Tekelci sermaye sınıfı ve onun politik güçleri, “ayak takımı” dedikleri devrimin toplumsal güçlerinden korkuyorlar mı?

Sosyal reformist partilere ve onların ayak izleri üzerinden sessizce ilerleyen oportünist güçlere sorarsanız, düzen için “korkacak” bir şey yok. Burjuva cephede her şey yolunda.

Ama tekelci sermaye sınıfı ve onun politik güçleri pek de aynı kanıda değiller. Çünkü, onlar gerçeklere gözlerini kapayacak kadar akılsız değiller. Derin ve zengin bir toplum yönetme birikim ve deneyimleri var. İşi şansa bırakmazlar. Boğayı boynuzundan yakalamak onların sınıf iç güdüsüne içkindir. Bu yüzden tehlikenin kokusunu çok derinlerden alırlar.

Başta işçi sınıfı olmak üzere, Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin toplumsal ordusunun ayaklanmasından derin bir korku duyuyorlar. Böyle bir halk ayaklanmasını, henüz ortaya çıkmadan önlemek için tehdit üstüne tehdit yağdırıyorlar.

Son tehditlerden ilki, “Cumhurbaşkanı Danışmanı” sıfatını taşıyan biz zattan geldi. Taşıdığı sıfat, sözlerinin ciddiye alınmasını gerektirir; ciddiye alıyoruz. Ayhan Ongan adındaki bu zat şöyle buyurmuş:

Yaptıkları haddi aşan davranış ve yorumları toplumsal hafıza kaydeder, devlet not eder. Gayrimeşru kalkışmaların başı çok sert ezilir”

İkinci açıklama, okurun çok kolay tahmin edebileceği gibi, faşist devleti ve düzeni korumayı kendinin tarihsel misyonu bellemiş faşist Devlet Bahçeli'den geldi. İsmiyle müsemma bu faşist Devlet, askeri okul öğrencilerinin mezuniyet töreninde slogan atmalarını bahane ederek, korku ve tehdidini şöyle dile getirmiş:

İşbirlikçi ve istismar siyasetine bel bağlayan güdümlü figüranların milli güvenliğimizi ve milli varlığımızı tehdit eden eylem ve söylemlerinde maalesef bir tırmanma gözlenmektedir. Türk milletinin sabrını sınayan, tahammül eşiklerini zorlayan, sinir uçlarını tahrip ve tahriş eden zararlı ve zillet bir kampanya devamlı canlı tutulmaktadır. Dış bağlantılı bir operasyon mekaniği aleni şekilde devrededir”

Bu sözlerde düzen adına duyulan korkuyu ve düzeni korumak için savrulan tehdidi bir arada görüyoruz. İşe yarar mı? Sonu sonuna, işe yaramayacağını; bütün bir tarihsel gelişme ve sınıf savaşı tarafından hazırlanan devrimin böyle tehditlerle önlenemeyeceğini sadece ahmaklar bilmez. Fakat, tekelci sermaye sınıfı ve onun politik güçleri kaçınılmaz yıkımı mümkün olduğunca ötelemek için çaba göstermekten, çare aramaktan vazgeçmez.

Tek yolları devrimi zor yöntemleriyle boğmak değil. Başka çarelere de başvururlar ve şimdi bunun örneklerine tanık oluyoruz. Bu çarelerden biri, başka bir burjuva partiyi, kendi somutumuzda CHP'yi yönetime hazırlamak; ayaklanmacı ruh hali taşıyan kitleleri bu burjuva parti etrafında toparlayarak düzen içinde tutmak.

CHP'yi, bir kez daha, kitlelerin önüne umut olarak öne sürmenin hazırlıkları yapılıyor. Anket şirketleri bunun için kollarını sıvamışlar bile. Ölüler diriltiliyor, Kılıçdaroğlu gibi ipliği pazara çıkanlar bir kez daha öne sürülüyor; İmamoğlu, Özel, Yavaş gibi gerici/faşist kırmalar umut diye pazarlanıyor.

Her seçimde CHP'yi, “yetmez ama evet” mantığıyla; “kazanırsa fena mı olur” apolitik yaklaşımıyla “utanmadan-sıkılmadan” destekleyen sosyal reformist, uzlaşmacı partilerin ve liberal çevrelerin CHP'nin “umut” olarak pazarlanması karşısında el ovuşturduklarını düşünmemiz için çok nedenimiz var.

Ama boşuna! Ne iki ülkenin işçi sınıfı eski işçi sınıfıdır ne de yoksul, emekçi kitleleri eski kitlelerdir. İki ülkenin işçi sınıfında ve emekçilerinde muazzam bir bilinç gelişimine tanık oluyoruz. Ayaklanma eğilimi içine giren kitlelerdeki bu bilinç değişimi tekelci sermaye sınıfının en büyük korku kaynağıdır. Onları aldatmak artık o kadar kolay değil.

Onun için tekelci sermaye sınıfına ve sosyal reformist, uzlaşmacı partilere, liberal çevreler şu “kötü” haberi verebiliriz: 1973-1974 yıllarında “Karaoğlan Ecevit” aldatmacası, bir çok nedenden dolayı artık tutmaz. Birinci nedene yukarıda değindik aslında: Kitlelerdeki bilinç değişimi. İkincisi, Ecevit, “Halk İktidarı Kuracağız”, “Düzeni Değiştireceğiz”, “Toprak İşleyenin Su Kullananın”, gibi radikal sloganlarla yola çıkmış, işçi sınıfı ve emekçilerde büyük sahte umutlar yaratmayı başarmıştı. Şimdinin CHP'si, birleşik devrimin toplumsal ordusunu aldatmak için, Ecevit gibi radikal sloganlar kullanmayı bırakalım, bu tür söylemlerin yanından geçmeye dahi cesaret edemiyor. CHP'nin yapabildiği tek şey, emekçi, yoksul kitlelerin nefretini kazanan dinci faşist iktidara “uzlaşma ve normalleşme” mesajları vermektir.

Başka türlü de yapamazdı zaten. Ayaklanmacı ruh hali içindeki kitlelere “düzen değişikliği” çağrıları yapmak, bir burjuva parti için, barut fıçısı üzerinde ateşle oynamaktır. Bunu yapacak kadar ne cesaret var, ne de o kadar ahmaklar! CHP de en az Bahçeli kadar işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının, yoksul kitlelerin ayaklanmasından korkuyor. Bu yüzden yapabildikleri tek şey, hiçbir emekçinin dikkatini çekmeyecek “tüzük değişikliği” ile oyalanmak.

İşçi, emekçi, yoksul kitlelerde ve Kürt halkında ayaklanma eğiliminin bütün belirtileri ortaya çıkmış durumda. Tekelci sermaye sınıfı ve faşist devlet, bir yandan halay çeken Kürt gençliğini dahi tutuklayacak kadar baskıyı artırırken, diğer yandan en ufak bir değişimin lafını etmeye dahi korkan CHP'yi “umut” olarak öne sürmeye hazırlanıyor. Umutsuz bir vaka!

Ne yapsalar, bütün bir tarihsel gelişme tarafından hazırlanıp gündeme getirilen birleşik devrimi önleyemeyecekler. Korkuları, bunun bilincinde olmalarından!