Esenyurt Belediye başkanı tutuklandı ve yerine alelacele kayyum atandı. Uyduruk gerekçelere dair hukuki mülahazalar üzerinde duracak değiliz. Bunun zerre kadar önemi yok. Hukuk dediğiniz şey egemen sınıfın çıkarlarına; o çıkarları ve egemenliği korumak üzere biçimlenen bir sistemdir, hepsi bu.
Dinci-faşist iktidarın “erken öten horozu” Bahçeli’nin “uzattığı el” ile başlayan, “Öcalan Meclis’te konuşsun” çağrısı ile bazı kesimleri heyecanlandıran “yeni sürecin” içeriğini en anlamayan kafalara bile göstermesi açısından önemli bir gelişme Esenyurt belediye başkanının tutuklanması.
İşin aslı Bahçeli’nin belirli bir takvime bağlı olarak attığı adımların özü gayet açıktı. Hatta yaptığı konuşmalarda bunu üstüne basa basa vurguladı. Tokalaşmak için “uzattığı el” de, “Öcalan çağrısı” da tek bir amaç için gündeme gelmişti: Kürdistan özgürlük hareketine tam teslimiyeti dayatmak. Bunu anlamak için öyle derin kavrayış sahibi olmak gerekmiyordu. Bunu anlamak için gerekli olan tek şey, düşünce yapısının “uzlaşmacılık” anlayışıyla sakatlanmamış olmasıdır.
Uzlaşmacılar boş hayaller peşinde koşuyor, boş hayaller kuruyor. Ama daha kötüsü, başta Kürt halkı olmak üzere, halkları, emekçi sınıfları boş hayallerle oyalıyor, enerjilerini boşa harcatıyor, düşmana ise zaman kazandırıyorlar. Açık açık tehdit eden, tam teslimiyet dayatan konuşmalardan “yeni açılım süreci” anlamı çıkarmak için uzlaşmacı anlayışın ruhlara sinmiş olması gerek. Tıpkı duman kokusunun elbiseye sinmesi gibi. Uzlaşmacıların durumu budur ve bu yüzden ne olaylardan ders çıkarabiliyorlar, ne de tarihten öğrenebiliyorlar.
Oysa Seyit Rızalara kadar gitmeye gerek de yok. Yakın tarihten öğrenmeyi, yakın tarihin olaylarından ders çıkarmayı bilseler ve Kürt halkına, iki ülkenin işçi sınıfına, emekçilerine gerçeği söyleseler Dinci faşist iktidarın, faşist Bahçeli'nin tüm oyun ve tuzakları bozulacak.
Esenyurt Belediye Başkanı'nın tutuklanması, Belediye'ye Kayyum atanması bir tek gerçeğe işaret eder: İktidar dışında her şey ıvır-zıvırdır; iktidar dışında her şey hiç bir şeydir. Ne Meclis'in beş paralık bir yetki-etkisi var; ne de belediyelerin. Hiçbir burjuva iktidar “halkın iradesi”ne göre hareket etmez, halkın iradesini dikkate almaz. Halkın iradesi sadece ve sadece emeğin iktidarı altında, Halk İktidarı koşullarında ortaya çıkar ve saygı duyulur. Kürt halkına, iki ülkenin işçi sınıfına, emekçilerine, kadın ve gençliğine anlatılması gereken gerçekler bunlardır. Şimdiki seçimlerde ortaya çıkan sonuçlara; bu sonuçlar ne olursa olsun “halkın iradesi” demek, iki ülkenin halklarıyla alay etmek, onları egemen burjuva sınıf hesabına aldatmaktır. Burjuva sınıfla, onun iktidarıyla uzlaşma umuduyla yatıp kalkanların yaptıkları budur. Şu sözlere bakın:
“Şu andaki pratiğe bakılırsa kastı çok iyi bir şey değil. 23’ü gecesinden sonra Kuzeydoğu Suriye bir hafta boyunca bombalandı. Sivil alanlar vuruldu. Orada yaşayan insanların yaşam hakkının ihlali bu. Direkt bombalamalardan ölen siviller var. Bu, şunu gösteriyor; bir tutarsızlık var. İçeride barış, diyalog, kardeşlik mesajı veriyorsanız buradan Kuzeydoğu Suriye’yi de Kuzey Irak’ı da ayıramazsınız. Bu bir bütün ve birleşik bir mesele. Herkes kendi soydaşının güvenliğini, esenliğini düşünür. Bu çok normal.”
DEM Parti yöneticisi, RTE'nin yaptıklarına şaşırıyor ve orada “tutarsızlık” görüyor. Oysa, RTE, kendi sınıfının, burjuvazinin, faşist devletin çıkarlarını koruyacak politikalar peşinde koşuyor ve burada “tutarsızlık” değil, tam bir tutarlılık var. RTE, kendi sınıf ve devletine karşı görevlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışıyor. Burada tutarsız olan, Kürt halkına bu gerçekleri ve bu gerçekler karşısında nasıl bir devrimci politika izlemesi gerektiği söylemeyen DEM Parti'de; bu partinin yöneticilerinde. Elbette, kişi olarak kimseyi kastetmiyoruz. Burada mesele politik anlayış meselesidir ve bu anlayış tüm uzlaşmacıları karakterize eden, onları işte böyle “naif” kılan anlayıştır.
DEM Parti adına, DEM Parti yöneticisi, faşist devletin bir yandan “el uzatırken” diğer yandan, ayın 23'ü gecesinden sonra Kuzeydoğu Suriyeyi bir hafta boyunca bombalamasından şikayet ediyor. DEM Parti yöneticilerine sormak gerekiyor: Siz faşist Bahçeli'den, RTE'den, faşist devletten başka ne bekliyordunuz?
Daha dün, elini uzatmasını “çok kıymetli” bulduğunuz Bahçeli faşisti “ "eski usul mücadele stratejilerinden çok daha sert, seri ve şiddetli yöntemlerin devreye alınması mukadder hale gelmeli, hiç kimsenin de gözünün yaşına bakılmamalıdır” diye tehditler yağdırırken tutarsız mı davranıyor sanıyorsunuz? O mu tutarsız, onun kanlı ellerini sıkmayı “çok kıymetli” bulanlar mı? Siz, Bahçeli denen eli kanlı faşistten, faşist devletten başka ne bekliyordunuz?
Böyle soru sormuş olmamıza bakılmasın, elbette uzlaşmacıların Bahçeli'den, RTE'den, faşist devletten başka beklentiler içinde olduklarını biliyoruz. Onlar, Kürt halkını faşist devletin kan dökücü, ilhakçı; Kürt ulusunu inkar ve imha siyaseti hakkında aydınlatıp gerçek çözümü göstereceklerine RTE'ye nerede yanlış yaptığının, nasıl yol alabileceğinin aklını vermeye çalışıyorlar. İşte bir örnek:
"100 yıl önce cumhuriyet kurulurken de 'beka' dediler. Aradan 100 yıl geçti hala 'beka' diyorlar. İnkarcı akıl 'beka' diyerek, bir adım bile cumhuriyeti maalesef ilerletemedi. 100 yıldır yanlış bir şekilde ülkeyi yönettiler. 100 yıl sonra hala 'beka' deniliyorsa ve 'beka' sorunundan bahsediliyorsa demek ki bir yerde yanlış yapıldı. İşte o yanlışı eğer kabul edebilirlerse, bu ülkeyi yönetenler yüzyılda yanlış yaptıklarını söyleyebilirse, yol alabiliriz”
Oysa, 100 yıllık deneyimden, kanlı tarihten ders çıkarmayan, öğrenmeyi bilmeyen biri varsa o da uzlaşmacı zihniyettir.
Esenyurt Belediyesi Başkanı'nın tutuklanıp kayyum atanması, ders çıkarmayı ve yaşamdan öğrenmeyi bilenler için, bir tek gerçeğe işaret ediyor: Ne yerel, ne genel seçimlerin bir önemi yok. Devrim ve iktidar dışında her şey hiçbir şeydir! Sınıflara bölünmüş, uzlaşmaz sınıf karşıtlığına dayalı; dahası bir ulusun topraklarının ilhak edilip ezilen ulus konumuna getirildiği topraklarda uzlaşmacılar başka bir şey beklemesinler! Ne uzlaşma, ne “toplumsal barış”!