Yerel seçimler sonrası Türkiye ve Kürdistan halklarını neler bekliyor? Şimdi yanıtı en çok aranan soru, yerel seçim sonuçları ne olacak değil, seçimler sonrası iki ülkenin işçi ve emekçi sınıflarını neler beklediğidir.
Sosyal reformist, uzlaşmacı partilerin merakı ise başka. Onlar şimdi hangi belediye başkanlığını kim alacak, kim kimin lehine seçimlerden çekilecek, kimin eli kimin cebinde sorularına yanıt aramakla meşguller. İki ülkenin emekçi sınıflarının, yoksul halklarının gerçek gündemiyle alakaları yok.
Özeti, iki ülkenin işçi, emekçi sınıfları, yoksul halkları geçim derdinde; sosyal reformistler ve uzlaşmacılar seçim derdinde!
Faşist devlet ise, harıl harıl seçimler sonrasında Kürt halkına, Kürt Özgürlük Hareketine, gerillaya karşı savaşı sertleştirmenin, iki ülkenin işçi ve emekçi sınıflarını derin bir yoksulluğa itecek ekonomi politikasını uygulamanın arayışında.
Faşist devletin ve dinci faşist iktidarın hep birlikte, tam bir koordinasyon içinde Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı nasıl büyük bir hazırlık içinde olduğunu Irak, İran, ABD, NATO ile yaptıkları görüşmelerinden; Ortadoğu'da durmadan o ülke senin, bu ülke benim turlamalarından, Irak'ı, KDP ve YNK'yı savaşa çekme çabalarından net biçimde anlıyoruz.
Kürt Özgürlük Hareketi, doğal olarak, faşist devletin ve dinci faşist iktidarın bölgedeki hareketlerini yakından takip ediyor ve nasıl bir savaş hazırlığı içinde olduğunu son derece doğru ve nesnel biçimde tespit ediyor.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, bu durumu şu sözlerle özetliyor:
“Bu iktidar topyekun bir soykırım savaşını Kürtler üzerinde yürütüyor. Seçim sonrasında da bu soykırım savaşını ısrarlı bir biçimde sonuca götürmenin planını yapıyor, hazırlığını yapıyor. Bütün diplomatik, siyasi çalışmaları, hazırlıkları, askeri hazırlıkları bu temeldedir. Seçim sonrasıyla birlikte bu topyekun savaşı daha da derinleştirip, soykırım savaşını sonuca götürme hazırlığı çalışması içerisindedir.”
Gerçeğin gözünün ta içine bakmaktan korkmayacaksak, somut olay ve olgularla kendini ortaya koyan gerçek budur. Dışişleri Bakanı, MİT eski Başkanı, Hakan Fidan, Mit Başkanı İbrahim Kalın, Milli Savunma Bakanı ve diğer devlet yetkililerinin Irak Merkezi Hükümeti, KDP ve KYB yetkilileri ile yaptıkları görüşmeler ve tehditler üzerinde durmanın anlamı yok. Şu kadarını bilmek yeterli: Faşist devlet, “çözüm”, diyalog, “barış” vb hazırlığı değil, tam bir savaş hazırlığı yapıyor.
Erdoğan, devletin gelecekteki politikasını ve bu politikadaki kararlık mesajını Kürt halkına göstermek için Diyarbakır mitingini seçti. Uzlaşmacı küçük burjuva politikacıların, Newroz alanında toplanan Kürdistan halklarına “Barış ve Çözüm Yolu”nu kastederek “Bir kez daha bu yolun açılmasına hazır mısınız” diye sorduktan bir iki gün sonra, Erdoğan, dinci faşist iktidar ve faşist devlet adına şu meydan okuyan sözlerle karşılık veriyordu:
“Bu ülkede 85 milyonun huzuru, esenliği için bir şey yapılacaksa şimdi hemen yapılmalıdır. Türkiye'ye 40 yıl boyunca terörle bedel ödetildi. Bir 40 yıl daha buna tahammülümüz yok.”
Bu sözlerin bir meydan okuma, Kürt halkına ve Özgürlük hareketine karşı savaş kararlılığını ifade ettiğini belirtmeye gerek yok.
Bu koşullarda, yerel seçimlerde kazanılacak belediye başkanlıklarıyla savaşın önlemenin mümkün olduğunu ileri sürmek, “biz kazanacağız ve bu savaş siyasetinizin önünü kapatacağız.” demek Kürt halkını boş ve olmayacak beklentiye sokmak, Kürt halkına hayaller satmak, kafasını karıştırmak, oyalamak demektir.
Kürt halkının özgürlük savaşı ve Özgürlük hareketi karşısındaki tutumunu anlamak için seçim gibi, her tarafı hile hurdayla dolu, iradenin özgür biçimde ortaya konmadığı yerel seçimlere ihtiyaç mı var? Şüphesiz, böyle bir şeye ihtiyaç yok ve dahası, ne yerel ne de genel seçimler Kürt halkının iradesini ortaya koyan referandum olarak kabul edilebilir. Kürt halkının, özgürlük savaşı ve Özgürlük hareketi karşısındaki iradesini gösteren şey sandık değil, Newroz'dur; Newroz'daki devrimci kitle dalgasıdır.
Bu yılın Newroz'u Kürt halkının özgürlüğüne nasıl düşkün, ayaklanmacı, isyancı bir halk olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kürt halkının, iki ülkenin diğer halklarıyla birlikte Newroz alanlarına akması, halkların dinci faşist iktidara, faşist devlete, faşizme, ulusal baskı ve ilhaka karşı isyancı, başkaldıran bir ruh hali içinde olduğunu gösterdi.
Böyle bir halka, gösterilmesi gereken yol, ayaklanma ve birleşik devrim yoludur; hiçbir yetkisi ve değeri olmayan yerel seçimler ve sandık değil. İki ülkenin işçi sınıfı ve emekçi halkları, bilinç olarak, ciddi bir değişim ve dönüşüm içindeler. Bunu görmek, tespit etmek ve politikaları iki ülke halklarının bu durumuna uygun oluşturmak son derece önemlidir.
Faşist devlet ve dinci faşist iktidarın saldırı ve katliamlarının önüne iki ülke halklarının isyancı, ayaklanmacı, başkaldıran eylemleriyle geçilebilir.
Kürt halkına yönelik faşist baskı ve katliamlar, savaş politikaları Erdoğan'la başlamadı; Erdoğan'la da bitmez. Çünkü devletin kuruluş temelleri Kürdistan'ın ilhakı ve Kürt ulusunun ezilen ulus konumuna getirilmesi üzerinde yükselmiştir. Tam da bu yüzden, Kürt halkının özgürlüğü sorunu bir devrim sorunudur, birleşik devrim sorunudur.
Seçimlerden sonra, faşist devlet savaşı yükseltme planları yapıyorsa, iki ülkenin emekçi sınıfları ve devrimci güçleri de birleşik devrim mücadelesini yükselteceklerdir.