UKH, kurucusu ve önderi Öcalan, kurucusu olduğu PKK'nin ömrünü tamamladığını ve kendini fesh etmesi gerektiğini ilan eden bir çağrı yaptı. Çağrıya göre, PKK'nin silah bırakması, Kongre toplaması ve fesih kararını alması gerekiyor. PKK Kongresi, bu çağrıya uyacak mı, sonuç ne olur bilmiyoruz.

Henüz bu belirsizlik ortadan kalkmak bir yana bütünüyle sürerken, dinci faşist iktidar cenahı tam bir “bayram havası” içine girdi. Ama sadece o kadar değil. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı için verdiği mücadelenin bir biçimini, silahlı biçimini burjuvaziyle ve faşist devletle uzlaşmanın önündeki en büyük engel olarak gören sosyal reformist partiler, uzlaşmacı partinin öne çıkan yöneticileri vb vb. sırtlarından tonlarca ağırlıkta yük kaldırılmış gibi sevindirik oldular. Bu ikinci gruptakiler, sosyal şoven çizgilerini kanıtlamak istercesine, dinci faşist iktidarın korosuna katıldılar.

Böylece, Türkiye tekelci burjuvazisi, faşist devlet, dinci faşist iktidar, sembolik anlamıyla “Diyarbakır burjuvazisi”, sosyal şoven-sosyal reformist parti ve çevreler hepsi, “silah bırakma ve fesih” kazanı etrafında dans etmeye başladılar. Ancak daha bir gün bile geçmeden, burjuva sınıf adına dinci faşist iktidarın sözcüleri işi ağırdan almaya ve gerçek yüzlerini gösterme ihtiyacı duymaya başladılar.

AKP sözcüsü Ömer Çelik, “Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet dışında bize yakıştırılan [her şey] siyasi yalandan ibaret olacaktır” diye açıkladı. Dinci faşist iktidarın eski Savunma Bakanı Hulusi Akar, biraz daha üst perdeden konuşmuş.

“Burada hiçbir şekilde taviz söz konusu değil, herhangi bir af söz konusu değil. Herkes cezasını çekecek o ayrı konu... Dün de gerekli açıklama yapıldı ve örgüt başı 'silahları bırakacaksınız, örgütü feshedeceksiniz' dedi. Bunu yaparlarsa da yapmazlarsa da kendileri bilir. Bizim terörü bitirme konusundaki azim ve kararlılığımız kesindir. Ölürsek şehit, kalırsak gazi anlayışıyla sonuna kadar mücadele edeceğiz.” diye açıklamış.

Ama biz, karşı devrim cephesinin bu tür üst perdeden konuşmalarını bir kenara bırakıp, gelişmeleri soğukkanlı bir değerlendirmeye tabi tutmalıyız.

Öcalan'ın yaptığı “silahların bırakılması ve Kongre toplayarak fesih” çağrısının asıl muhatabı PKK'nin, nasıl bir karar vereceğini henüz kimsenin bilmediğinin altını çizerek ortaya çıkan durum hakkında ilk ağızdan şu tespitleri yapabiliriz.

1-PKK'nin kararı hangi yönde olursa olsun, Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin hakkı henüz kullanılmamış olacak. Dolayısıyla, Kürt ulusunun özgürlük hakkı için mücadelesi, şu ve ya bu şekilde sürecektir.

2-Demokrasi sorunu ya da demokratikleşme bir devrim sorunudur. Tam ve gerçek demokrasi ancak ve sadece bir toplumsal devrimle; somut biçimiyle söylersek, birleşik devrimle elde edilecektir.

3-Türkiye'de tekelci sermaye düzeni, tarihinin en ağır ekonomik krizinden geçmektedir. Yoksulluk, yoksul kitlelerin açlık ve yoksunluğu itilerek yaşamdan kovulması, derinleşerek sürüyor. Ne dinci faşist iktidar ne de başka herhangi bir burjuva iktidar Türkiye ve Kürdistan halklarının bu yaşamsal sorununu çözebilir. Bu sorunun tek çözümü, sömürü düzenini birleşik devrimle yıkarak bütün üretim araçlarını, toprakla birlikte toplumun mülkiyetine geçirmektir. Bu anlamda, Kürt ulusunun mücadelesi sadece ulusal karakterde değil, onunla birlikte sınıfsal karakterdedir de. Başka bir ifadeyle, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı mücadelesi, aynı zamanda sınıfsal bir mücadeledir ve yaşam koşulları ağırlaşıp çekilmez hale geldikçe mücadelenin bu yönü daha çok öne çıkmaktadır.

4-Sınıf mücadelesinin iç savaş boyutlarında devam ediyor olması nesnel sürecin ürünüdür, çünkü buna zemin teşkil eden ekonomik ve politik kriz nesneldir; her türlü örgütün iradesinden bağımsız biçimde ortaya çıkıyor ve devam ediyor. Dinci faşist iktidara ve onun somutunda tekelci kapitalist sömürü düzenine karşı kitlelerin mücadelesi süreklidir ve giderek sertleşiyor. Grevler, direnişler, yıkıcı öfkenin birikimi devam ediyor. Bütün bunlar, birleşik toplumsal devrimi güçlendiriyor, ona güç ve itiş veriyor.

5-Türkiye ve Kürdistan'da birleşik toplumsal devrim Türk-Kürt halklarının ve diğer ulusal topluluk halklarının mücadele birliği temelinde gelişiyor ve bundan sonra da bu yönde gelişimini sürdürecek. Türkiye ve Kürdistan devrime gebe ülkelerdir.

6-Zor, yeni bir topluma gebe her toplumun ebesidir. Sosyal reformistlerin, dinci faşist iktidar ve her iki ülkenin burjuva sınıfıyla birlikte, “silahlar terk edilecek” umuduyla sevinmeleri boşuna. Birleşik toplumsal devrim ise, zora dayalı mücadele araç ve biçimleriyle yoluna devam edecektir. Birleşik devrimin bu nesnel gelişimi şu ve ya bu örgütün varlığına bağlı olmadan, nesnel biçimde gerçekleşiyor.

7-Dinci faşist iktidar, hem burnunun dibindeki bu süreci hem de Ortadoğu ve dünyadaki gelişmelerin kendi üzerinde yapacağı yıkıcı etkiyi gördüğü için önlem almaya çalışıyor. Bu nedenle, günü kurtarmaya çalışan her darkafalı gibi davranıyor ve eğer UKH'ne “silah bıraktı”rabilirse sorunlarının önemli ölçüde çözülebileceğini düşünüyor.

8-Uzun yıllardır büyük bir savaşı büyük bedeller ödeyerek sürdüren Kürt halkının, “barış” istemesinde anlaşılmayacak bir şey yok. Ancak, uzlaşmacıların, sosyal reformistlerin “barış” istemi ile Kürt halkının soluklanmak için arzu edeceği “barış” bir ve aynı şey değildir. Sosyal reformistler, uzlaşmacılar, Türkiye ve Kürdistan burjuvazisiyle uzlaşmak için barış istiyorlar. Kürt halkı ise, “Özgürlük hakkı” için verdiği savaşta soluklanmak için sadece bir mola amacıyla istiyor “barış”ı. Başka bir ifadeyle, Kürdistan burjuvazisi, işlerini yürütmek; sosyal reformist parti ve örgütler ise burjuvaziyle her türlü karşı karşıya gelişe son vermek için istiyorlar bunu. Aradaki fark yüz seksen derecedir.

9-Kürt ulusu, ezilen bir ulus; Kürdistan ilhak edilmiş bir ülkedir. Kürdistan işçi sınıfı ve ezilen yoksul, emekçi halkları bu duruma son vermeden, kendi kaderlerini kendilerinin tayin edeceği özgür koşullar elde edilmeden bu mücadele de son bulmaz; devam eder, edecek.

Birleşik devrim, iki ülkenin emekçi halkları bütün iktidarı ele geçirecekleri an'a kadar sürecek.. Elbette, zafer için gerekli bütün araçları ve mücadele biçimlerini kullanarak.