Venezuela’da darbe girişimleri devam ediyor. 21 Ocak’ta 27 asker (ikisi general) darbe girişiminde bulundu. Hızla etkisiz hale getirildiler. Daha önce benzer girişimler olmuş, Maduro’ya suikast tertipleyenler Kolombiya’ya kaçmışlardı.
Kuşkusuz yeni bir şey değil darbe girişimi. Obama döneminde de buna soyunan karşı-devrimciler hızla yenildiler. Darbeyi önce destekleyen ABD, daha sonra çarketmek zorunda kalmıştı. Uzunca bir süredir darbe çağrıları, suikast girişimleri, terör eylemleri, çavistaların katledilmesi, ekonomik sabotaj, ambargo, yurtdışı altınlarına el konulması korsanlığı... akla hayale gelmeyen bin bir türlü yol ve yöntemle saldırıyordu emperyalistler ve işbirlikçi Venezuela burjuvazisi.
Ulusal Meclis seçimlerinde çoğunluğu ele geçiren karşı-devrimciler anayasaya aykırı şekilde Maduro’yu başkanlıktan azletmeye kalktılar. Güçleri yetmedi. Yetkisini aşan, doğrudan yıkıcı faaliyetlere giren Ulusal Meclis, Yüksek Mahkemenin kararıyla hükümsüz kılındı. Yeni bir Kurucu Meclis için seçimler yapıldı. Muhalefet seçimleri boykot etti. Böylece Venezuela’da iki ayrı meclis ortaya çıktı. Bir yanda hükümsüz eski meclis, diğer yanda yeni anayasayı hazırlamakla görevli Kurucu Meclis. Bu şartlar altında yapılan başkanlık seçimlerinde Maduro oyların %68’ini alarak yeniden seçildi. Muhalefet bir kere daha yenilmişti. Sonuçları tanımaya yanaşmadı muhalefet. ABD eliyle yıkıcı faaliyetler hız kazandı. Gerilim sürekli tırmandırıldı. Adam kaçırmalar, öldürmeler, şiddet olayları yoğunlaştı. Emperyalist basın sürekli çavistaları, Bolivarcı devrimi suçluyor, ölenlerin muhalifler olduğunu servis ediyordu, oysa gerçekte sürekli devrim yanlıları terör kurbanı olmaktaydı. Karşı-devrimciler açıktan yıkıcı faaliyetlerini yoğunlaştırmaktaydı. Tüm bunlara rağmen istedikleri sonuçları alamadılar. Nihayetinde ABD darbe için harekete geçti.
İkinci Domuzlar Körfezi Vakası
58 yıl önce Küba’da, Domuzlar Körfezi’nde izlediği stratejiyi esas aldı Washington. Bir kukla hükümet, bir kukla başkan ortaya çıkacak, destek çağrısı yapacak, onlar da bu çağrıya icabet edecek, gerekirse askeri işgal ile Bolivarcı yönetimi alaşağı edeceklerdi. Plan kaba hatlarıyla böyleydi. Bunun için ihtiyaç duydukları tek şey, bir şekilde bir kukla başkan idi. Hükümsüz Ulusal Meclis’in başkanı Guaido’nun rolü burada ortaya çıkıyordu. Anayasaya aykırı da olsa “meclis başkanı olarak başkanlığı üzerine alabileceği” iddiasında bulundu. Ardından Trump’ın Guaido’yu “Venezuela Devlet Başkanı” olarak tanımayı değerlendirdiği haberleri geldi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “Maduro rejimi gayrimeşrudur. Washington ekonomik ve diplomatik gücünü tam manasıyla kullanarak Venezüella'da gerçek demokrasiyi yeniden tesis etme çabalarında sonuna kadar ısrar edecektir” dedi. Kartlar açılmış, hareket geçilmişti.
Öyle ya, 2009’da Honduras’ta darbe ile Zelaya gönderilmiş, Brezilya’da “yargı darbesi” ile Da Silva (hemen ardından seçimlere girmesi engellenen Lula) safdışı bırakılarak faşist Bolsonaro başa geçirilmiş, Kolombiya’da faşist Duque iktidara taşınmış, Ekvator’da Correa’nın yerine gerici Moreno başa geçmiş, Nikaragua’da Sandinistlerin başına yine karşı-devrimci terör belası sarılmış... Açıkçası ABD, “arka bahçesini” düzleme çabalarını yoğunlaştırmış. Bu bahçenin belalı dikenlerinden birini, Bolivarcı Venezuela’yı düşürmek için harekete geçmesinden daha doğal ne olabilir! Üstelik o Venezuela, bir süredir Rusya ile derinleşen askeri ve ekonomik, Çin ile ekonomik ilişkiler geliştiriyor, neredeyse 20 yıldır Küba ile dayanışma içinde bulunuyor. Petrol konusuna ayrıca değinmeye gerek bile yok. Zira Venezuela dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip.
Küresel Bölünme
Darbe bu şartlarda gündeme geldi. Guaido kendini başkan ilan etti ve Kolombiya elçiliğine saklandı. ABD hemen tanıdı. Ardından İngiltere, Fransa. Almanya ve İspanya biraz daha arkadan geldi. AB emperyalizmi biraz hızlı gidildiğini düşünmüş olsalar gerek, küçük bir geri adım attılar. Fransa, Almanya ve İspanya, “8 gün içinde tüm dünyanın kabul edeceği bir başkanlık seçimi yapılması kararı açıklansın, yoksa Guaido’yu meşru başkan olarak tanıyacağız” dediler. Aynı açıklamayı AB adına Mogherini de yaptı. Kolombiya, Ekvator, Brezila ve Peru, bu darbenin taşeronları olarak baştan zaten renklerini belli ettiler. Bir dizi Latin ülkesi daha karşı-devrimin saflarında yerlerini aldılar.
Uzunca bir süredir gözlemlenen bir olgu tekrarlanıyordu Venezuela olayında. Dünya hemen her kritik bölgede birbirine karşıt güçlere bölünmüştür. Bileşenlerin küçük üyeleri yer yer değişiklik göstermesine rağmen ana gruplar belirgin olarak kutupları oluşturmaktadır.
Rusya çok net ve sert açıklamalar yaptı. Denebilir ki Suriye konusunda olduğundan çok daha sert. Çin yine net bir tutum aldı. Küba, Nikaragua, Bolivya, Meksika Bolivarcı devrimden yana ilk açıklama yapan ülkelerdendi.
Ülkeler düzeyindeki bu bölünmeden çok daha derini sınıfsal düzlemdeki bölünmedir. Dünyanın her yerinde emekçi sınıflar, proleter güçler açıkça Venezuela’ya, Bolivarcı devrime destek açıklamaları yaptı. İstisnasız tüm kıtalarda, her ülkede komünist ve sosyalist partiler Bolivarcı devrime sahip çıkarken Maduro’nun “meşru başkan” olduğunu ifade ettiler. Darbeyi lanetlediler. ABD ve Kanada’dan İngiltere’ye, Kıta Avrupa’sından Türkiye ve Ortadoğu’ya, Rusya’dan Hindistan’a... tüm dünyada emek cephesi Venezuela’daki darbeye karşı sesini yükseltti. Bu, sosyalizmin çağımızın en etkin gücü olduğunun bir başka ifadesidir.
Bu konjonktürde Maduro ve Bolivarcı yönetim, her şeyden önce, halka çağrı yaptı. Halk sokaklara aktı. Maduro bizzat Bolivarcı milislere sokakları koruma çağrısı yaptı. Gençler başkanlık sarayını korumaya aldı. Yüksek Mahkeme hükümsüz meclisin başındaki kuklanın kararlarını geçersiz ilan etti. Ordu Maduro’dan yana tavır aldı.
ABD 26 Ocak’ta konuyu BMGK’ya taşıdı. Rusya “bir ülkenin iç sorununun dünya güvenliğini tehdit etmediği müddetçe oylanamayacağı” görüşünden hareketle oylamaya karşı çıktı. Sert tartışmalar yaşandı. Denebilir ki Sovyetler döneminden beri ilk kez böylesine sert ve keskin bir çatışma görülüyordu. Buna rağmen oylama yapıldı. Çin, Rusya ve iki ülke daha karşı oy kullandı. Haliyle kararı geçirememiş oldular Güvenlik Konseyi’nden. Fakat ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun bizzat salon çıkışında yaptığı basın toplantısı sürecin giderek sertleşeceğinin ifadesiydi.
Başkan Maduro ise yaptığı konuşmalarda bir yandan kararlılık gösterirken bir yandan da diyalog çağrısı yapmaya devam etti. Kukla Guaido’ya gelince, “görevi bırak, af çıkarayım sana” deme yüzsüzlüğünü gösteriyordu.
Kararlı ve Enerjik Adımlar
Yaşananlar açıkça enerjik devrimci önlemleri almayı bilmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. İşler daha buraya gelmeden çok önce bitirilmeliydi. Kararlı adımlar önemlidir. Hasmının güç toplamasına imkan ve fırsat tanırsanız, sermaye sınıfı uluslararası bağlantılarına dayanarak devrimi zor duruma düşürür. Tüm tarih bunun örnekleriyle doludur. Yapılacak iş daha ilk adımda karşı-devrimin merkezi haline gelen Ulusal Meclis’i (ki Yüksek Mahkeme zaten hükümsüz ilan etmişti) dağıtmak olmalıydı.
7 Kasım 1917’de Rusya’da Sovyetler iktidarı aldıktan sonra, 1918 başında daha önce yapılan seçimlerin sonuçlarına göre oluşan Kurucu Meclis toplanmıştı. Bu meclis Sovyet iktidarına karşı kararlar almaya giriştiğinde ne oldu? Yemek arası için meclis oturumuna ara verildiğinde iki kızıl muhafız, yemeğe giden vekillerin yemek sonrası toplantı salonuna girmesini engelledi. Karşı-devrimci meclis dağıtılmış oldu. Proletarya burjuva önyargılara, kutsallık atfedilen kurumlara aldırmadı. Ki bu kurumlara gerçekte burjuvazinin kendisinin de zerre kadar değer verdiği yoktur. İhtiyaç duyduğu müddetçe kullanır. Ayak bağı olduğunda kurtuluverir onlardan.
25 Ocak’ta yayımladığı açıklamada TKEP/Leninist mevcut durumu değerlendirirken bu noktayı şu sözlerle vurguluyordu: “Venezuela’da, emekçi sınıflarla burjuva sınıf arasında, bunların politik temsilcileri olarak, Venezuela devrimci hükümeti ile karşısındaki güçler arasında süren mücadele gerçekte bir iç savaştır.
“Venezuela devrimci hükümeti, bu gerçeği görüp kabul etmeli ve düşmanlarıyla iç savaşın kurallarına göre mücadele etmelidir. İşçi sınıfı ve yoksul halkla burjuva sınıf arasında; bu güçlerin politik ve askeri güçleri arasında süren bu savaş, barışçıl yoldan, görüşmeler yoluyla, “anayasal yollardan”, meşruiyet arayışı içinde kazanılamaz, sona erdirilemez. Bu savaşı kazanmanın tek yolu, düşmanı silahların gücüyle ezmektir.
“Bunun orta yolu yok!
“Bunun için gerekli olanak ve güç, Venezuela devrimci hükümetinin elinde var. Yoksul emekçiler, işçi sınıfı ve Venezuela Komünist Partisi Bolivarcı iktidarın arkasında olduklarını açıkladılar. Ordu, Bolivarcı yönetime bağlılığını tekrarladı. Eksik kalan kararlılıktır. Ve biliyoruz ki bir savaşta en ölümcül hata kararsızlıktır.
“Yıllardır süren iç savaşı ve şimdi emperyalistlerin ilan ettikleri savaşı kazanmak için Venezuela devrimci hükümetinin kararlılıkla ileri atılacağına; düşmanlarının tüm direnç noktalarını yıkmak için yoksul emekçi halkı, işçi sınıfını ve orduyu harekete geçireceğine inanıyoruz. Bunun için öncelikle “Ulusal Meclis” denen ucube dağıtılmalı, direnenler tutuklanmalıdır.
“Kapitalistlerin servetlerine, paralarına, bankalarına, fabrikalarına, topraklarına el koymak onların yaşam damarlarını kesmenin başlıca yoludur. 1871 Paris Komününden beri biliyoruz ki, bu konuda en ufak bir tereddüt, devrimci güçlerin, yoksul halkın, işçi sınıfının acı yenilgisine yol açmıştır. Venezuela devrimci hükümeti, buna izin vermemeli; kararlıca ileri atılarak, bu güne kadar geciktirdiği bu önlemleri, savaşı kazanmak için derhal almalıdır.
.....
“Güç dengesi, yoksul halkın, emekçilerin, işçi sınıfının, ordunun desteğini arkasına almış Venezuela devrimci hükümetinin lehinedir. Düşmanı ezmek için ileri doğru atılacak kararlı adımlar dünya proletaryasının, emekçi halklarının, ezilenlerin desteğini kazanacaktır.
“Venezuela devrimci hükümeti, yoksul halkı, işçi sınıfını, emekçileri, milis güçlerini sokağa çıkararak karşı devrimi ezebilir; ezmelidir. Kitlelerin devrimci enerjisine dayanan bir iktidarı hiç bir güç yıkamaz. Bütün mesele bu devrimci enerjiyi açığa çıkarmak; bunun için gerekli yol ve yöntemleri kararlıca kullanmaktır.”
Aslında durum bu kadar nettir. Maduro yönetimi ne yazık bugüne kadar gerekli adımları atmadı. Kararsız ve uzlaşmacı davrandı. Uluslararası komployu ören sermaye sınıfı uygun bulduğu anda harekete geçti. Darbeye girişti. Şimdi iş daha zor. Daha sert kapışmalar olacak. Doğrudan emperyalist işgal dahil pek çok risk ortaya çıktı. Tüm bunlara rağmen dünya emekçi halkları, uluslararası proleter hareket, sosyalist ve komünist güçler, hatırı sayılır bir ülkeler topluluğu Bolivarcı Venezuela yönetiminin arkasında. Çavistalar sokaklarda. Emperyalist dünya çöküş sürecinde. Umutlu olmak için yeterince sebebe sahibiz demektir.