Kızılordu Berlin’de Reichstag binasına kızıl bayrağı diktiğinde, Mareşal Jukov’un “Avrupa’yı faşizmden kurtartık. Bu yüzden bizi asla affetmeyecekler” dediği aktarılır. Muazzam bir öngörü. Gerçekten de emperyalistler komünistlerin bu “suçunu” asla bağışlamadı.
Daha soğuk savaşın başlarında, “totalitarizm” başlığı altında Nazi Almanyası ile SSCB adını yan yana koymaya özel önem gösterdiler. Nazi iktidarı ve faşizm sanki kendi öz evlatları değilmiş gibi, Molotov-Ribbentrop anlaşmasını savaşın sebeplerinden biri diye göstermeye çalıştılar.
Oysa tarihi belgeler ortadaydı. Nazileri iktidara getiren, onlara muazzam destekler sunan, sempati besleyen en başta ABD ve İngiliz sermaye sınıfı idi. Bugünün parasıyla milyarlar aktardılar Nazilere. Gizli görüşmeler yaptılar, Münih anlaşması gibi anlaşmalar imzaladılar. Var güçleriyle Nazi Almanyası’nı Sovyetlerin üzerine saldırtmak istediler. Bütün bunların belgeleri mevcut. Afaki şeyler değil. Ama buna rağmen, emperyalistlerin propaganda gücü, özellikle yeni kuşaklar üzerinde etkili oldu. Tarihsel gerçeklik baş aşağı döndü.
Yeni nesiller tarihi Hollywood üzerinden öğreniyor ne yazık ki. Normandiya çıkarması ile zaferin kazanıldığına inanıyor. Sovyetler Birliği’nin ve Kızılordu’nun destansı kahramanlığından bihaber. Sosyalizmin 27 milyondan fazla insanını kaybetme pahasına bu faşist canileri yendiğini bilmiyorlar. Alman ve İtalyan faşistlerinin, müttefikleriyle birlikte asıl olarak “doğu cephesinde” Kızılorduya karşı savaştıklarını, faşist orduların yüzde 80’inden fazlasının doğuda olduğunu duymamışlar bile. Gizlendi bütün tarihsel gerçekler yeni nesillerden. Ve hatta tersine, Sovyetler suçlanıyor, Nazilerle eşitleniyor, bunu için AB çapında yasalar çıkartılıyor.
Yanlış anlaşılmasın. “Batı”nın bu saldırgan yaklaşımı Ukrayna savaşı sonrasına özgü değil. Daha ortada bu savaş yokken Avrupa Parlamentosu’nda Sovyet ve komünizm sembollerini yasaklama kararları çıkartan bunlar. Baltık’ın üç küçük ülkesi başta olmak üzere, Sovyet anıtlarının kaldırılması, Sovyet geçmişinin mahkum edilmesi, Kızılorduya karşı savaşan faşist birliklerin kahramanlaştırılması, tarihin yeniden yazılması... tüm bunlar, Ukrayna savaşından çok önce başladı.
Ukrayna savaşı, sermayenin bu faşistleşme eğilimine olağanüstü hız verdi. Zaten olanı, uygulananı hızlandırdı, engellerinden arındırdı. Artık iş, ifrata varmış durumda.
Özellikle bu yıl 9 Mayıs Zafer Günü kutlamaları, emperyalist cenah için tam bir kara mizah halini aldı. İpe sapa gelmez yasaklar aldı başını gitti. Estonya’da polis yetkilisi TV’ye çıkıp tek tek yasakları sayıp döktü. Her tür gösteriyi, çiçekleri, St. George nişanını, Sovyet ve komünizm simgelerini, neredeyse yüzlerde belirecek gülümsemeyi bile (!) yasakladılar. Diğer Baltık ülkelerinde de yasaklar aldı başını gitti. Aklınıza gelebilecek her şey yasak. Nazilerle birlikte Kızılorduya karşı savaşanların torunları olarak yönetimdeyken, bu ülkelerden başka bir şey beklemek hayal olurdu doğrusu!
Gerici faşist Polonya yönetimi için ayrıca söz etmeye gerek yok. Orada komünist örgütlenme bile yasak.
Almanya Sovyet simgelerinin kullanımını, Rusya askeri giysilerini çağrıştıracak şeyleri, hatta “Z” ve “V” harfinin kullanımını bile yasakladı! Ama yasakları sökmedi. 79 yıl sonra Reichstag binasına yeniden Zafer Sancağı dikildi. Görkemli bir şekilde dalgalanıyor. Eylemciler bulunamadı. Aynı şekilde Brandenburg kapısına da Zafer Sancağı yansıtıldı.
Ukrayna’da faşist rejim zaten bütün Sovyet simgelerini yasakladı çoktan. Zelensky, 1941 yılında, henüz 17 yaşındayken gönüllü olarak Kızılorduya katılıp, asteğmen olarak savaşa giren, 1944’te bölük komutanlığına yükselen büyük babasının pay sahibi olduğu zaferin yerine, 9 Mayıs’ı Avrupa Günü olarak kutluyor!
Bu gerici faşist yönetimlerin yasaklarına rağmen, her tür bedeli göze alarak kutlama yapan yiğit insanlar görüyoruz tüm bu ülkelerde. TV kanalları ve radyolar hackleniyor, Moskova kutlamaları canlı yayınlanıyor; ölümsüzler anıtına Kızılordu kıyafeti giyerek gidenler oluyor. Tutuklanmayı göze alarak katılıyor insanlar kutlamalara.
Emperyalistlerin tüm baskı ve çabalarına rağmen, Slovakya başbakanı Fico ve çevresindekiler örneğinde olduğu gibi, doğrudan Kızılordu’ya minnet duyanlar da var. Katıldıkları anmada Slovak vekil “Faşizme karşı zaferi kutluyoruz. Ve özgürlük için Kızılorduya şükranlarımızı sunuyoruz. Yeniden ve yeniden söyleyeceğim: II. Dünya savaşında hiçbir ulus Ruslar kadar bedel ödemedi. Gururla teşekkürlerimi iletiyorum. Benim kahramanlarım Hollywood aktörleri değil, Mareşal Jukov, Konev, Malinovsky veya Çuikov’dur.” sözleriyle sunuyordu şükranlarını.
Rusya’nın yöneticilerine gelince... Belirli bir kısmı belki de sosyalizmi yıkmakla “geçmiş günahlarının kefaretini ödetiklerini” düşünüyorlardı son yıllara kadar. Ama ayakta kalabilmek için geçmişin o “günahına” dört elle sarılmak zorunda kalacaklarını nereden bileceklerdi ki! Moskova’daki görkemli kutlamalarda da gördüğümüz gibi, dört elle sarılmak zorunda kalıyorlar Kızılordunun ve Sovyetlerin yarattığı değerlere.
Her geçen gün sermaye düzenlerinin faşistleşme süreçleri derinleşiyor, her tür “hak ve özgürlükler” birer birer kaldırılıyor yürürlükten. Kanada’daki son internet yasası gibi faşist yasalar yaygınlaşıyor. Buna karşı emekçilerin direnişleri de büyüyor. Saflar iyice belirginleşiyor.