Burjuva cumhuriyetin tarihi boyunca başta Kürt ulusu olmak üzere Rumlar, Çerkezler, Ermeniler gibi birçok ulusal topluluk baskı altında tutuldu ve gerici iktidarlar tarafından ezildi.
Ulusal baskı, asimilasyon, katliamlar, ırkçılık, halklar arasına ekilen nefret tohumları ile ezilen Kürt ulusunun ve diğer ulusal toplulukların gelişme şansı olmadı. Kürdistan’ın emperyalizmin onayı ve tam desteği ile statükosu yok sayılarak işgal ve ilhak edilmesi ile Kürt halkı zorla bugünkü sınırlara dahil edilmiş oldu.
Gerici burjuva cumhuriyetin kurulmasının ardından geçen 100 yılı aşkın sürede, Kürdistan işgal ve ilhak altında tutuldu. Kürt ulusu sistematik olarak yaşadığı topraklardan sürüldüğü ve ekonomik olarak geri bıraktırıldığı için Türkiye işçi sınıfının safları Kürt işçilerle dolmuş oldu. Sermaye egemenliği ve faşist devletin asimilasyon, imha ve inkar politikaları ulusal bilincin yükselmesi ile boşa düşürülse de, faşist devlet bu saldırılarından asla vazgeçmedi. Resmi tarih anlatısından, Kürtçe konuşan insanların linç edilmesine, Kürt ulusunun inkar edilmesinden, renklerinin yasaklanmasına kadar birçok şeyi denediler. Ve Kürt emekçilere, Kürt yoksullarına yönelik her türlü onursuz saldırı ise devam ediyor.
Türkiye işçi sınıfının ciddi bir kesimi Kürt işçilerden oluşmaktadır. Tarımdan, sanayiye, inşaatlardan, turizme yüz binlerce Kürt işçinin bu sektörlerde çalıştığını görebiliyoruz. Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan Kürt işçiler aileleri ile birlikte, Karadeniz’e, İç Anadolu’ya, Akdeniz’e giderek çalışır. Ancak ne zaman haberlere baksak ya emeklerinin karşılıklarını alamazlar ya da sistematik olarak ırkçı, faşist saldırılara uğrarlar. Benzer şekilde devasa inşaat projelerinde çalışan yüz binlerce inşaat işçisinin ciddi bir bölümünü yine Kürt işçiler oluşturuyor. Ağır sömürü şartlarında, düşük ücretlerle, kötü barınma koşullarında çalışmak zorunda kalan bu işçiler sürekli ırkçı saldırı ve baskılarla karşılaşıyor. Geçtiğimiz günlerde Balıkesir’de bir parkta Kürtçe müzik dinleyen işçilerin sivil faşistlerin şikayet etmesi sonucu önce darp edilip, gözaltına alınmaları, ardından da tutuklanmaları buna örnektir.
Yukarıda verdiğimiz örnek tekil görülse bile durum hiç de öyle değil. Konya’da 3 yıl önce Kürt olduğu için katledilen Kürt aile, Amedspor forması giydiği için saldırıya uğrayan Kürt gençleri, halay çektiği için tutuklanan yoksul Kürt emekçiler… Liste uzatılabilir, ancak gerek yok. Faşist devlet ulusal kurtuluş hareketini dağıtamadığı ve askeri olarak yenemediği için saldırılarını yoksul Kürt halkının tüm unsurlarına yöneltmiş durumda. Son 1 aydır ciddi mücadelelerden geçerek birçok kazanımı elde etmiş yoksul Kürt halkı çektiği halaylardan, dinlediği Kürtçe müziklerden, giydiği yöresel kıyafetlerden tutuklanır oldu. Batı’da tarımda veya inşaatlarda çalışan Kürt işçileri çok ağır faşist saldırılara maruz kalıyor. Balıkesir, Muğla, Antalya gibi kentlerde Kürt işçiler faşist güruhlar tarafından linç ediliyor, marşlar ve Kürtçe ezgiler eşliğinde halay çekenler evleri basılarak gözaltına alınıyor, cezaevine konuyor. Kürt halkı üzerinde estirilen bu sistemli devlet terörü yüz yıllık burjuva cumhuriyet tarihinin, ilhakçı ve işgalci faşist devletin özel bir politikasıdır.
Bugün bu saldırılar karşısında Kürt halkını yalnız bırakmamalıyız. Tıpkı göçmen işçiler gibi Türkiye işçi sınıfının büyük bir kısmını oluşturan her türlü ulusal baskıya uğrayan Kürt işçilerle omuz omuza durmak, aynı iş yerlerinde sıkı örgütlenmeler kurmak ertelenemez bir görevimizdir. Ulusal olarak Kürt emekçilerin ezilmesine sessiz kalmak, sınıf örgütlerimizin parçalı olmasına, kurulan birliklerin altının oyulmasına yol açacaktır. Yaşamın neresinde isek faşizmin bu politikalarına ve saldırılarına, Kürt emekçilerle, Kürt gençliği ile birlikte karşı durabilmeliyiz! Nasıl ki aynı sömürü koşullarında çalışıyorsak, aynı ekmeği paylaşıyorsak, yine aynı düşman tarafından sömürülüyoruz, geleceksizleştiriliyoruz; bu yüzden de kurtuluşumuz bir ve ortaktır!
K. TAYLAN KIZILDAĞ