Kapitalist sınıf ayaklanmanın olduğu her yerde, eylemleri boşa çıkarmak için, siyasi manevralara başvuruyor. İktidarı bırakmamak için, her defasında, yeni hükümet modelleriyle yeni isimlerle öne çıkıyor. Fakat Lübnan, Irak, Şili’de olduğu gibi halk kitleleri ayaklanmayı sürdürerek egemen sınıfın siyasi manevralarını boşa çıkarıyor. Devrimci zor oyunu bozar.
Ertelenemez, en ivedi, en temel ve en önemli görev ayaklanmayı devrime çevirmek ve hemen Geçici Devrim Hükümetini (GDH) ilan etmektir. GDH’nin ilk işi, hiç vakit yitirmeksizin en devrimci önlemlere başvurmaktır. GDH’nin devrimci önlemleri, devrimin kesin zaferi için zorunludur.
Süratle hareket etmek, ayaklanmada belirleyicidir. Düşmanın toparlanmasına fırsat vermeden, darbe üzerine darbe indirmek temel bir savaş kuralıdır. Ayaklananlar, karşı tarafın güçlerini dağıtmak ve yenmek için bu kuralı sıkıca uygulamalıdır. Dört kıtada gerçekleşen güncel ayaklanmalar, kesin sonuca, eylemleri aylarca ayakta tutacak olmayı hedeflemiş durumda. Proletaryanın sınıf mücadelesi tarihi bu bakımdan zengin örneklerle doludur. Uzun süren eylemlerde kararlılığı korumak ayrı bir öneme sahiptir. En küçük bir kararsızlık göstermeden hedeflenen başarılmalıdır. Kararsızlık göstermek, eylemleri başarısızlığa sürükler.
Kendini küçük hedeflerle sınırlamak da aynı sonucu yaratır. Eylemlerin ilk günlerinde hiç bir ödüne yanaşmayan burjuvazi, eylemler süreklilik göstermekle kalmayıp, ayaklanmaya dönüşünce bir çok küçük ödün vermeyi kabul etmek zorunda kalır. Halk kitlelerinin büyük hedefi yoksa, devrimin birer yan ürünü olan ödünlerle kendini bağlamış bulur. Bu durumla karşılaşan ayaklanma dağılmayla karşı karşıya kalır. İşçi sınıfı partisinin önderliğini izlemenin, devrimci programını benimsemenin, proletarya için ne denli önemli olduğu burada bir kez daha ortaya çıkıyor.
Genel bakış açısı terk edildiğinde, genel hedefler bir kenara bırakıldığında; zorunlu olarak sınırlı amaçlar uğruna mücadele ön plana çıkar. Milyonlarca insan büyük amaçlar için dövüşürken, geçerken, küçük amaçları da gerçekleştirir. Fakat, küçük ödünler uğruna büyük amaçları bir kenara bırakmaz. Kısacası gerçek devrimci bir programı yaşama geçirmek için mücadele vermeyen bir hareket zorunlu olarak muğlak bir bakış açısına kayar. Pratik mücadelede tökezler ve sonunda dağılır. Ayaklanmada küçük başarılar savaşın kazanılmasında bir yeri var. Fakat savaşın genel hedefleri ve bütünlüğünün zaferi esas alınmalı.
Devam eden ve yakın tarihlerde gerçekleşen toplumsal ayaklanmaların gelişine baktığımızda, buna yol açan eylemler, kitlelerin katılımı, büyük güce ulaştığı zaman başlamadı. Kendiliğinden ayaklanmalar bu şekilde başlamaz. Eylemler az sayıda insanın katılımıyla başlıyor, genel koşullar ve ortam buna uygun olduğu için, aniden büyük kalabalıkların kendi iradeleriyle katıldıkları büyük, yıkıcı ve devrimci olaylara dönüşür. O sırada hiçbir güç bunun önüne geçemez. Devrimci durum en küçük bir olayın bile büyük bir olaya, genel bir ayaklanmaya, devrime dönüşmesinin mümkün anlamına gelir. Bu durum, göz önünde tutularak özellikle böylesi bir dönemde, en küçük olaya da büyük önem gösterilmeli ve pratik olarak içine dalmalıyız.
Milyonların ayaklanmasının başarılı olması için, planlı, programlı, hareket etmek, yıkacağımız toplumsal düzenin yerine nasıl bir toplumsal düzen kuracağımızı net olarak belirlemek gerekiyor. Planlı ve amaçlı hareket etmek devrimci zor yöntem ve araçlarını da kapsar. Sosyalist topluma geçiş zora başvurmayı gerektirir. Geçişin olması için, devrimci bir dönemin varlığı gereklidir. Tarihin en devrimci döneminden geçiyoruz. Proletarya tarafından iktidarın ele geçirilmesi, devrimi iktidarın kurulması, zora dayanır.
Zor, yeni toplumun ortaya çıkmasını hızlandırır. Tarihteki rolünden dolayı, devrimci proleter parti tarafından örgütlenir. Emekçi sınıf bu yönde bilinçlendirilir ve eğitilir. Geçen yüzyıldan bu yana, tüm devrim deneyimleri bu görüşü doğrulamış ve onaylamıştır. Şu an dört kıtada ayaklanmalarda burjuvaların şiddetli olarak faşist devlet terörüne başvurması, gerici şiddeti yoğunlaştırması, bu düşüncemizi belli bir anlamda doğruluyor. Bu şartlarda, daha ileri gitmek daha fazla devrimci tarzda eylem gerekiyor. Ayaklanan kitleler, şimdi bu gerçekle karşı karşıyalar.
Burjuvazi, eylemleri bastırmak için, o çok iyi bildiği eski yöntemlere başvuruyor. Ama, her yerde bozguna uğruyor. Bunun üzerine yeni yöntemler bulma yoluna gidiyorlar. Proleter sınıf ve halk kitleleri eylem biçimlerinde, ayaklanma sanatında değişikliklere gitti. Yeni yol ve yöntemleri uygulamaya soktu. Yeni gelişme karşısında, burjuvazinin eli-kolu bağlı kaldı. Onlar da değişikliği eylem yöntemlerinde gördüler. Oysa değişen, yalnızca ayaklanma sanatında yeni yönler geliştirmekte değil, esas olarak kitlelerde, onların bilinç ve hareket biçimlerinde. Burjuvazinin karşısında başka bir özne var. Deneyimle dövüşmüş ve değişmiş teorik-pratik donanımlı, ne için savaştığını bilen devrimci bir halk var. Sınıf ilişkileri değişti. Her yerde, eski ömrünü doldurmuş bir toplumsal sistemi ayakta tutmak için savaşan gerici konumda olan sömürücü sınıfın karşısına, yeni bir dünya için savaşan tarihin en büyük devrimini gerçekleştirme hedefiyle hareket eden devrimci bir sınıf çıkıyor. Zafer ve gelecek devrimci taraftadır.
Burjuvazi kitleleri yönetmede, yüzyılların tecrübesine ve yönetim sanatına sahiptir. Bu büyük yönetim sanatı, eyleme geçen, bilinçli, amaçlı yığınlar karşısında işe yaramıyor. Emekçiler, kendi hedefleri yönünde ilerlemelerini her durumda sürdürme azmini gösteriyor. Sonuç almak için, bu güne kadar, uzun bir hazırlık mücadelesinden ve devrim eğitiminden geçti. Deneyim, eğitim ve bilinç derecesi, sömürücü sınıfın her tür yönetim manevralarını boşa düşürecek kadar yeterlidir. Yönetim sanatının, bilinçli eylemciler karşısında etkisiz kalması, burjuvazinin dengesini bozmuş durumda.
Devrimci hareketi çeşitli, biçimlerde bastıracağını, ezeceğini ve sonuçta devrim tehdidinden tamamen kurtulacağını sanan burjuva güçler, her koşulda savaşan komünist hareketin, devrim davasının başarıya ulaşması için hiçbir çaba ve özveriden kaçınmayacağını, bu yüzden nasıl bir güç ortaya koyduğunu anlamamıştır. Onların karşısında, her zaman ve her yerde, proletaryanın kurtuluşu için savaşan bir güç var.
Komünist hareket, belirlenen hedefe doğru ilerlerken, hatalara karşı korunaklı değildir. Önemli olan, devrimci mücadeleye büyük zarar veren hatalar yapmamaktır. Hareket bugün öyle bir noktadadır ki, dün düşülen hatalardan kaçınabilir. Daha sık hata yapmak, kitlelerin toplumsal pratiğinin yetersiz olmasının bir sonucudur. Proleter devrimci parti deneyimsizse sık hata yapar. Günümüzdeyse zengin bir toplumsal pratiğin bilgisiyle yüklüyüz. Dolayısıyla kaçınılabilir hatalardan kaçınabilir ve büyük hata yapmayız. Fakat, hata yapmayalım diye, aniden patlak veren toplumsal ayaklanmalardan uzak duran biri veya bir hareket, kitlelerin toplumsal mücadelesinin dışına düşer. Komünistler yeni ve ani olaylar karşısında yaratıcı ve girişken bir tavır koymalıdır. Başlayan harekete yön vermek için en büyük çabayı göstermelidir.
Bu devrimci yaklaşım, ayaklanmaların tümünün aniden ve kendiliğinden bir kitle patlaması biçiminde başladığı bir dönemde, büyük bir önem kazanıyor. Kitleler, hiçbir yerde ayaklanırken öncüye sormadılar. İçinde bulundukları durum onları ayaklanmaya zorladı. Kuşkusuz bunda bilinçli ve yaşayarak öğrenmenin, örgütlülüğün etkisi var. Fakat birden bire başlayan toplumsal olaylar kendiliğinden başlar. Bu durumda komünistler ne yapacaksa, eylemlerin içinde yapar. Yalnızca eylemlerin içinde, eyleme bir yön verebilir ve etkin rol oynayabilir.
Ayaklanma hangi ülkede gerçekleşirse gerçekleşsin, etkisi ve yankısı bütün dünyadır. Yalnızca genel etki yönünden değil, pratik yönelim olarak, yeni ülkelere doğru bir genişleme gösteriyor. Ezilen ve sömürülenler, her yerde bu silaha başvuruyor. Ayaklanma, amaç için en kısa, en etkili yoldur. Devrimci bir yoldur. Bireysel değildir, yani şu ya da bu ülkeyle sınırlı değildir. Ayaklanmayı, devrimle birlikte ele aldığımızda -bazı ülkelerde pratikte devrim biçimini almıştır- problemin en etkin çözümüdür.
Bu, devrimci bir ayaklanmadan, gerçekleştirmesini istenen şeydir. Emek-sermaye çelişkisinin çözümü, toplumsal bir ayaklanmanın, toplumsal devrimin çözeceği problem budur. Problem, ancak uzlaşmaz toplumsal çelişkilere dayanan bu toplumun dönüştürülmesiyle çözülür. Her ayaklanmamın, yapıldığı ülkede çözeceği özgün sorunlar var. Ancak, bütün ülkelerin proletaryasının ortak hedefi ve görevi, eski toplumsal düzeni devirmek ve yeni bir toplumsal düzene geçmektir. Her halk ayaklanması, şu iki durumla karşı karşıya kalır; ya yeni bir topluma geçmek ya da yarattığı sonuçlarla yetinir ve bir zaman sonra dağılır.
Ayaklanmanın, eylemlerin gücünü tüketen, enerjisini ve çok değerli zamanının boşa geçirecek tehlike, ikincil sorunlarla uğraşmaktır. Daha önemsiz sorunlarla uğraşmak, hareketin keskin, sivri yönlerinin törpülenmesini getirir. Oysa keskin, aşırı, devrimci yönleri hareketin motorudur. İkincil sorunlara saplanıp kalırsa, kendi elini-kolunu bağlamış olur. Bunu Gezi Haziran Halk ayaklanması sırasında gördük. Kitleler, “bu kez bu işi başardık” diyerek yola çıkarken, reformistler, park ve meydan sorunlarıyla uğraşıyordu. Güç, çaba ve zamanın boşa gitmemesi için, ayaklanma, devrim önüne birincil sorunun çözümünü koymalıdır.
Emperyalist-kapitalist sistemin ötesine işaret eden, başka bir toplumun mümkün olduğu sloganı, dünyada popüler. Slogan yeni toplumun içeriğini ve adını koymadığı için muğlak yönleri olsa da, geniş kitlelerin eğilimini ortaya koyması bakımından önemli. Yeni bir toplum, maddi koşulları oluştuğu için, öznenin teorik-pratik birikimi yeni bir toplumu kuracak düzeyde olduğu için mümkündür. Mümkün olmayan eski toplumda emekçi halkın lehine değişiklikler olmasıdır. Dolayısıyla kitleler, kendilerini bu tip reformcu hayallerle oyalayıp, bağlamamalıdır.
Dört kıtada ayaklanma sürüyor. Her yerde, özgürlük ve yeni bir gelecek haykırışları. Zafer ve gelecek savaşılarak kazanılır. Gelecek, işçi sınıfınındır.
C.DAĞLI