Karamsarlık ve işçi sınıfına güvensizlik paçalarından akan çevreler, başlığı okuyunca “hani nerede” diye soracaklardır. Çünkü onlara göre, şu anda, “hesaba katılması gereksiz tek tük eylemler dışında Türkiye ve Kürdistan'da yaprak kımıldamıyor”.
Oysa, işçi sınıfı hareketini yakından izlediğinizde, irili ufaklı fabrikalarda, inşaat, atölye benzeri iş yerlerinde, maden ocakları gibi ağır çalışma koşullarının olduğu yerlerde sayısız işçinin eylem halinde olduğunu göreceksiniz. Neden irili-ufaklı fabrikalarda, inşaatlarda, atölyelerde ve benzeri yerlerde harekete geçiliyor da, daha büyük, binlerce işçiyi kapsayan otomotiv, metal, rafineri gibi yerlerde değil?
Bu soruya verilebilecek bir değil, çok daha fazla yanıt var. Burjuva sendikacıların etkisi üzerinde durmayacağız; çünkü bu, herkesin bildiğinin tekrarı olur. Burjuva sendikalar ve onların başına çöreklenmiş sendikacılar, işçi sınıfının hareketi önünde mutlaka aşılması gereken bir engel durumunda. Ancak şimdilik konumuz bu değil.
Şimdi soruyu tersinden sorabiliriz. İşçi sınıfı, büyük fabrikalarda değil de, neden sözünü ettiğimiz alanlarda harekete geçmiş, eylem üzerine eylem yapıyor? Bu sorunun yanıtı çok basit. Çünkü, birincisi, bu gibi yerlerde hayasızca bir sömürü var. Bu alandaki kapitalistler, işçilerin örgütsüzlüğünden, dağınıklığından azami derecede yararlanarak, ücretleri ödememe; yani sadece işçilerin yaratmış olduğu artı-değere değil, yarattıkları bütün değere, ne var ne yoksa hepsine el koyma açgözlülüğü içindeler. Bu, özellikle inşaat alanında görülen bir durum.
Bunun için iki örnek vermek yeterli olacak. Birinci örnek, bir Cami inşaatına ait. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın yaptığı Cami'de işçilerin ücretleri üç ay boyunca verilmeyince işçilerden biri kendini yakmaya kalkıştı. Dokuz işçi direnişe geçti. Yapı Yol İş sendikası Başkanı Mustafa Akyol, işçilerin durumunu şöyle özetledi:
“Şu anda Minareye çıkan işçilerle irtibat kuramıyoruz, yemek de veremiyoruz. Dün akşamdan beri aç ve susuzlar orada”
Bir başka örneğimiz yine inşaat alanından. İşçilerin eylem haberi kısaca şöyle:
“ÇOMÜ Öğrenci Yurdu inşaatında çalışan ve haklarını alamayan işçiler, Yapı Yol-İş ile birlikte eylem kararı aldı.”
İkinci önemli nokta, dağınık, örgütsüz durumdaki işçilerin örgütlenme yönünde güçlü bir eğilim içinde olmaları ve bu eğilimin pratik bir olgu haline gelmeye başlaması. Nispeten küçük sermaye sahibi kapitalistler işçilerin bu eğilimine tahammül edemiyor ve işçilerin örgütlenme girişimlerine işten çıkarmalarla yanıt veriyorlar. İşçiler ise, kapitalistlerin bu saldırılarına eylemlerle yanıt veriyorlar.
Sendikaya üye oldukları için işten atılan arkadaşlarının işe geri alınması ve diğer hak talepleriyle eyleme geçen işçilerin bugünlerde en fazla öne çıkanı Fernas Madencilik işçileri oldu. Fernas işçileri Manisa'nın Soma ilçesinden başlattıkları Ankara yürüyüşü şimdi Ankara'da sürüyor. İşçilerin talepleri işten atılan arkadaşlarının işe alınmasından ibaret değil. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi, düşük maaşların yükseltilmesi gibi talepler de var.
Fernas işçileri sadece bir örnektir. Aynı nedenlerle ve taleplerle eyleme geçen daha pek çok fabrika ve iş yeri var. Tekgıda-İş sektöründe İstanbul Çatalca'da bulunan Polenez Gıda Fabrikası, aynı dalda Bursa Mustafakemalpaşa'da bulunan Eker Süt Ürünleri İşçileri, İstanbul Hadımköy'de Petrol-İş dalında Asplastik işçileri, aylardır eylem halindeki işçiler arasına katıldılar.
Benzer eylem dalgasını bu sefer metal iş kolunda görüyoruz. İşçileri eyleme geçen ya da zaten eylem halindeki metal fabrikalarından bazıları şunlar: Gebze Organize Sanayi Bölgesi'nde faaliyet gösteren Fransa merkezli Mersen Metal işçileri, İzmir Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi'nde kurulu Purmo Metal işçileri, CMS Jant ve Makina işçileri, Hatay-Dörtyol'da faaliyet gösteren Yolbulan Metal işçileri...
Bunlar, eyleme geçen, eylem kararı alan ya da eylemini sürdüren fabrikalardan rastgele seçtiğimiz örnekler. Bunların dışında mevsimlik işçilerinin, Agrobay gibi tarım işçilerinin, tekstil işçilerinin, Türkiye ve Kürdistan'ın her tarafına dağılmış inşaat işçilerinin, mağaza işçilerinin ve özellikle de maden işçilerinin, Özel Okul Öğretmenlerinin eylemlerini hesaba katmak gerek.
Türkiye ve Kürdistan'ın bir işçi eylem dalgasıyla karşı karşıya olduğu çok açık. Aynı zaman diliminde ücretli emekçilerin, emekçi tarım üreticilerinin, topraklarını, köylerini, çevrelerini kapitalistlerin yağmasından korumaya çalışan köylülerin eylemlerine tanık oluyoruz. Kadınlar, kendilerini her gün katledilmelerine yol açan gerçek temelin kapitalist düzen olduğunun farkına her geçen gün daha çok varıyorlar ve erkek egemen bir toplum olarak sadece kapitalist sömürüye karşı değil, fakat onunla birlikte kapitalist düzenin kendisine de karşı mücadele ediyorlar.
Burjuva düzen her taraftan işçilerin, emekçilerin yoksul kitlelerin, Kürt halkının ateşi altında. En önemlisi, bütün bu toplumsal harekete önderlik edecek, onu mantığının sonuna kadar, yani düzenin yıkılışına kadar götürecek olan devrimci sınıfın, işçi sınıfının ayağa kalkmış olmasıdır.
İşçiler, bir sınıf olarak işçi sınıfı, düzene, kapitalistlere karşı eylemde gittikçe öne geçiyor. Bu, proletaryanın devrimci sınıf partisine devrime önderlik için eşsiz bir olanak sunuyor. Burada her şey, işçi sınıfıyla, işçi sınıfının devrimci öncüleriyle kurulacak ilişkiye bağlı. Şimdi bu ilişkileri mümkün olduğunca çok ve mümkün olduğunca sık kurmanın zamanı.