Volkswagen, bünyesinde Alman otomotiv sektörünün pek çok markasını bulunduran dev Alman tekeli, tarihinde ilk defa Almanya'daki fabrikalarından bazılarını kapatma kararı almış. Fabrikaların kapatılması kararı, yüzbinlerce işçinin işsizlikle tanışmasıyla eş anlamlı.
Volkswagen'in fabrika kapatma kararı, sadece otomotiv sektörü için değil, bütün Alman sanayisi için “deprem” olarak kabul ediliyor. Buradaki sarsıntının etkisini nerelere kadar yayacağını görmek için şu rakamlara bakmak gerek: Volkswagen, on yedi Avrupa ülkesinin yanı sıra Amerika, Asya ve Afrika'da on ülkede 114 üretim tesisiyle yaklaşık 650 bin kişiyi istihdam ediyor. Bu kadar işçinin yaklaşık üç yüz bini Almanya'da.
Volkswagen derin krizdeki otomotiv sanayisi için sadece bir örnek. Avrupa'nın, hepsi de tekel durumundaki en büyük beş otomobil üreticisi, BMW, Mercedes-Benz, İtalyan Stellentis, Fransız Renault ve Alman VW fabrikaları beş yıldır kapasite düşürerek, nihayetinde neredeyse yüzde elli kapasiteye kadar inmişler.
Yüzde elli kapasite, bir kapitalist için büyük zarar anlamına gelir ve hiçbir kapitalist bu kapasite ile üretime devam edemez. Bu nedenle, başta otomotiv sanayisi olmak üzere sanayinin pek çok dalında fabrika kapatmalar gündemde.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde, ama özellikle de Rusya-NATO savaşının yarattığı talep yüzünden silah sanayi hariç, Alman sanayisinin büyük bir kriz içinde olduğu artık biliniyor ve kabul ediliyor. Ama kriz içinde olan sanayi, otomotivden ibaret değil. Kolayca anlaşılacağı gibi, otomotiv sanayisine parça tedarik eden BOSCH, Continental gibi dev tekeller de krize sürükleniyor.
Avrupa'daki otomotiv fabrikalarının kapatılması yeni bir durum değil. Örneğin, 1948'de kurulan ve gemi, tekne, yat su motoru, robot, güç ekipmanları vb üreten Japon Honda Motor tekeli üç yıl önce İngiltere'deki bir fabrikasını kapatarak üç bin işçiyi işten çıkarmıştı.
Fabrika kapatma, işçilerin yaşamdan kovulması demektir. Avrupa işçi sınıfı, yaşamdan kovulma anlamına gelen fabrika kapatmalara razı olmayacağını ve kapitalistlerin bu saldırısına eylemlerle yanıt vereceğini şimdiden ortaya koymuş durumda. Yakın zamanda Brüksel'de fabrikalarının kapanacağı sinyalini alan Audi işçileri, ürettikleri lüks arabaların anahtarlarına el koydular. Volkswagen işçileri ise, “Biz Volkswagen'iniz, Siz değilsiniz”, “İş güvencesinden elinizi çekin” pankartlarıyla eyleme geçmişler.
Burjuvalar ve burjuva iktisatçılar, emperyalist-kapitalist sistemin yuvarlandığı bu krizin nedenlerini bazen rekabet, bazen teknolojik yenilemede geri kalınma, bazen hükümetlerin çıkardıkları yasalarda görüyorlar. Elbette, bütün bunların kriz üzerinde etkileri var; fakat bunların hiçbiri krizin gerçek ve tam nedenini açıklamaya yetmez.
Gerçek neden, emeğin toplumsal üretkenliğinin muazzam boyutlara varması; sermaye birikimine paralel olarak asıl tüketiciler kitlesi tarafında aynı oranda sefalet birikiminin eşlik etmesi sonucu, arzın talebin çok önünde gitmesidir.
Otomotiv fabrikalarının biriken ve geometrik sayılarla artan stokları, kapitalist ülkelerde meta birikiminin ulaştığı dev boyutları görmek açısından son derece öğreticidir. Kapitalist toplumların tümünde “muazzam bir meta birikimi” var. Ancak bu zenginlik burjuvazinin tekelinde olduğu için, bu zenginlikten işçilerin, emekçilerin payına sadece sefalet düşüyor. Bu nedenle, birisi “ulusal zenginlik”ten söz ettiği zaman ona şunu hatırlatmak gerek: “Ulusal zenginlik, niteliği gereği, halkın sefaleti ile özdeştir”.
“Kapitalist üretim süreci, aslında, aynı zamanda bir birikim sürecidir”. Bu birikim ve bununla atbaşı giden sermayenin yoğunlaşması, artan üretkenliğin maddi kaldıraçlarıdır. Sermaye biriktikçe emeğin toplumsal üretkenliği artıyor ve bununla birlikte bir aşırı işçi nüfusu ortaya çıkıyor.
Emperyalist-kapitalist sistem bu krizden çıkış yolu bulabilecek mi? Öncelikle şunu hatırlatmak gerek: Emperyalist-kapitalist sistem, derin ve kalıcı bir bunalım içindedir. Bu bunalım süreci içinde dönem dönem son derece yıkıcı kriz dalgaları ortaya çıkıyor. 2008'de görülen kriz dalgası bunlardan biridir ve kriz dalgası etkisini derinleştirerek sürdürüyor.
Engels, daha 1886'da kapitalizmin sürekli ve genel bir bunalım içine girdiğini/gireceğini görmüştü. Bu gerçek bugün çok daha belirgin ve somut bir hal almış bulunuyor. Kapitalizmin onar yıllık durgunluk-gönenç-aşırı üretim-bunalım dönemi sürecinden geçeceğini hala düşünenler; dolayısıyla her derin kriz döneminden sonra kapitalizmin “düzlüğe” çıkacağını düşünenler büyük bir yanılgı içindeler. Bu çevrim, bu haliyle tarihe karıştı. Kapitalist üretim biçimi bundan böyle kapitalist sanayiyi yıkıma sürüklerken insanlığı da yıkıma sürükleyecek!
Volkswagen somutunda Avrupa otomotiv sanayisinde ve gerçekte, silah sanayisi hariç, bütün kapitalist sanayide ortaya çıkan yıkıcı bunalım, Avrupa'yı sert bir sınıf mücadelesinin beklediğini gösteriyor. Fransız işçi sınıfı ve emekçileri uzun süredir bunun örneklerini ortaya koyuyor. Şimdi sırada Alman işçi sınıfı ve Avrupa'nın diğer ülkelerinin işçi sınıfı var. Amerikan Boeing işçileri harekete geçtiler bile.
Kapitalizme karşı savaş artık her yerde!