla savaşı başlattı. Türkiye ve Kürdistan’da devrimci ortam 69-71’de, 70’li yıllarda, 90’larda doğdu. Gezi Haziran Halk Ayaklanması toplumun daha geniş kesimlerini devrimcileştiren yeni bir ortam ve ileri tarihsel sonuçlar yarattı. Bugün her yerde bireysel ya da kolektif, genel bir başkaldırı ortamı ve genel başkaldırının kendisi var. Devrimci işçi sınıfı ve tüm devrimci güçler için devrimi gerçekleştirmek için elverişli bir ortam var. Tarihin gidişi, devrimci sınıfın tarihsel rolünü oynamasına bağlı. Devrimci işçiler partisine düşen, proleter sınıfın, tarihsel devrimci rolünü oynaması için gereken politik desteği vermek ve yönetmek ve yönlendirmektir.
Eylemlerde kitlelerin coşkunluğu, devrimin temel bir koşuludur. Akdeniz insanları karakter olarak coşkundur, fakat toplumu değiştirecek bir devrim için, devrimci bir coşku gerekir: Emekçi kitlelerin mücadeledeki coşkusunda iki önemli etkenden biri, nihai amaçtır, yani dünyayı (toplumu) değiştirme amacı. Büyük devrimci amaç olmadan, başka hiçbir şey kitlelerde devrimci bir coşku yaratamaz. Dünyayı devrimci yoldan değiştirme mücadelesi, her zaman emekçi kitlelerde sınırsız bir coşku yaratmıştır. Eylemlerde sık sık gördüğümüz zincire vurulamaz coşkunluğun temelinde yeni bir dünya uğruna mücadele var.
Kitle coşkunluğunu etkileyen başka bir etken daha var: Dünyayı değiştirmek uğruna riskli eylemlere girişmek. Riskli eylemlerin yarattığı coşkuyu, sistemle uzlaşma zeminlerinde kalarak sağlayamazsınız. Senelerdir, burjuvazinin kabul edilebilir sınırlarında hareket eden reformist hareketler, tüm çaba ve zorlamalarına rağmen, kendi içlerinde devrimci bir coşku yaratamıyorlar. Eylemde ve politik örgütlenmede ilişkilerle sürekli karşı karşıya gelenlerin doğurduğu yüksek coşkunluğu, uzlaşmacı siyaset yaparak doğuramazsınız, 1917 Ekim’inde Kışlık Saray’a hücum eden kitlelerin o coşkusunu, barışçı mücadele serisiyle elde edemezsiniz. Fidel, Che, Raul’un 1959 Ocak’ında kentlere girerken doruğa çıkan coşku denizini, oy ile yaratabilir misiniz? Ya da 1944 zaferinin Sovyetler Birliği’ndeki coşkusunu o milyonların hayatına mal olan savaşı kazanmadan nasıl oluşturabilirsiniz! Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimi, riskli süreçlerden geçerek ve en tehlikeli eylemleri göze alarak, kendi saflarında ve mücadeleci kitlelerde her zaman coşkunluk yaratmıştır.
Devrim güncelliğini herkese dayatınca, uzlaşmacı siyasetler, kendi aralarında devrimci görünme yarışına girdiler. Her gün devrim üstüne bir yığın laf ediyorlar. Fakat, konumları devrimci mücadelede riskli eylemleri üstelenmeye uygun değil. Bu yüzden kendi konumlarıyla, devrimci kalmaları arasında paradoks var. Bu yüzden tutarsızlar. Kaygan ideolojik bir zeminde hareket ediyorlar. Devrime önderlik edenler gerçek anlamda devrimci konumda olanlardır.
C.Dağlı