Rusya'nın, Donbass'ın iki Halk Cumhuriyeti'ni (Luhanks ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri) faşist Ukrayna rejiminden, onun içinde iyice yuvalanıp kurumlaşmış “neo-nazi”lerden ve emperyalist saldırılardan korumak amacıyla başlattığı “Özel Askeri Operasyon”, dünyadaki tüm dengeleri bozdu ve yeni dengelerin kurulmasının yolunu açtı.
Kremlin'deki iktidarın “Özel Askeri Operasyon” dediği, gerçekte ise, emperyalizme ve faşizme karşı dörtbaşı mamur bir savaştan başka bir şey olmayan bu gelişmenin, tarihte kırılma anlarından biri olacağına işaret etmiştik.
Savaş sürüyor, dolayısıyla bütün sonuç ve etkileri ortaya çıkmış değil. Bununla birlikte, şimdiden artık ortaya çıkıp kesinleştiğini kabul edebileceğimiz; gelecek açısından son derece önemli bazı sonuçlar var. Şimdi bunlar üzerinde durabiliriz.
Bu sonuçlardan, en başa alınması gereken anlamında, birincisi, emperyalistler arası çelişki ve çatışmanın derinleşmesi; ikincisi, birincinin devamı ve kaçınılmaz sonucu olarak, emperyalist-kapitalist sistemin savaş aygıtı olarak NATO'nun varlığının tartışılmaya başlanmış olmasıdır.
ABD'nin başına geçen Trump ve ekibi, Biden yönetimi döneminden farklı olarak “Avrupalı ortaklar”ına kapı önünde bağlanmış fino köpeği muamelesi yapmaya başladı. Elbette bu muamele, bir politik planın parçası değil de tepkisel, anlık çıkışlar olarak ele alınamaz. Başta Alman ve Fransız emperyalistleri olmak üzere, Ukrayna'nın arkasında duran bütün Avrupalı emperyalistler ve kuklalarını şaşırtan bu değişiklik, ABD'nin Avrupalı emperyalistlere boyun eğdirme politika ve amacının bir ifadesi olarak anlaşılmalı.
ABD'nin öteki emperyalist devletlere boyun eğdirme, kendi önünde diz çöktürme plan ve amacı yeni değil. 11 Eylül 2001 “İkiz Kuleler” provokasyonundan beri bu amaç ve hedefin peşinde. ABD, 11 Eylül provokasyonunu iki temel hedef için düzenlemişti. Birincisi ve esas olarak, dünya işçi sınıfı ve emekçi halklarına karşı “Küresel İç Savaş” başlatmak, ikincisi ise başta emperyalist devletler olmak üzere, emperyalist-kapitalist sistem içinde yer alan bütün bağımlı devletlere de diz çöktürüp kendi hegemonyasını koşulsuz kabul ettirmekti. Gazetemiz, daha o zamanda, 2001 Eylül ayında bu duruma işaret etmişti.
Ancak, ABD'nin tehdit ve şantajlarına rağmen, ABD hegemonyası çökmeye devam etti. Halen de ediyor. Trump ve ekibinin MEGA (Amerika'yı Yeniden Büyük Yap) sloganı, esasında bu çöküşün itirafı ve süreci tersine çevirme çabasının itirafı olarak görülmeli. Biden döneminde, NATO-Ukrayna üzerinden Rusya'ya karşı verilen savaşta, NATO-Ukrayna ikilisinin yenilgi süreci içine girmeleri ABD ve Avrupalı emperyalistler arasındaki çelişki ve çatışmayı derinleştirip yüzeye çıkardı.
ABD-Avrupa emperyalistleri arasındaki çatışma, sözlü tartışmalar ve hakaretler düzeyine vardı. ABD Başkan Yardımcısı, JD Vance, “Avrupa’ya asıl tehlikenin Rusya ve Çin'den değil, kendi içlerinden” geldiğini, kendi halklarına “evcilleştirilmiş hayvan” ve “üretim çarkının bir dişlisi” gibi yaklaşmaktan vazgeçmelerini “tavsiye” etti. Bu ağır sözlere ek olarak, faşist Zelensky'nin Beyaz Saray'da azarlanması, “Münih Güvenlik Konferansı için Almanya'ya giden JD Vance'nin Scholz'u görmezden gelerek doğrudan AfD lideriyle görüşmesi vb vb. daha bir sürü ayrıntı, bu iki emperyalist odak arasındaki çelişki ve çatışmanın nasıl derinleştiğine işaret ediyor.
Çatışmanın boyutu, Münih Güvenlik Konferansı'nda Konferans Başkanı Alman Christoph Heusgen'i gözyaşlarına boğacak kadar derin. Emperyalist dünyanın trajik bir dağılmanın eşiğinde olduğunu söylemek kesinlikle abartı olmaz. Bu, dağılmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden tamamen bağımsızdır. Dökülen gözyaşları, işlerin emperyalistler açısından trajik noktada olduğunu anlatmaya yetiyor. Emperyalist cephenin tepesinde bunlar olup biterken, bunların askeri bir ittifakı olan NATO'nun bu dağılma-bölünme eğiliminden etkilenmemesi, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesi mümkün mü? Elbette değil.
Burada bir parantez açıp okura, sosyal şovenizme olgunlaşmış sosyal reformist TKP'nin Genel Sekreteri'nin bundan yaklaşık üç yıl önce, NATO'nun “yenilmezliği” üzerine nasıl iddialı konuştuğunu görmesi için link vermek istiyoruz. Okur, verdiğimiz linki izlemeyi göze alırsa, hem sosyal şoven/sosyal reformist bir politikanın iflasını hem de bir demagojinin nasıl bir “görüş” olarak ileri sürülebileceğinin örneğini görecek. Şimdi NATO, yenilmenin de ötesinde, dağılma riskiyle burun buruna. Parantezimiz buraya kadar.
ABD, bu emperyalistlere boyun eğdirmeye başladı diyebiliriz. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ABD karşısında artık sadece “özerk” olmak gereğinden sözedebiliyor. Diğer emperyalistler ve etraflarında küçük birer fino gibi dolaşan bağımlı devletler bu konuda bölünmüş, kimisi ABD'nin yanında saf tutma eğilimi içindeyken kimisi Fransa-İngiltere ikilisinden yana davranma eğiliminde.
Elbette, kim, kimin yanında yer alacak sorusunun yanıtı, dünya işçi sınıfı ve emekçi halkları, dünya devrimi açısından büyük bir öneme sahip değil. Önemli olan emperyalistler arası, en büyük kaplan ile çevresindeki çakallar arasında ayrılıkların didişme, itişme, kakışma boyutuna varmış olması. İşlerin bu noktaya gelmiş olmasında emperyalist-kapitalist sistemin kendi iç çelişkilerinin yanı sıra, NATO-Ukrayna ikilisinin Rusya karşısında yenilmeye başlamalarının büyük bir etkisi var.
Şimdi başlarken sorduğumuz soruya geri dönebiliriz. NATO dağılıyor mu? Bu soruya şimdiden kesin bir “evet” için henüz çok erken. Gelişmeler sıçramalar halinde gerçekleşiyor ve son derece devrimci. Bununla birlikte, şunu ileri sürmekte artık hiç bir sakınca yok: NATO'nun birliği Rusya ile savaş öncesi gibi değil. Hatta Trump'ın ABD Başkanlığına başladığı anın öncesi gibi bile değil. Çatlaklar ortaya çıktı ve çatlayan testi gibi, ilk haline dönmesi mümkün değil; gelecekte aksi bir görüntü ortaya çıksa bile!..
Rusya ile yaptıkları savaşta ucu görünmeye başlayan yenilginin kesinleşmesi halinde NATO'nun dağılmasına kesin bir gözle bakabiliriz.