Burjuvazinin uluslararası proletarya hareketine, marksizme karşı sürdürdüğü ideolojik mücadele alanlarından biri de faşizmin tanımlamasıdır. Uluslararası burjuvazi, "faşizmin tanımı yeniden yapılmalıdır" adı altında Marksizm Leninizmin faşizm tanımını yeniden gözden geçirmek, daha doğrusu itibarsızlaştırmak istiyor.
Constan Iordachi'nin hazırladığı ve kendi görüşlerini de açıkladığı "Karşılaştırmalı Faşizm Çalışmaları" bu amaca yöneliktir. Kitap 60'lı yıllardan sonra ve yakın zamanda, yukarıdaki amaçla hareket eden, bir çoğu burjuva ideoloğu durumunda olan akademisyenlerin görüşlerinden oluşuyor. Komintern'in faşizm tanımına karşı, yeni bir tanım getirmeye çalışan Ernst Nolte'dir, Nolte'ı daha sonra başkaları izledi. Bunun üzerine kısaca duracağız. Ama daha önce Türkiye'de aynı yönde görüş koyan burjuva yazarların söyledikleri üzerinde durmamız gerekiyor.
Birikim Dergisi 330. sayısını burjuva yazarların "yeni" faşizm tanımlamalarına ayırmış. Tanıl Bora ve Ahmet İnsel tarafından hazırlanan "faşizmin yeni tanımı"na şu yazarların katkıları var: H. Bozarslan ve Fırat Aydınkaya.
Bu burjuva yazarlardan faşizmin, yeni ve kendilerine özgü tanımını beklemek boşuna. Onlar sadece, emperyalizmin ideologlarının söylediklerini tekrarlıyorlar, o kadar.
"Marksist yorum malum, faşizmi 'finans kapitalin en gerici egemenliği' diye tanımlıyordu. Bu indirgemeci bir tarifti fakat finans kapitali hiç hesaba katmadan da olmaz onu hesaba katarak..."
"Dimitrovgil anti-faşist analizlerin en büyük zaafının faşizmi neredeyse yalnızca ekonomizm ile açıklayan bir vasata sahip olması gibi..."
Önce marksizmin 1928 ve 1935'teki, faşizmin tanımı yarım yamalak aktarılıyor, sonra da buna dayanarak yarım yamalak değerlendirme yapılıyor. Komünist Enternasyonal'in yaptığı tanımın tamamı şu şekildedir:
"Faşizm, mali sermayenin [finans kapitalin] en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğüdür."
Kavramlar; olguları, nesnel gerçeği, ancak yaklaşık olarak yansıtır. Yansıtma tüm ayrıntılarıyla değil, en belirgin, en temel, en belirleyici yönleri kapsar. Bu nedenle, olguları daha tam, daha anlaşılır anlatmak için bir değil, birden çok tanım yapılır, ya da olgu çeşitli yönleriyle verilir. Marksistler, faşizmi tanımlarken, onu çeşitli yönleriyle vermişlerdir. Burada, faşizmin sınıf özü (niteliği) verilirken, aynı zamanda tekelci kapitalizmin "her çizgide gericilik" eğilimi gösteriliyor ve onun şoven eğilimi de, en az gericiliği kadar yer buluyor bu formülde. Birikim'in burjuva yazarlarının marksist formülasyonda karşı çıktıkları, faşizmin sınıf niteliğini belirtmesidir. Faşizmle, finans kapitalin bağını öyle kuruyorlar ki, faşizmin sınıf niteliği muğlaklaşsın, belirsizleşsin ve gerçekte ise gözlerden kaçırılsın.
"FIAT gibi şirketlere büyük imkanlar sağlansa da toplumun marjlarını seferber eden bu iktidar, kesinlikle burjuvazinin iktidarı değildir."
Diğerlerinden farklı olarak H. Bozarslan, faşizmin, sınıf özüyle bağını kesin olarak yadsıyor. O, çok iyi bilinen gerçeklerin üstünü örtme çabasında. FIAT gibi Almanya'da Krupp, Siemens, AEG-Farben vs. faşizmi iktidara getiren tekelci (finans-kapital) güçlerdir.
Dimitrov'a ilişkin ve kendilerince küçümseyici bir ifadeyle "Dimitrovgil" diyerek, söyledikleri burjuva yazar F. Aydınkaya'nın ne denli cahil, sığ ve bayağı biri olduğunu ortaya koyuyor. G. Dimitrov'un faşizm hakkında değerlendirmelerini ciddi olarak almayanlar, onun faşizmin nasıl da çok yönlü ele alındığını, çok iyi biliyorlar. Leipzig duruşması, Dimitrov'un faşizmi çok yönlü teşhir ettiğinin çarpıcı bir örneğidir. Dimitrov, faşizmi yargıladığı bu duruşmalarda diğer şeylerin yanında, faşizmin Alman tarihini bile nasıl değiştirerek yorumladığını ve çarpıttığını, Alman tarihinin bilgilerine dayanarak gösterir. Bir insan Dimitrov hakkında bir şeyler söylüyorsa, önce tüm bunları bilmesi gerekir.
Kitaba dönebiliriz. Kitabı düzenleyen C. Iordachi, önceliği Alman tarihçi ve emperyalizmin ideoloğu E. Nolte'ın görüşlerine veriyor. Nolte'ın görüşleri daha önce ele alındığı için biz onun izinden giden daha çok 80 ve 90'larda görüş ortaya koyan kapitalizmin savunucu rolünü üstlenen akademisyenlerin söyledikleri üzerinde duracağız.
Yazar C. Iordachi, Alman tarihçi Nolte'ın çalışmalarından söz ederken, bir yerde şöyle diyor:
"Marksist faşizm teorisinin 'hegemonya'sından uzaklaşan ilk önemli çalışmalar'dır." (18)
Burada söylenenlerin anlamı şudur: Nolte, marksizmin, faşizmin sınıfsal özü üzerine yaptığı temel teorik belirlemeleri ve faşizmin her ülkede somut gelişimi üzerine yaptığı değerlendirmelerin dışında bir bakış açısıyla -yani burjuva bir bakışla- çarpıtarak, burjuvazinin çıkarlarına zarar vermeyecek biçimde yeniden ele alıyor.
ZEEV STERNHEİL'İN GÖRÜŞLERİ
Zeev Sternheil'in faşizmi tanımlayışı:
"Faşizm, organik milliyetçilik ve marksizm karşıtı sosyalizmin bir sentezi olarak, liberalizm, demokrasi ve marksizmin reddedilmesine dayanan devrimci bir harekettir." (98)
Bu tanımda faşizmin sınıfsal özü özellikle yok sayılmıştır. Faşizmin sınıfsal özünün üstünü örtenlerin faşizmin sınıfsallığını ortaya koyan marksizmin, faşizm açıklamalarına şiddetle ve hiddetle karşı çıkmaları anlaşılır bir durumdur.
Gerek burada, gerek başka yazılarda burjuva toplum savunucuları, faşizmi, "devrimci bir hareket" olarak gösterme çabasında birbiriyle yarış ediyor. Faşizm, bir karşı devrim gücüdür. Karşı devrimci bir gücü, tekelci kapitalizmin vurucu gücünü, şoven ve gerici gücünü bir "devrimci güç" olarak göstermek tam bir aldatmacadır. 20. yüzyılda devrim kavramı, proletaryanın toplumsal devrimini kapsar. Dolayısıyla emperyalist kapitalist sistem sözcülerinin amacı, devrim kavramını itibarsızlaştırmak, yıpratmak, ona karşı emekçi kitlelerde bir tepki yaratmaktır.
Devrim, egemen olana; egemen sömürücü sınıfa, egemen toplumsal düzene karşı yapılır. Faşizm ise egemen sömürücü sınıfın, kapitalist sınıfın, tekelci sermayenin, emekçi ve sömürülen kitlelere karşı yönelttiği bir karşı devrim gücüdür. Amaç, emekçi halk kitlelerini, sermayeye boyun eğdirmektir. Bir karşı devrim gücüdür: İçerde sermaye egemenliğini tehdit eden ya da tehdit edecek bir durumda olan işçi hareketini, komünistleri ezmeye yönelmiştir, dışta ise Sovyetler Birliği'ni yok etmeye yönelmiştir.
Aynı aldatmacayı, faşizmin kendisini sosyalizmle ilişkili göstermeye kalkışarak da yapmıştır. Alman faşizmi, faşist Nazi Partisi kendisine "Nasyonal Sosyalist" demiştir. Burada bir yandan faşizmin sermayeyle olan sıkı bağını gizlemek, diğer yandan emekçi kitlelerin desteğini kazanma hedefi güdülmüştür. O sırada, sosyalizm Alman işçi sınıfı içinde çok güçlüdür. Alman Komünist Partisi, SBKP'den sonra, dünyanın en güçlü ikinci partisi durumundadır. İşte faşist güçler, Alman işçi sınıfı içinde etkin olan sosyalizmin kitlelerde yarattığı sempatiden yararlanmak istedi. Ama bu bir demagojidir. Faşizm, aynı zamanda demagoji demektir. Hitler faşizminin, iktidara gelir gelmez, tüm yüzü açığa çıktı. Faşizmin, egemen burjuva güçlerin bir iktidar gücü, emekçilere yönelik kanlı terörist bir diktatörlüğü, anti-proleter ve anti-komünist bir azgın gericilik olduğu ortaya çıktı.