Devrimci işçi sınıfı, küçük-burjuva sosyalist hareketleri aşarak daha ileriye, oradan tam kurtuluşa varacak bir siyasi çizgi izlemelidir. Bunun için, öncelikle, bu hareketlerin gerçek durumlarını, bütün yönleriyle, yani bütünlüklü olarak tanımalıdır.
İşçiler gerçeği öğrenmek istiyorlarsa, bu grupların, kendilerini “sosyalist, komünist” olarak adlandırmalarına bakmamalıdır. Adlandırma her zaman yanıltıcı olmuştur. Gerçeğe varmak için, düşüncelerinin asıl içeriğine bakmanın yanında, bu hareketlerin ne yaptıklarına, proletaryanın sınıf savaşında nasıl bir konumlama içinde olduklarına bakmalıdır. Bu, gözlemde bulunmanın yanında, inceleme, araştırma yapmayı, yani belli bir uğraşı gerektiriyor. Hemen söylemek gerekiyor ki, gerçeği öğrenmenin kolay yolu yoktur.
Olgu hakkında tam bir fikir sahibi olmak için, olgunun bir yanını değil, bütünlüğünü bilmek gerekiyor. Küçük-burjuva sosyalist hareketlere ilişkin bu kısa değerlendirmemizi, daha önce bu konuda söylediklerimizle birlikte düşünmek gerekiyor.
Bütün küçük-burjuva gruplar, görüş oluştururken, Marx, Engels ve Lenin’in eserlerine dayandıklarını ileri sürüyor. Düşüncelerini marksizme dayandırdıklarını söyleseler de, gerçek olan şudur: ilk önce yaptıkları, Marksizmi kendi özel hareketlerine, kendi özel düşüncelerine, kendi özel dillerine çevirmektir. Böylece her birinin kendine özgü bir marksizm anlayışı ortaya çıkıyor. Yani marksizmin devrimci teorisinden özsel olarak temelde farklı bir marksizm anlayışı.
Daha sonra ise, kendi dillerinin marksizme uymadığını görünce şaşkınlığa düşüyorlar. Yani devrimci marksizmin kendi görüşlerinden farklı olduğunu anlıyorlar. Ama, kendi küçük-burjuva anlayışı, kendi önlerinde engel oluşturduğu için, yeniden görüş oluştururken, bir kez daha, aynı noktaya düşüyorlar kaçınılmaz olarak. Kendilerini ne kadar marksist olarak gösterseler ve marksizmi savunduklarını söyleseler de, burjuvazi karşısında marksizmi savunurken, marksizme büyük zarar veriyorlar.
Her biri, marksizmi kendi görüşleri için teorik dayanak olarak gösteriyor, fakat hiçbiri Marx’ın görüşlerinin bütünlüğüne dayanmıyor. Bu gruplardan bazıları, marksizmin proleter yanını, proleter karakterini alıyor, fakat devrimci özünü bir kenara bırakıyor, böylece marksizmi oportünist bir öğreti olarak gösteriyorlar. Bu eğilim, bu anlayış, daha çok yasalcı sosyalist hareketlerde, reformist hareketlerde egemen.
Diğer bir grup ise, marksizmde devrimci olanı alıyor, fakat onun proleter karakterini bir yana itiyor. Böylece, marksizmi proletaryanın sınıf savaşından koparıyor; proletaryanın devrimci sınıf öğretisi olan marksizmi, bir küçük-burjuva öğretisine, küçük-burjuva devrimciliği düzeyine indirgemiş oluyor. Bu eğilim, küçük-burjuva devrimci hareketlerde egemen.
Her iki eğilim, birbirinden farklı ve uzak görünse de, aynı politik öze, aynı oportünist temele dayanıyor. Temel sorunlarda aynı anlayışa sahipler. Her sınıf bilinçli işçi, tüm küçük-burjuva sosyalist hareketlerin birçok sorunda ortak bir tavır sergilediklerini pratikte gözlemleyebilir.
Bu söylediklerimizden anlaşılacağı gibi, reformist ve oportünist grupların tüm yaptığı marksizmi kabalaştırma, sığlaştırma ve bayağılaştırmadır. Fakat marksizm çağımızda öylesine yaygın, etkin ve kitlelerin içinde yer etmiş ki, küçük-burjuva grupların onu bozmak için gösterdikleri çabalara rağmen, marksizm dünya işçi sınıfı ve emekçi halk yığınlarının üstündeki etkisini güçlendiriyor.
Proletaryanın devrimci sınıf partisi, leninist parti, marksizmi, her zaman, bilimsel, proleter devrimci komünist temelde kavradı. Proleter devrimci parti, marksizmin bir irdeleme ve araştırma yöntemi olduğu düşüncesinden hareket etti. Marksizmi, her soruna uygulanan bir kalıp, hazır bir reçete olarak gören basitleştirici ve dogmatik anlayışlara karşı mücadele verdi.
Kendi öznelliklerini, nesnel toplumsal gerçekler olarak gösteren kendi öznel durumlarına aykırı olan, rahatlarını, yaşam koşullarını alt üst eden işçilerin her gerçek devrimci eylemini “uç” görerek mahkum edenler aynı çevrelerdir.
Kapitalist toplumun evrimi ya da tarihsel gelişimi sınıf karşıtlıklarına ve uzlaşmaz çelişkilerine dayanır. Dolayısıyla, gelişmenin, bir devrimle sonuçlanması kaçınılmazdır, zorunludur. Zorunludur çünkü, devrimin kendisi, çelişmeli koşulların oluşumunun zorunlu olması kadar zorunludur. Tarihsel gelişmenin, sınıflı toplumlarda bir devrimle sonuçlandığını kabul etmemek ise öznelciliktir. Eski dünyanın ilişkileriyle uyum içinde hareket etmeyi savunanların tarih anlayışı, yavaş, pasif ve sürekli evrimdir.
Kapitalist toplum sistemi, her noktada yeni bir topluma geçişin koşullarını oluşturmuştur. Dolayısıyla, eski toplumdan her noktada tam bir kopuş, emeğin ücretli emeğe dayanmayan, yeni bir örgütlenişi, tarihin sürekliliğini sağlar. Eski olandan kopuş, yalnızca ekonomik ilişkilerden üretim ilişkilerinden bir kopuş olmayıp, eski toplumun anlayışından da bir kopuştur. İnsanlık tarihinde toplumsal ilişkilerde köklü bir kopuş, emekçilerin devrimci kavgası en ileriye, en uç noktaya kadar vardırılmadan nasıl gerçekleştirilebilir! Emeğin yeni ve sosyalist örgütlenişi halk yığınlarının bugünkü eylemleri en yüksek düzeyine dönüştürülmeden gerçekleştirilemez.
Güncel burjuva toplumda sosyal felaketler, yıkım, çürüme ve yozlaşma alabildiğine arttı. Fakat bu toplumdan kurtulmanın olanakları da çok arttı. Üreticilerin kendi öz toplumsal etkinliğinin sonuçlarına olan yabancılaşması, günümüzde en ileri noktaya varmış durumda, fakat insanı kendi öz etkinliğine yabancılaştıran koşullardan kurtulmanın koşulları da ileri düzeyde olgunlaştı. Son çeyrek yüzyılda dünyanın sokaklarını dolduran devrimci kitleler bunun bilinciyle davranıyorlar. Yığınların kapitalizme karşı dünya çapında başkaldırısı bu bilincin toplumsal pratiğe uygulanmasıdır.
Sermaye büyürken, beraberinde, büyük toplumsal yıkımlar getirmesi, yozlaşma ve yabancılaşmayı derinleştirmesi, sermayenin tarihsel eğilimine bağlı olarak açıklanabilir. Üretimin kapitalist biçiminden doğan olgular bu topraklarda bütün yönleriyle yaşanıyor. Uzlaşmaz iç çelişkiler, birçok ülkeye göre çok daha keskin. Tam da bu neden, buraları, başka bir yere göre devrimci fırtınanın daha güçlü olarak görüldüğü bir yer haline getirdi. Yalnızca ekonomik ve toplumsal gelişmeler, çelişkiler değil, politik alandaki çatışmalar da devrim fırtınasının başka yere göre güçlü olarak esmesini getirdi.
Ortaya çıkan durumun devrimle sonuçlanması, devrimci işçilerin, devrimci kitlelerin, devrimci yığın hareketini en ileri noktaya kadar götürmesine bağlı.