Proletaryanın toplumsal ayaklanmasının etkisi koşullara göre değişir. Bu etki, dünyanın bugünkü devrimci koşullarında çok büyük ve derindir.
Bir ülkede ortaya çıkan büyük bir eylem, bir ayaklanma ve devrim, dünya devriminin bir mevzisi ve ateşleyicisidir. Başka yerlerde devrimleri tetikler ve dünya tarihini hızlandırır. Proletaryanın toplumsal ayaklanmasının zaferi, toplumsal devrim, dünyanın başka yerlerindeki emekçileri bu yönde teşvik eder ve yüreklendirir.
Devrimde zafer, emekçilerin mücadele ve örgütlenme yeteneklerine bağlıdır. Mücadele ve örgütsel yetenek eylemlerde, çatışmalarda kazanılır. Militan mücadele ilk planda bir zafer vermese de, zafer kazanacakları yetenek, militan bir mücadelede edinilir. Reformistler kitleleri militan mücadeleden uzak tutarak, onların mücadele yeteneğini öldürüyorlar. Bu demektir ki, reformist siyasetlerle hareket eden emekçiler, hiçbir zaman zafer yüzü göremezler.
Ayrı ayrı yapılan eylemlerin devrimi hazırlamada rolünü ve önemini küçümseyenler bilmelidir ki, genel ve birleşik halk ayaklanmaları, bu eylemlerden doğar. Şili, Ekvador, Kolombiya, Lübnan, Irak ve bir çok yerde eylemlerle başlayan kitle hareketleri, genel ayaklanmaya dönüştü. Komünist proletarya bu eylemlere büyük bir önem verir, içinde etkin olarak yer alır ve politik olarak yön verir.
Dünyada son yirmibeş yıl içinde gerçekleşen ayaklanmalar, zengin deneyim biriktirdi. Bu birikim bir çok yönüyle irdelenmelidir.
Eylemler, isyan ve ayaklanmalar kolektif bir yapıya sahiptir. Eylemlere katılan herkes, bütünün bir parçası olan bir görevi yerine getirir. Daha doğrusu böyle demek gerekiyor. Her eylemci kendine düşen görevi yerine getirirse, eylem başarıya ulaşır. Devrim, eylemcilerden, sayısız insanın eylemlerinden oluşan kolektif bir dehadır.
Her devrimci eylemde, daha kapsamlı olarak da bir devrimde emekçi halk kitlelerinin kolektif yaratıcılığı en üst düzeye çıkar. Her birey, ortak hareket içinde ve bu hareketle birlikte kendi tarihinin bilinçli bir kurucusu olur. Bunun farkında varmak her emekçiye ileriye atılmak için büyük bir itilim verir.
Ayaklanmalarda hemen göze çarpan bir yön, eylemcilerin eylemde serbest, özgür hareketidir. Eylemde serbest hareket etmek, eylemcilerin üstün tarafıdır. Büyük kalabalıklar, istediği zaman, istediği yerde eylem yapıyor, sonra istediği zaman geri çekiliyor ve başka bir zaman yeniden toplanıyor. Burjuva devlet güçleri, kitlelerin serbest ve esnek hareketi karşısında etkisiz ve yetersiz kalıyor. Eylemlerdeki kitlelerin yaratıcılığının ürünü olan bu mücadele taktiği, isyan ve ayaklanmanın olduğu her yerde başarılı sonuçlar veriyor.
Kalabalık kitlelerin eylemlerde serbest hareket etmek taktiği doksanlı yıllarda -ve daha öncesinde- sıkça kullanılan “korsan eylemler”in açıktan açığa kullanılmasıdır. Bu bir gerilla savaş yöntemidir. Serbest hareket, gerilla savaşının üstünlüğüdür. Nasıl ki düzenli ordular, gerilla savaşı karşısında etkisiz kalıyorsa, burjuva devlet güçleri de ayaklananların eylemlerde serbest hareketi karşısında aynı şekilde etkisiz kalıyor. Milyonların ayaklanması, küçük eylem gruplarının esnek eylemiyle desteklenmeleri durumunda başarılı olur. Özcesi, eylemde serbest hareket etmesi, eylemlerin, isyan ve ayaklanmanın harekete geçirici, itici gücüdür.
Yazılarımızda, ayaklanmacıların eylemleri hızla, anında organize etme, geniş toplulukları buna katma becerisi üzerinde durduk. Ayrıca devrim ve komünist toplumun inşasında komünist partinin rolünden ve tarihi anlamından söz ettik. Buradaysa, eylemlerin, ayaklanmaların başka bir yönü üzerinde -serbest hareket üzerinde- durduk. Bunu, bizim gözlem ve değerlendirmemiz olarak ortaya koyuyoruz.
Reformistler, kitleleri burjuva iktidara karşı doğrudan eylemlerden sürekli uzak tutmak için güç üstünlüğünün egemen sınıfta olduğu gerekçesini ileri sürüyorlar. Bu görüş, sınıflar ilişkisinin değişime uğradığı gerçeğine aykırıdır. Bu anlayış sahipleri, emekçi kitlelerin mücadeledeki üstünlüklerini yok sayıyor.
Devrimci bir dünya görüşü ve bilimsel sosyalizme dayanma; her koşul, durum ve ortamda devrim için mücadele anlayışı, siyasi parti olarak örgütlenme -ki bu adım, toplumsal devrimin zaferinin güvencesidir-; devrimci sınıf savaşını süreklileştirme, devrimci süreci devam ettirme; yalnızca örgütlü bir güç olmayıp, aynı zamanda bir güç örgütü biçiminde örgütlenme; sınıf savaşımının zengin deneyimine sahip olma; devrimci eğitim ve hareketin eylemde şekillenmesi; militan mücadele, pekişen savaş kapasitesi, karakter sağlamlığı, sınırsız özveri, devrimci coşkunluk, proleter ateşlilik (devrim ateşi), devrimci enerji, devrimci cesaret, devrimci kitle kahramanlığı, enternasyonal dayanışma, zaferimizin olmazsa olmazı teorik pratik birikim, toplumcu gerçekçi sanattır. Tek kelimeyle nicel ve nitel üstünlerimizle girdiğimiz savaşta zafer bizimdir.
Devrimci bir bakış açısına sahip olmayanlar, mücadelede üstünlüklerimizi gerçek anlamıyla değerlendiremezler. Oysa ki, nicel ve nitel üstünlüğümüz sınıflar arasındaki güçler dengesini etkiler ve bu dengenin lehimize çevrilmesini sağlar.
Bugün milyonlar kapitalist sınıfa karşı savaşıyor. Ezilen ve sömürülenler, özlemlerini gerçek yapmak için her yerde birleşik bir güç olarak öne atılıyorlar. Bu güç, henüz öncüyle sınırlı olduğu dönemlerde, egemen sınıfın, faşizmin ağır saldırılarına her defasında daha fazla devrimci mücadeleyle yanıt verdi. Devrimci eylemler yalnızca savunmaya yönelik olmadı, saldırıyı da içerdi. Hareket, bu topraklarda burjuva gericiliğine karşı saldırıcı, hücumcu bir anlayış ve pratikle davranarak devrimci değerler yarattı. Bugün ayaklanan halk kitleleri bu değerlere dayanıyor. Hareket devrimci temelde doğdu, devrimci temelde ilerledi ve devrimci bir çizgi izleyerek hedefine ulaşacak.
Bir çok büyük eylem ya da bir dönemi kaplayan eylem dizisine rağmen, mücadele her yerde devrimin zaferiyle sonuçlanmadı. Fakat kitle hareketi daha sonraki süreçte daha güçlü olarak ortaya çıkmışsa, bir önceki dönemlerde atılan devrimci adımların bunda büyük etkisi var. Latin Amerika son yirmibeş yıldır tam bir ayaklanmalar kıtasına dönüştü.
Ayaklanma bir çok yerde devrime dönüştü, bir çok yerdeyse dönüşmek üzere. Bu sonucun alınmasında altmışlı, yetmişli yıllardan doksanlı yıllara kadar kesintisiz olarak süren devrimci mücadelenin tartışmasız yeri var. Bu etki, eylemlerin militan bir çizgide gelişmesi rolünü oynuyor. Eylemler militan devrimci bir çizgiye oturduğu için emperyalist kapitalist sistemin müdahalesi sonuçsuz kalıyor.
Proletaryanın sınıf mücadelesi tarihinde ileri olan, devrimci olan ne varsa tümünü temsil edenler, devrime ciddi olarak hazırlananlardır. Devrimi ilerinin sorunu olarak görenler, mücadele tarihinden güncel sınıf kavgasına taşıyacak bir sonuç çıkaramazlar. Sorun komünist hareketin mücadele tarihini incelemek değildir yalnızca. Bu tarihi devrimci bir anlayışla ele almaktır. Proletaryanın bir siyasal parti olarak tarih sahnesine çıktığı dönemden bu yana mücadele tarihine bir çok büyük eylem ve devrim sığdırdı. Daha ileriye gitmek için yeni olan çok şey yaratmak gerekir. Fakat bunun için mücadele tarihimizden katacağımız değerler olduğunu bilmeliyiz.
Proletaryanın sınıf mücadelesi tarihinden çıkardığımız bir sonuç şudur: Burjuvazi iktidarda kaldıkça, emekçilerin çok zorlu eylemlerle uzun ve sancılı bir savaşımla elde ettiği hiçbir kazanım ve sınıfsal mevzi güvende değildir, her an yitirilmeyle karşı karşıyadır. Buradan şu devrimci sonuç çıkar: İşçi sınıfı ve diğer emekçiler, ilk ve başlıca görev olarak, iktidarı ele geçirmelidir. Ancak emeğin devrimci iktidarında emekçilerin kazanımları güvencede olur. Durumun bu noktaya kadar varmaması için yönetici sınıf, anti-kapitalist ayaklanmanın başladığı her yerde katliamlara başvuruyor. Tüm dünyanın tanık olduğu gibi yapılan katliamlar, hiç bir şekilde sonuç vermiyor. Ayaklananlarsa zafer için devrimci zor, araç ve yöntemlerine daha fazla başvuruyor.
Dünyadaki ayaklanmalar karşısında devrimci emekçilerin tavrı, yalnızca ayaklanmaların zafere ulaşmasını istemek değil, zafere katkıda bulunmak biçiminde olmalıdır. Katkımızı iki biçimde yapabiliriz: Enternasyonal dayanışma görevlerimizi yerine getirerek ve yaşadığımız topraklarda devrimi gerçekleştirerek.
C.DAĞLI