Suriye’de emperyalistler ve Türkiye marifetiyle Şam’a yerleşen dinci faşist güruh, Alevilere (ve Hristiyanlara) yönelik acımasız katliamlarına hız verdi. Kadın ve çocukların da aralarında olduğu katledilen Alevi yurttaş sayısı kimi kaynaklara göre şimdiden 3000’e (6000 bin diyen de var) yaklaştı.

Bizzat Baas rejiminin kilit noktalarının ihaneti ile iki haftadan kısa sürede düşen Şam, şimdi bir avuç dinci faşist çetenin elinde, tüm ülkeyi büyük kıyımlara sürüklüyor. “Rejim kalıntıları” yaftasıyla tam bir terör estiriliyor.

Alevilere yönelik katliam yeni değil. Dinci faşist çetelerin Şam’a girmesinden hemen sonra “tekil örnekler” şeklinde başladı. Katliam tehditleri tüm bu süre boyunca üst perdeden yükseltildi. Hiçbir halk kurbanlık koyun gibi öldürülmeyi sessizce beklemez! Bu baskılar, tehditler ve katliamlar elbette karşı tepkiyi, silahlı direnişi doğuracaktı. Öyle de oldu. Sahil bölgesinde Suriye Kurtuluş Güçleri Askeri Konseyi ilan edildi.

Yeni oluşturulan direniş odakları, El Nusra (HTŞ) çetelerine karşı etkili eylemler yapmaya başladılar. Şam’ın yeni “efendileri” olan bu dinci faşist güruh, bunu da fırsat bilerek, zaten sürmekte olan Alevi katliamlarını korkunç boyutlara taşıdı. Sadece Aleviler değil, Hristiyanlar da, azınlık inancına sahip olanlar da, hatta sünniler de sorgusuz sualsiz katlediliyor. Köyler basılıyor, evler talan ediliyor, insanlar işkenceyle toplanıyor ve öldürülüyor, tecavüz, yağma, kundaklama... Sosyal medya, bizzat bu aşağılık faşist güruhun korku salıp gözdağı vermek için bizzat çekip yaydığı görüntülerle dolu.

En başta Türkiye olmak üzere, bu çetelerin sahipleri peş peşe destek açıklamaları yaptı. Türk Dışişleri: "Suriye’de güvenlik ve istikrarın tesisi amacıyla yoğun bir gayret ortaya konulmaktadır. Böylesi kritik bir dönemde, Lazkiye ve çevresinde yaşanan gerilim ve güvenlik güçlerinin hedef alınmış olması, Suriye’yi geleceğe birlik ve beraberlik içinde taşıma yolundaki çabalara zarar verebilecek niteliktedir."

Türkiye’nin beslemesi Süleyman Şah Tümeni ve Hamza Tümeninin bu katliamlarda en aktif rol alanlardan olması şaşırtıcı değil elbette. Keza kana susamışlık anlamında Orta Asya kökenli, doğrudan Türk devleti ile ilintili grupların en ön çıkması da...

İhvan, Alevilere dönük alenen “katli vacip” anlamına gelecek “fetva” verdi. Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn, Ürdün alenen “Suriye devletini” ve hükümeti arkalayan açıklamalar yayımladılar. Mısır “Lazkiye’deki şiddet olaylarına” (yani Alevi ve Hristiyanlara yönelik katliama) şöyle bir değiniverdi. Bir tek Irak hükümeti sivillere yönelik şiddete karşı açıklama yaptı.

Benzer açıklamalar Fransa ve Avusturya gibi “insan haklarına duyarlı Avrupa” ülkelerinden de geldi. Hatta AB sözcülüğü binlerce Alevi ve Hristiyan sivilin katledilmesinden tek sözle bile bahsetmeden “Esad yanlısı birliklerin hükümet güçlerine saldırısını kınıyoruz” (aynen böyle!) diye açıklama yayımladı! BM, çoktan hükmünü yitirmiş bu kurum, tahmin edileceği üzere sivil katliamlar karşısında sadece “endişeli”!

Binlerce Alevi, Hristiyan ve azınlık üyesi, dün itibariyle canlarını kurtarmak için Rusya’nın Hmeymim üssüne sığındı.

Emperyalistlerin Baas rejimi içinden satın aldıkları kilit mevkilerdeki Truva atlarının marifeti ve emperyalistlerin ve Türkiye’nin desteği ile Suriye’ye “çöken” bu dinci faşist güruh, gözü dönmüş bir şekilde katliamlar yapıyor, bu doğru. Ama katliamlar “kendi başına buyruk çetelerin işi” değil. Hiç kuşkusuz bu dinci faşist çeteler, varlığını yağma, tecavüz, kadın düşmanlığı vb. üzerinden sürdürüyor. Onların tüm düşünsel ve ahlaki şekillenişi buna uygun. Ama saldırılar asıl olarak bunlarla açıklanabilecek şeyler değil.

Tüm resmi söylemlerin aksine “toprak bütünlüğüne saygı” duydukları Suriye’nin bir daha asla tek bir devlet olarak ayakları üzerine dikilmesini istemiyor emperyalistler ve bölge gericiliği. İsrail bunu çoktan ilan etti bile. Türkiye, bu dinci tosuncuklar üzerinden ne kadar pay kapabilirse, o kadar “toprak bütünlüğünden” yana. Emperyalistler açısından bölünmüş, güçsüz bir devletçikler topluluğu olarak Suriye çok daha makbul. Varlıklarını daha kalıcı hale getirmenin temel yöntemlerinden biri olacak bu. Tüm Suriye işçi sınıfını, emekçi ve ezilen halklarını tek bir çatıda birleştirebilecek güçlü bir yapı, en son isteyecekleri bir şey.

Diğer taraftan, Baas içindeki işbirlikçiler eliyle "kolay zafer" kazanmış olsalar da, bu dinci faşist çeteler Suriye'yi yönetebilecek güç ve çapta değiller. Düzenlemiş oldukları sözümona "ulusal kongre", bu çetelerin düşünsel çapını gösterme açısından ibretlik bir olaydı. Kendileriyle birlikte hareket eden "Esad muhaliflerini" bile içine almayan bir "ulusal kongre"! Kürtleri ve Dürzileri dışlayan, yansıyan fotoğraflardan kopkoyu bir ortaçağ gericiliği ve kadın düşmanlığı akan bir "ulusal kongre"! Bu "kullanışlı aparatlar" Suriye'yi ancak büyük kanlı çatışmalara götürebilir ve onların asıl misyonları da budur!

Şam'a yerleştikleri günün hemen ertesinde Suriye halkı pek çok yerde protesto gösterileri düzenledi. Gösterterileri acımasız yöntemlerle bastırmaya çalıştılar. Kitleleri korkuyla sindirebileceklerini düşündüler. Yağma ve talanda hiçbir sınır tanımadılar. Sonuçta iktidar koltuğuna oturmalarının üstünden iki ay geçmeden silahlı direnişlerle karşılaştılar. Kürtlerin önderliğindeki Özerk Yönetim, özellikle "ulusal kongre" sonrası daha kararlı bir karşı konum almaya başladı, ki SGD içindeki silahlı kadın gücü olarak YPJ, en başından itibaren dinci faşistlerin egemenliğini kabul etmeyeceklerini ilan ettiler. Dürziler, Özerk Yönetim'in izinden giderek Askeri Meclis oluşturup özerklik ilan ettiler. Ve son olarak Alevi nüfusun yoğun olduğu yerde Askeri Konsey ilan edildi. Dinci faşist yönetim, kuşkusuz ABD-İsrail varlığı nedeniyle Dürzileri ve Özerk Yönetimi hedef alamazdı. Alevi bölgelerine yöneldiler.

Katliamlar devam edecektir. Bu vahşi sırtlan sürüsü "sahipsiz" gördükleri kitleleri kıyımdan geçirmekten özel bir haz alıyorlar. Ama yeni kurulan silahlı direniş örgütleri, bu işin hiç de öyle sandıkları kadar kolay olmayacağını gösteriyor. Türkiye'den ve emperyalistlerden ne kadar destek alırlarsa alsınlar, kendi yaşam hakkı için mücadele eden bir halkı teslim alamazlar, alamayacaklar.

Ellerini kollarını sallaya sallaya geldikleri Şam, bu ortaçağ kalıntısı güruhun mezarı olacak. Nitekim Şam halkı, bu dinci faşist güruha karşı ayaklanmaya başladı. Halk, sokağa çıktığı her yerde bu güruh tarafından ağır silahlarla taranacağını bilerek, bunu göze alarak sokağa çıkıyor. Bunun büyük bir cesaret ve kararlılık olduğundan şüphe yok. Bu kararlılığa sahip, ölümü göze almış bir halkın karşısında hiç bir güç duramaz, duramayacaklar.

Şimdi, Ürdün, Türkiye, Irak, Lübnan ve tabii ki Şam'daki dinci faşist güruh “IŞİD'de karşı ortak operasyon odası” adı altında Suriye'deki iç savaşa katılmaya hazırlanıyorlar. Ama bu gerici-faşist devletler böyle yapmakla, kendi halklarını ayaklandıracak tohumları atmaktan, ayaklanma ve devrimi kendi topraklarına taşımaktan başka bir şey yapmış olmayacaklar.

Suriye vardı ve var olacak! Ancak bu geçmişin tekrarı biçiminde değil, tüm halkların bir arada özgürce yaşadığı demokratik bir Suriye biçiminde olacak! Umutlu olmamız için çok neden var. Dinci faşist güruh Şam'ı kavgasız gürültüsüz, daha doğru bir ifadeyle, Şam onlara “altın tepsi” içinde sunulduğunda “Savaş yeni başlıyor” demiştik. Evet savaş yeni başlıyor. Bu ezilen halkların devrimci demokratik savaşıdır. Suriye'nin ezilen, sömürülen emekçi halklarının mücadele birliği biçiminde gelişiyor. Bu satırların yazıldığı saatlerde, Suriye Arap halkının yanı sıra, Halep'te Şeyh Maksud mahallesinde Kürt halkı ile dinci faşist çeteler arasında çatışmaların başladığı haberleri geliyordu. Bu, halkların mücadele birliğinin açıklamalarla değil, silahlı ayaklanmalarla gerçekleşmekte olduğunun habercisidir.

Suriye ezilen halklarının demokratik iktidar savaşı kazanacak ve faşistlerin hamisi devletlerden NATO'ya, siyonist İsrail'den tüm emperyalist devletlere kadar; tüm asalaklar, kan emiciler defolup gidecekler.