Biraz abartıyla söylersek, dünya her gün yeni bir devrime, isyana ya da ayaklanmaya uyanıyor. Bir parça “abartı” içerse de, bu tespitin dünyamızın güncel gerçek durumunu ifade ettiğini kabul etmeliyiz.
Son bir aylık süreç içinde, önce Kenya, arkasından Bangladeş, onun da arkasından Nijerya... İsyan, ayaklanma ve devrim girişimleri bu üç ülkede peş peşe patlak verdi. İçerdikleri nüfusla olsun, coğrafi büyüklükleri ve konumlarıyla olsun, çevrelerindeki ülkeleri hatta dünyadaki dengeleri etkilemeye müsait ülkeler bunlar.
Kenya'da, Kenya Komünist Partisi'nin etkin olduğu ayaklanma hala sürüyor. ABD'nin, “NATO üyesi olmayan önemli bir müttefik” olarak nitelediği Kenya devleti, KKP üzerinde baskısını her gün artırıp sıkılaştırıyor. Buna karşılık Kenya Komünist Partisi, büyük bir kararlılıkla ayaklanmaya önderlik ediyor.
Kenya'dan sonra bir ayaklanma haberi de Bangladeş'ten geldi. Öğrenci gençliğin öncülük ettiği ayaklanma, halkın da katılımıyla büyüdü. Yaklaşık üç yüz kişi yaşamını yitirdi. Sonunda öğrenci gençlik ve yoksul halk Başbakanlık konutunu basınca Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina bir helikoptere binip soluğu Hindistan'da aldı. Hükümet devrilmişti. Ayaklanma Bangladeş'te toplumsal ilişkileri kökünden sarstı ve kuşkusuz, toplumsal-siyasal ilişkilerde yeni bir dönemin kapısını açtı. Günün sonunda iktidar burjuvazi tarafından çalınmış da olsa, bu bir halk devrimiydi.
Ordunun uyanık davranıp, devrimi çalmak için son anda ayaklanmacıların tarafına geçmesi; arkasından burjuvaların hükümeti ele geçirmesi konumuz açısından işin özünü değiştirmiyor. Bangladeş devrimi 2011 Mısır devriminin ya da Tunus devriminin ikinci baskısı oldu; hepsi bu.
Çok geçmeden, günler içinde bu sefer Nijerya'da patlak veren halk isyanıyla uyandık. Nijerya'da vergilerin artırılmasına karşı başlayan halk isyanı, hükümetin geri adım atmasına karşın sürüyor. Devlet Başkanı Tinubu'nun geri adım atmalarına karşın ayaklanmanın kesintisiz sürmesi Nijerya işçi ve emekçilerinin ileri bilinç düzeyinin ifadesi olarak anlaşılmalı. Nijerya hükümeti ve devlet başkanı Tinubu, tüm emperyalistlerin Afrika kıtasında en çok güvendikleri ve dayanak olarak gördükleri güçlerdir. Nijer'de antiemperyalist halkçı bir darbe gerçekleştiğinde, Nijer'i savaş ve askeri işgalle tehdit eden devletlerin başını Nijerya'nın çektiği hatırlanacaktır. Dün, emperyalistler adına Nijer'i savaş ve işgalle tehdit eden Tinubu ve hükümeti bugün canını kurtarmanın derdine düşmüş durumda.
Bu hızlı, ani ve nereden patlak vereceği bilinmeyen anlamında beklenmedik gelişmelerin hepsinin temelinde dünya çapında olgunlaşmış olan devrimci durumun bulunduğuna kuşku yok. Pek çok ülke sırasını bekliyor; dünyanın pek çok ülkesinde burjuva egemenlikler diken üstünde. Bu ülkelerden birinin, hatta başlıcasının Türkiye olduğunu iddia etmekte, yanılma ihtimali anlamında, hiçbir sakınca yok.
Türkiye, isyan, ayaklanma ve devrim için sırasını bekleyen ülke durumundadır ve böyle bir gelişmenin eli kulağında olduğunu, nesnel, elle tutulur, kanıtlanabilir olgulara bakarak, rahatlıkla ileri sürebiliriz. Türkiye, Kürdistan'la birlikte, bir devrim ülkesidir.
Dünyada süren devrimci durum ve küresel iç savaşın nesnel temeli olan ekonomik ve politik kriz Türkiye tekelci kapitalizmini doğrudan etkisi altına almış. Tekelci kapitalizmin ekonomik krizi, Türkiye burjuvazisinin ve devletin tüm çabalarına rağmen, sona ermek bir yana, her geçen gün daha da derinleşiyor. Ne Mehmet Şimşek reçeteleri, ne uluslararası mali sermayenin öneri ve desteği çözüm olabiliyor.
Kısa bir makaleyi rakamlara boğmak doğru olmaz. Ancak son iki günde çıkan iki haberin başlığını aktarmak bile tekelci kapitalist ekonomi için durumun vahametini anlatmaya yeter. Birinci haberin ara başlığı şöyle: “Kredi kartlarından yapılan harcamalarda adeta patlama yaşanıyor. BKM verilerine göre mayıs ayında kredi kartı ile yapılan harcamalar yüzde 103 artarak 1,3 trilyon TL’ye yükseldi.” Kredi kartı harcamalarının esas olarak orta sınıflara özgü olduğu gerçeğine dayanarak, orta sınıfların çökmekte olduğunu ileri sürmekte hiç bir sakınca yok. Çünkü bu haberi tamamlayan bir başka haber şöyle:
“Yılın ilk 6 ayında kredi kartını borcunu ödemediği için yasal takibe alınan kişi sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 70 artarak 645 bin 474'e ulaştı. Aynı şekilde bireysel kredi borcunu ödemeyenlerin sayısı geçen yılın ilk yarısına göre yüzde 34 yükseldi.”
Orta sınıflarda süren yıkıma işçi sınıfında, ücretli emekçilerde, emeklilerde, toplumun en alt tabakalarında, yoksul köylülükte akıl almaz bir yoksullaşma eşlik ediyor. Buna karşılık, birleşik devrimin bu toplumsal güçleri, kapitalizme ve faşizme karşı kararlı bir mücadele içindeler.
İkinci haber ise sanayi üretimindeki düşüşle ilgili ve haberin başlığı her şeyi anlatmaya yetiyor: “Sanayi üretiminde sert daralma”. Tekelci sermaye sınıfı, kapitalist üretimi sürdürmek için elinden gelen her önlemi almasına karşın amacına ulaşamıyor. Nijerya halkını ayağa kaldıran vergi politikası bu topraklarda dinci faşist iktidar ve onun Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından en sert haliyle uygulanıyor.
Kısacası, Türkiye ve Kürdistan, sonu birleşik devrim ve iktidarın fethiyle noktalanacak bir ayaklanmanın tüm koşullarına fazlasıyla sahip. Bangladeş örneği, bir ayaklanmanın iktidarın fethiyle sonuçlanmasının devrimci komünist partinin varlığıyla doğrudan ilişkili olduğunu bir kez daha gösterdi. Türkiye ve Kürdistan devrimci proletaryası bu koşula da sahip.