İlk kayyum haberi geldi. Colemêrg (Hakkari) Belediyesi Eş Başkanı, on yıl önce açılan bir dava bahane edilerek görevden uzaklaştırılıp yerine Hakkari Valisi kayyum olarak atandı. Atamayı yapan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya. Yani merkezi iktidar.
Bu gelişme, merkezi iktidar karşısında yerel yönetimlerin bir şey ifade etmediği şeklindeki düşüncelerimizin pratik bir kanıtı oldu. Eleştirilerimiz olduğu yerde duruyor. Ancak şimdi yeri ve zamanı değil.
Şimdi, Kürt halkıyla, Kürdistan devrimci demokratik güçleriyle sokakta, meydanlarda, olabilen her yerde faşizme karşı, ulusal baskıya karşı, bir ulusun özgürlük hakkı için omuz omuza mücadele etmektir.
Dinci faşist iktidar ve faşist devlet, kayyum atanmasına karşı büyük bir tepkinin gelişeceğini bildiği için Hakkari'de ve Diyarbakır'da günler süren “eylem yasağı” ilan etti. Ardından listeye Van, Bitlis, Mardin, Siirt, Şırnak, Ağrı, Muş ve Batman eklendi. Bu yasak kararının Kürdistan ve Türkiye'nin başka illerine yayılması pek muhtemel. Ama Kürt halkının bu yasak kararını dinlemeyeceği daha ilk gün ortaya çıktı. Kürt halkı devrimci karakterini bir kez daha ortaya koyuyor.
Türkiye işçi sınıfı, emekçileri, devrimci demokratik güçleri Kürt halkının yolundan ilerlemeli. Bu yol faşizme meydan okuma yoludur; bu yol faşizme başkaldırı yoludur. Bu yoldan başka kurtuluş yolu yok.
Uzlaşmacı siyaset bir kez daha iflas etmiştir. Faşizmden, kapitalist sömürüden, ulusal baskı ve kölelikten kurtuluşun yolu, barış, uzlaşma, diyalog vb vb. çağrıları yapmaktan değil, faşizme ve kapitalizme karşı uzlaşmaz mücadele yürütmektir. Düne kadar uzlaşma, toplumsal barış, diyalog, “çözüm” çağrıları yapanlar bugün uzlaşmaz bir kavganın içinde kendilerini buldular.
Leninistler, uzlaşmaz bir kavgaya girenlerle omuz omuza mücadele etmelidir; edecektir de. Kürt halkının bütün yanılsamalarından, bütün boş beklenti ve hayallerden kurtulmasına yardımcı olmak için, Leninistler, “Tek Yol Birleşik Devrim” sloganıyla sokaklara ineceklerdir. Kurtuluşun tek yolu budur; bundan başka yol yoktur ve olmayacak!
Dinci faşist iktidarın ve onun başının “normalleşme, yumuşama” yemini oltasının ucuna ne için ve kim için taktığı şimdi daha net görülüyor. Tekelci sermaye sınıfı ve onun politik güçleri (buna burjuva muhalefet dahil) Kürt-Türk halklarının; Türkiye ve Kürdistan işçi sınıflarının mücadele birliğini bozmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Dinci faşist yönetim ve faşist devlet bunun için bir tarafa baskı ve terör uygularken diğer tarafa “yumuşama/normalleşme”yi “sus payı” olarak öne sürüyor.
Kürt halkının seçtiği yerel yönetimlerin yerine kayyum atarken, generalleri zindanlardan salıvermesi, “Cumartesi Anneleri”nin bin hafta sonra dokunmadan toplanmalarına ses çıkarmaması, saray yağcısı gazetecilere “sırada Kavala, Gezi davası tutsakları var” diye fısıldaması hepsi bu planın, bu politikanın ipuçlarıdır.
Bu politikayı, faşist iktidar ve faşist devletin bu planını bozmanın yolu, şimdi her yerde “direniş” kararı alan Kürt halkıyla omuz omuza sokaklarda olmaktır. Bu, uzlaşmacılar tarafından Kürt halkının başına boca edilen uzlaşma, diyalog, toplumsal barış, “çözüm” gibi politikaları, bu politikalar çerçevesinde ileri sürülen reformist talepleri desteklemek anlamına gelmez. Aksine, eylem halindeki Kürt halkına, gerçek kurtuluşun yolunu, birleşik devrim yolunu ikna edici, inandırıcı biçimde göstermenin yoludur.
Kürt halkı, Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriyle birlikte uzlaşmacıların yaydığı boş hayal ve yanılsamalardan kurtulacaktır. Sınıf savaşının katı yasaları onları bu hayallerden, yanılsamalardan kurtaracaktır: Fakat bu, sadece söylemle, sadece anlatarak, sadece kitaptan okuyarak olmayacak. Boş hayal ve yanılsamalardan kitlelerin kurtuluşu pratik eylem içinde, gerçek mücadele içinde, sokakta, dişe diş bir mücadele verilirken gerçekleşecek.
Bu mücadelede Kürt halkının yanında olmak, onunla birlikte kendi kaderini tayin hakkı için, özgürlük hakkı için mücadele etmek yaşamsal önemdedir. Sözün, yerini eyleme bıraktığı dönemdir bu dönem. Devrimci talep ve politikalarla, devrimci sloganlarla Kürt halkının yanında olmanın her zamankinden daha önemli hale geldiği bir dönemdir bu dönem. Türkiye işçi sınıfı, ücretli emekçileri, kadın ve gençliği kendi kurtuluşları için de şimdi Kürt halkıyla omuz omuza, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı için mücadele etmeliler. Çünkü, Kürt ulusu özgür olmadan Türkiye işçi sınıfı, emekçileri, devrimci demokratik güçleri de özgür olamazlar. Onun için, bir kez daha, mümkün olan bütün eylemlere, “Tek Yol Birleşik Devrim”, "Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakkı” sloganlarıyla en güçlü katılım için ayağa kalkalım...